Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrika seyahati dönüşü, Suriye'nin İdlib'teki operasyonları konusunda son dönemdeki en sert açıklamalarından birini yaptı.
Erdoğan'ın hedefinde, Beşar Esad rejimi kadar, Suriye konusunda en çok işbirliği yaptığı Rusya da vardı. Türkiye ve Rusya, 17 Eylül 2018 tarihinde 4 milyona yakın kişinin yaşadığı İdlib'te insani bir trajedi yaşanmaması için gerginliği azaltma bölgesi kurulması için anlaşmaya varmışlardı. Soçi Mutabakatı olarak bilinen anlaşma uyarınca, muhalif gruplar ile rejim ordusu arasında ateşkes uygulanacak ve Türkiye ile Rusya oluşturacakları gözlem noktaları aracılığıyla sahadaki gelişmeleri denetleyeceklerdi.
Anlaşma, daha önce varılan uzlaşılar kapsamında bu bölgeye gelmelerine izin verilen El Nusra ve Tahrir el-Şam gibi örgütlerin mensuplarını kapsamıyor. Rusya, rejimin İdlib'e dönük saldırılarını engellemek Türkiye de "teröristlerin sivillerden ayrılmasından" ve böylece "insani sorun yaşanmadan terörle mücadelenin gerçekleşmesini sağlamaktan" sorumluydu. Her iki taraf da birbirlerini anlaşmayı tam olarak uygulamamakla suçluyor.
Suriye'nin son haftalarda artan saldırılarıyla ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın üç önemli mesajı öne çıkıyor.
Rusya ile Suriye konusunda Soçi ve Astana'da görüşmeler yapıldığını ve bunun sonucunda bir mutabakata varıldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu an itibarıyla maalesef Rusya Astana'ya da Soçi'ye de sadık değil," ifadesiyle Moskova yönetiminden duyduğu rahatsızlığı açık bir dille gündeme getirmiş oldu.
Rusya tarafından vurulduğu iddia edilen İdlib'in Serce Köyü'nde bir hastaneCumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu konuda Rusya da eğer biz birbirimize sadık ortaklarsak, tavrını belli edecek. Ya Suriye ile olan süreci farklı yürütecek ya da Türkiye ile olan süreci farklı yürütecek, bunun başka yolu yok," diyerek de Rusya açısından karar vaktinin geldiği uyarısında bulundu.
Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin en son 19 Ocak'ta Berlin'de yapılan Libya Konferansı kapsamında bir araya gelmişlerdi. Ama daha önce de 8 Ocak'ta İstanbul'da görüşmüşler ve 12 Ocak'tan itibaren İdlib'te ateşkes uygulanması kararını almışlardı. Ancak ateşkes kararından sadece 72 saat sonra Suriye ordusunun operasyonlara başlaması ve bu operasyonlara Rusya hava kuvvetlerinin de katılması Ankara'nın rahatsızlığını artıran bir unsur oldu.
Erdoğan ve Putin 19 Ocak'ta Berlin'de bir araya geldiİdlib konusunda en son Türkiye ve Rusya Dışişleri Bakanları, Mevlüt Çavuşoğlu ve Sergey Lavrov, 27 Ocak günü telefonda görüşmüşlerdi. Rusya basınına göre Lavrov görüşmede, radikal grupların anlaşmayı ihlal ettiklerini, operasyonların "terörle mücadele kapsamında" gerçekleştirildiğini söyledi.
Türkiye ise Rusya'dan gelen bu açıklamaları gerçekçi bulmuyor. Erdoğan, "Rusların söylediği şey; 'Teröristlere karşı mücadele ediyoruz.' Kim terörist? Kendi toprağını savunanlar mı terörist? Bunlar direnişçi. Şu anda bunlara sorarsan Türkiye'deki yaklaşık 4 milyon Suriyeli de terörist," sözleriyle Ankara-Moskova arasındaki görüş farklılığını ortaya koymuş oldu.
Erdoğan'ın ikinci önemli mesajı, Ocak 2017'de Türkiye, Rusya ve İran tarafından oluşturulan Astana Süreci'nin işlevsiz hale geldiği. Suriye Süreci'nde kendilerini "garantör" olarak tanımlayan üç ülke, attıkları adımlar sayesinde şiddetin azalmasını sağlamışlardı. Bunun neticesinde, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı kapsamında siyasi bir çözüm bulunması için anayasa komitesinin kurulmasına da liderlik etmişlerdi.
Ancak İdlib konusunda verilen sözlerin tutulmaması, Erdoğan'ın Astana Süreci'ne olan inancını sarsmış görünüyor:
"Şu anda Astana Süreci diye bir şey de kalmadı. Astana Süreci şu anda sessizlikte veya sessizliğe büründü. Astana'yı yeniden ayağa kaldırmak ve yeniden ayağa kalkışı ile birlikte Türkiye, Rusya, İran ne yapabilir, bakmak lazım."
Erdoğan, bu açıklamasıyla Astana Süreci'ne "yeni bir format atılması" çağrısını da Rusya ve İran'a iletmiş oldu. Bunu iletirken BM liderliğinde yürütülen Cenevre sürecine atıfta bulunması ve asıl odağın buradaki sürece verilmesi gerektiğini söylemesi de dikkat çekti.
Suriye ordusunun sürdürdüğü operasyonlar, Türkiye açısından önemli insani ve güvenlik sorunları yaratıyor. Yaklaşık yarım milyona yakın Suriyelinin evlerini terk ettiği ve bunların büyük çoğunluğunun Türkiye sınırına ulaştığı biliniyor. Sadece bu hafta başından bu yana 50 bini aşkın insanın sınıra doğru harekete geçmesi insani bunalımın boyutunu gösteriyor.
İdlib'den kaçışlar sürüyorGüvenlik açısından da son dönemde özellikle Halep tarafından Türkiye'nin kontrol ettiği bölgelere dönük atışlar yapıldığı, Türk askerinin de buna yanıt verdiği haberleri geliyor. Erdoğan basına yaptığı açıklamada, bu gelişmelerin Ankara'nın sabrını tükettiği uyarısını dile getirirken, Rusya'ya "İdlib'de bu bombalamaları vesaire durdurdunuz durdurdunuz, durdurmadığınız takdirde bizim artık sabrımız tükeniyor. Bundan sonra ne gerekiyorsa biz de bunu yapacağız," mesajının verildiğini iletti.
Ankara'da diplomatların yaptığı değerlendirmelerde, Erdoğan'ın Rusya'yı hedef alan bu güçlü mesajının Rusya Devlet Başkanı Putin'i harekete geçirme ve Suriye yönetimi üzerindeki etkisini kullanmaya sevk etme amacıyla verildiği değerlendirmesini yapıyorlar.
Her ne kadar Erdoğan, "Bunlara biz bir yere kadar sabrederiz, sabrettik ama ondan sonra da biz göbeğimizi keseriz," ifadeleriyle İdlib'teki duruma fiilen müdahale edebileceği uyarısında bulunsa da diplomatik kaynaklar bunun zayıf bir olasılık olduğu değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Türkiye'nin zaten karmakarışık bir halde bulunan İdlib'e dönük müdahalesinin doğrudan Suriye ordusunu ve ona destek veren Rusya'yı hedef almak anlamına geleceğini kaydeden kaynaklar, Ankara'nın hedefinin Moskova'yı etkileyerek operasyonların durdurulması olduğunu kaydediyorlar.
Maarat El Numan'dan dumanlar yükseliyor (26 Ocak 2020)Ankara'nın bir diğer hedefi de son dönemde İdlib konusunu fazlaca gündeme getirmeyen Batı ülkelerini bölgede yaşanan gelişmeler konusunda harekete geçirmek.
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in İstanbul ziyaretinde konunun hem güvenlik hem de mülteci akını boyutlarıyla ele alınması ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun son açıklaması bu kapsamda değerlendiriliyor. Özellikle Merkel'in, Türkiye'nin İdlib'ten kaçan Suriyelileri sınırı geçmeden barındırma planlarına siyasi ve ekonomik destek vermesi önemli bir adım oldu.
Suriye ordusunun Manaat El Numan ve civarındaki 30'a yakın yerleşim yerini ele geçirmesi ve ilerleyişini sürdürmesi, İdlib'te ateşkesi gözlemek amacıyla oluşturulan 12 gözlem kulesinin ve oralara konuşlanan Türk askerinin durumunu yeniden gündeme getirdi.
Milli Savunma Bakanlığı'ndan 28 Ocak günü yapılan açıklamada, "Astana ve Soçi Mutabakatları kapsamında görev yapan Gözlem ve Kontrol Noktalarımızın güvenliğini tehlikeye atacak her türlü girişime meşru müdafaa çerçevesinde en sert şekilde tereddütsüz karşılık verilecek ve mukabele edilecektir," dendi. Suriye ordusu geçen sene yaz aylarında yaptığı operasyonlar sırasında Türkiye'nin İdlib güneyinde yer alan bazı gözlem noktalarını hedef almıştı.
İdlib'deki Maar Hitat yakınında bulunan Türk gözlem noktasıSuriye ordusunun İdlib'in en büyük kentlerinden biri olan Manaat El Numan kentini de ele geçirmesiyle, Türkiye'nin 12 gözlem noktasından 2 tanesi tamamen rejimin denetimindeki bölgede kaldılar. Suriye ordusunun kısa vade hedefinin Halep-Lazkiye arasını bağlayan M4 ve M5 karayollarının kontrolünü ele geçirmek olduğu bu nedenle kuzeye doğru ilerlemeye devam edeceği kaydediliyor. Bu hedefin gerçekleşmesi durumunda, rejim İdlib'in yarısından fazlasında denetimi sağlamış olacak ve Türkiye'nin toplam yedi gözlem noktası rejim tarafından çevrelenmiş olacak.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ocak ayında yaptığı açıklamada, Türkiye'nin gözlem noktalarını takviye ettiğini kaydetmiş ve bunların geri çekilmesinin pazarlık konusu dahi olmadığını söylemişti. Ancak Ankara'daki diplomatik kaynaklar, sahadaki durumun daha da kötüleşmesi durumunda Türk gözlem noktalarının daha fazla o bölgede kalmalarının gerçekçi olmadığını, Türkiye'nin buradaki askeri varlığı ile ilgili yeni bir değerlendirme yapma durumunda kalabileceğini kaydediyorlar.