"Hollanda'da bu kadar Türk'ün olması normal değil. İnanın Türkiye'de de olsa Türkler bu durumdan memnun olmazdı. Suriyeli mültecilerden memnun değiller mesela."
Bu sözler, Rotterdam'da karşıma çıkan aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders destekçisi bir Hollandalı seçmene ait.
Şehrin küçük bir meydanında bir elinde köpeğini diğer elinde bisikletini tutmuş arkadaşıyla konuşurken yaklaşıyorum yanına.
Kime oy vereceğini sorduğumda hiç düşünmeden "Wilders tabii ki" diyor.
Nedenini ise "Çünkü çok kültürlü toplum yapısı işlemiyor ve bunun çok hızlı bir şekilde çözüme ulaştırılması gerek. Yoksa bu Hollanda için büyük sorunlara yol açacak" diyerek açıklıyor.
Wilders'ın 'Hollanda değerlerini' savunduğunu söylediğinde bu değerlerin ne olduğunu soruyorum. 54 yaşındaki seçmenin cevabı, "Bu ülke ilk başta etnik olarak Hollandalıdır. Herkes karışık bir toplum olabilir diyor, ama ben istemiyorum" oluyor.
Hafta sonu yaşanan olaylarla ilgili olarak ise 'Türklerin hatalı' olduğunu söylüyor: "'Hollandalı' olduklarını söyleyenler aslında öyle değil, onlar yabancı."
Benim de Türk olduğumu öğrendiğinde "Bak, inan seninle kişisel olarak bir derdim yok. Tek tek Türklerle bir sorunum yok, ama burada çok fazlalar" diyor.
Yakında Avrupa'da göç sorunu yüzünden bir savaş çıkacağını ekleyerek bitiriyor sözlerini.
Belli ki verecekleri oyları etkilemese bile göçmen meselesi her yaştan Hollandalı'nın kafasında önemli bir soru işareti.
Bunun en önemli sebebi de hafta sonu Rotterdam'da bulunan Türk Konsolosluğu önünde yaşanan çatışmalar.
Yaklaşık 615 binlik bir nüfusa sahip olan ülkenin en büyük ikinci şehri Rotterdam'ın yüzde 8'ini Türkler oluşturuyor.
Edindiğim izlenim bugüne kadar genelde Faslı göçmenler 'yaramaz' olarak algılanırken geçtiğimiz günlerde yaşanan eylemlerin ardından Türklerin de 'göze batmaya' başladığı...
Hollanda'nın çok kültürlü olmakla övünen Rotterdam şehrinde yürürken karşıma çıkan insanlara kime oy vereceklerini soruyorum.
77 yaşındaki bir kadın seçmen, ismini vermek istemese de oyunu etkileyen etmenler olarak yaşlıları, finansı ve sağlık sisteminin pahalı olmasını sayıyor.
'Peki ya göçmenler?' diyorum, oturduğu tekerlekli sandalyesinden eliyle Türkiye Konsolosluğu'nun olduğu yeri gösteriyor:
"Cumartesi günü itibariyle artık önemli bir mesele. Bu iş iyiye gitmiyor. Evet, bu konu uzun zamandır oradaydı, ama şimdi herkes görebiliyor. Göçmenlerle beraber yaşayan ve güvende hissetmeyenler için bu önemli."
Şehrin merkezindeki bir McDonald's'ın önünde laflayan gençlerin yanına gidiyorum.
Üniversitede grafik tasarımı okuyan 19 yaşındaki Sjaak van Broekhoven, en önemli meselenin çevre olduğuna inandığı için Yeşiller Partisi'ne oy vereceğini söylüyor. Broekhoven'a göre göçmenler çevreye göre çözülmesi gereken en öncelikli mesele değil.
İsmini vermek istemeyen 20 yaşındaki arkadaşı ise daha kararını vermiş değil. Oyunu akıllıca kullanmak için düşüneceğini söylüyor.
Ancak göçmenlik onun için üzerinde durulması gereken bir konu:
"Evet, çok kültürlü bir şehiriz ama bir yerden sonra daha da fazla karışamazsın. Flemenkçe'de herkesin aynı kapıdan geçemeyeceğini anlatan bir söz vardır. Bu soruna en iyi çözümü bulabilecek partiye oy vermek istiyorum."
Konsolosluğun önünde yaşananlar Broekhoven'ın oyu ile ilgili kararını etkilememiş, bunun Hollanda ve Türkiye arasındaki bir kriz olduğunu düşünüyor.
Arkadaşı ise durumun iyi bir şekilde yönetildiğini vurguluyor.
İki genç de bir ülkenin kuralları varsa onlara uyulması gerektiği konusunda hemfikir. Özellikle Müslüman göçmenlerin kadınlara baskı uygulanması gibi eski alışkanlıklarını bırakması gerektiğini belirtiyorlar.
Hollanda hükümetinin Türkiye ile krizi iyi yönettiğini düşünen 52 yaşındaki bir bahçıvan da oyunu Başbakan Mark Rutte'nin partisine vereceğini söylüyor: "Rutte ülkeyi iyi yönetiyor, o yüzden devam etmeli. Türkiye ile krizde işlerin raydan çıkmasına izin vermedi, pes etmedi ve iyi idare etti."
Siyaset bilimi okuyan Vanessa ise seçimler için kararını verirken ekonomiyi göz önünde bulundurduğunu ve ekonomik olarak merkez sağda konumlandığı için bu yönde oy kullandığını açıklıyor.
24 yaşındaki Vanessa, toplumsal entegrasyonun her zaman herkes için bir sorun olacağını, bu yüzden herkesin bir arada mutlu yaşayacağını düşünmenin saçma olacağını belirtiyor.
Konuştuğum herkesin fikir birliğine vardığı bir konu varsa o da bu seçimin çok önemli olduğunun farkında olmaları ve bu yüzden duydukları heyecan.
Seçime dair kapışmanın gözle görüşebildiği yerlerin başında ise Rotterdam tren istasyonunun önü geliyor.
Broşür dağıtan temsilciler, partilerine özgü renklere sahip polarları giymiş, seçmenleri ikna etmeye çalışıyor.
İşçi Partisi'nden ayrılarak kurulan ve liderliğini Tunahan Kuzu'nun yaptığı DENK partisinin temsilcileri gardan geçenlere elma dağıtırken güler yüzün cazibesini kullanan partiler de yok değil.
Yeşiller Partisi broşürleri dağıtan bir Hollandalı, bana 'yakışıklı liderimiz' diye tanıttığı Jesse Klaver'in fotoğrafının olduğu bir sayfa veriyor.
Ardından partisinin ne kadar kapsayıcı olduğundan ve Rotterdam'ın çok kültürlü yapısı kapsamında göçmenlerle bir sorun yaşanmadığından bahsediyor.
Yeşiller Partisi temsilcisine göre göç her zaman vardı; hatta şimdi iklim değişikliğiyle dünyanın dört bir yanında daha da çok artacak.
Peki göç meselesinin bu seçimlerde bu kadar öne çıkmasının sebebi ne?
Hollanda'nın Lahey kentinde yaşayan ve göç üzerine çalışan araştırmacı/akademisyen Efe Kerem Sözeri, bunun iki sebebi olduğunu söylüyor: Wilders ve DENK Partisi.
Sözeri, DENK'in Hollanda'da yaşayan üçüncü kuşak genç Türkleri hedeflediğini ve onlara 'Hollanda'da yaşayın ama Türk kalın' mesajı verdiğini açıklıyor. Ancak Wilders'ın mesajı ise 'Türk olarak kalmak istiyorsanız Hollanda'dan gidin.'
Genç akademisyen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın diğer ülkeleri Türk toplulukları aracılığıyla etkileme arzusunun uzun zamandır olduğunu açıklıyor.
Türkiye'nin bu son yaşananları bir dışişleri sorunu haline getirmesiyle ise göç konusunun bir krize dönüştüğünü belirtiyor.
Hollanda'nın Türk ve İslam kültürüne karşı hoşgörülü politikalar geliştirmesinin Türkiye kökenli göçmenlerin 'Hollandalı' olmasına engel teşkil ettiğini vurgulayan Sözeri, farklı etnik kökenlerin kaynaşmadığına dikkati çekiyor. Bunun da her şehirde bir Türk mahallesinin olmasına yol açtığını aktarıyor.
Utrecht kentinde yaşayan ve Türkiye üzerine çalışan tarihçi Enno Maessen de DENK'in sosyal uyuma ve kapsayıcılığa tehlike oluşturduğunu düşünüyor.
DENK'in hedefine aldığı Türkiye ve Fas kökenli göçmen gençleri, ikilik yaratan diliyle daha da yabancılaştıracağını düşünüyor.
Maessen'in oyu bu yüzden Yeşiller Partisi'nden hem Türkiye kökenli hem de bir kadın aday olan Nevin Özütok'a.
Genç akademisyen, Özütok'un Hollanda'da yaşayan LGBT topluluğunun Türk üyelerine de sahip çıkarak DENK'e üye olan Türk siyasetçilerden daha kapsayıcı bir çizgi izlediğini düşünüyor.
Maessen'e Türkiye ile yaşanan krizin Wilders'a yarayıp yaramayacağını sorduğumda, "Tabii ki yarayabilir ancak en başta ve en çok Türk hükümetine karşı koymaya önem veren başbakanımız Rutte'ye yaradı. Eğer bundan biri bir şey kazanacaksa Wilders'tan çok Rutte olacaktır" diyor.
Yine Utrecht'te yaşayan 33 yaşındaki öğretim görevlisi Josip Kesic, diplomasi krizinden sağcıların faydalanacağı görüşünde. Ancak Kesic, sağa oy vermeyi düşünmediği için bu krizden etkilenmediğini söylüyor.
Kesic, partilerin çevre ve toplumsal konularla ilgili programlarına çalıştıktan sonra oyuna karar vereceğini vurguluyor.
31 partinin katılacağı seçimler için Hollandalılarla konuşurken karşıma çıkan en etkileyici unsurlardan biri, bilinçli bir şekilde karar verme yönünde gösterdikleri irade oluyor.
Kararsız olan herkes, dikkatli bir şekilde partilerin programlarını okuyacaklarını, kıyaslama yapacaklarını ve çalıştıktan sonra oy vereceklerini söylüyor.
Sandık başına giden Hollandalıların kafasının bir yerinde Türkiye ile kriz olsa da hayatlarını etkileyecek diğer etmenleri de hesaba katarak geniş bir yelpaze içinde oy kullanacakları kesin.