Türkiye’de yaban hayatını korumak için çalışanlar Gediz Deltası'ndan Torosların erişilmesi güç yükseltilerine ve Kafkaslara kadar gözden uzak noktalarda biriken çöp yığınlarının yaşam alanlarını yok ettiğini söylüyor. Türkiye'de "yakıcı bir atık yönetememe problemi" olduğunu söyleyen uzmanlar, denetim eksikliği ve cezaların caydırıcılığındaki yetersizliklerin sorunu daha da kötüleştirdiğini savunuyorlar.
Kars'ın Sarıkamış ilçesi sınırları içindeki çöplük, son yıllarda ilçe sakinleri için sıradışı bir yaban hayatı gözlem adresi olarak ünlendi.
Çöplüğe akşam saatlerinden itibaren onlarca ayı, yavrularıyla birlikte beslenmek için iniyor.
Bozayıları ilk kez yakından görenler için belki heyecan verici olsa da, görüntüler yaban hayatı korumak için çalışanlar açısından oldukça endişe verici.
Türkiye'de biyoçeşitlilik bakımından zengin bölgelere yakın yerleşim yerlerinde benzer tablolar var. Bununla birlikte arıcılık, hayvancılık, tarım, ormancılık gibi insan aktiviteleri atık yönetimi sorununun en çok gün yüzüne çıktığı faaliyetler arasında.
Örneğin, Muğla’nın Bördübet, Marmaris çevresindeki bakir ormanları, Türkiye'de bozayı popülasyonlarının gözlemlendiği noktalar arasında.
Muğla, diğer yandan resmi verilere göre yaklaşık 1 milyon arı kovanıyla Türkiye'de arıcılığın en yoğun yapıldığı il.
Türkiye'de yaban hayatın korunması için projeler yürüten Kuzey Doğa Derneği'nin BBC Türkçe ile paylaştığı gözlemlerine göre buradaki bakir ormanlar arıcılık kaynaklı atıklarla dolu:
"Burada rastladığımız bir ayı dışkısında arıcıların arılara verdikleri ve şekerli kek olarak adlandırılan şekerin plastik ambalajlarını bulmuştuk. Hayvan, arı kovanlarını yerken muhtemelen bunları da yutmuş ve neyse ki dışkılamayla atmayı başarabilmiş."
Koç Üniversitesi'nden Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü'nde Yrd. Prof. İsmail Sağlam ve Yaban Ekolojisi ve Doğa Koruma Biyolojisi'nde Yrd. Prof. Morteza Naderi ile araştırmacılar Ercan Sıkdokur ve Elif Çeltik, Türkiye'nin dört yanında yaban hayatın atıklarla kuşatıldığını aktarıyorlar.
Türkiye'nin batısı Akdeniz Havzası’ndaki en geniş sulak alanlardan biri olan Gediz Deltası'na ev sahipliği yapıyor.
Delta, ulusal ve uluslararası yasalarla korunmasına karşın yeryüzünün kritik tehlike altındaki 255 Önemli Kuş Alanı’ndan biri.
Batı'daki Menderes Havzası, Menderes nehirleriyle Türkiye'nin en verimli topraklarınından bazılarını barındırıyor.
Büyük bir kentleşme ve sanayi baskısı altındaki bu alanlar Türkiye'de atık yönetimi konusunda en sorunlu illerinden biri olan İzmir şehir merkezi çeperinde yer alıyorlar.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın hazırladığı ‘İzmir 2021 yılı Çevre Durum Raporu’nda köyden kente göçlerle birlikte yoğun ve plansız yapılaşma sonucu diğer büyükşehirlerde olduğu gibi İzmir’de de atıkların geri kazanımının etkin yapılmadığı belirtiliyor.
Raporda, "Bertaraf konusunda da uygun alan kalmadı. Özellikle metropol alanı dışındaki alanlarda atık sorununun büyük boyutlara ulaşmış olması, uzun yıllardır çöplerin ilçe ve belde belediyeleri tarafından gelişigüzel bir şekilde yüzeysel su kaynakları civarına, ormanlık alanlara ve yol kenarına atılması neticesiyle çevresel açıdan su, arazi ve hava kirliliği problemleri ortaya çıkmıştır" ifadelerine yer veriliyor.
Araştırmacılar, Gediz Deltası ve Menderes Ovası'nın gözden uzak noktalarının yasadışı yollarla atık dökümünün ciddi düzeyde sürdüğünü anlatıyorlar.
Kars'ın Sarıkamış ilçesi dünyanın biyoçeşitlilik açısından en kritik 34 noktasından biri olarak gösterilen Kafkas biyoçeşitlilik hattının bir uzantısı olarak görülüyor.
Türkiye'de ormanlara yakın yerleşimin olduğu birçok yerde yabani hayvanların şehre kadar inip çöpten beslendikleri gözlemlenebiliyor.
Doğa Koruma Merkezi Biyolojik Çeşitlilik Uzmanı Dr. Mustafa Durmuş sahada çalışma yürüttükleri "hemen her yerde" bu tip alanlarla karşılaştıklarını söylüyor.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Dr. Durmuş'a göre, "Düzenli depolama tesislerinin bulunmadığı, atıkların vahşi depolama yöntemiyle biriktirildiği alanlar birçok yabani hayvan türü için kolay besin bulabilecekleri yerler anlamına geliyor."
Açıktaki atıklar, buradan beslenen hayvanlar için adeta ölümcül "açık büfe" olma özelliğinde.
Kuzey Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Emrah Çoban, BBC'ye verdiği demeçte, "Çok fazla besin var ve bunun için avlanmıyorlar. İnsandan kalanları yiyorlar ama sıklıkla plastikleri ve diğer zararlıları da yutuyorlar. Yavrular çöpten beslenmeyi öğreniyor" diyor.
Dernek için araştırmalar yapan Koç Üniversitesi'nden araştırmacılar, besine olan kolay erişimin hayvanların gece-gündüz ritimlerinde bozulmalara neden olabildiğini söylüyorlar:
"Normalde gündüzcül zamanı fazla olan türlerin, insan etkisinden sakınmak ama bu alanları da kullanmak için daha gececil bir aktivite gösterdiği olabiliyor.
"Bir diğer müdahale ise ayı gibi türlerin kış uykusuna yatma zamanlarında meydana gelebiliyor. Yıl boyu hazır besinin varlığı, ayıların kış uykusuna geç yatmasına ya da yatmamasına, yattığında erken uyanmasına neden olabiliyor."
Uzmanlar durumun sadece ayıları değil, birçok kuş türünün yanı sıra, kemirgenler, başı boş köpekler, yaban domuzu, tilki, çakal, kurt ve ayı gibi birçok türü etkilediğini söylüyor.
Birçok türün bir araya geldiği bu alanlar, kuduz gibi hastalık vektörlerinin yayılabilecekleri bir terminal noktası haline geliyor.
Bir diğer sorun olarak anılan hibritleşme, özellikle kurt, çakal ve köpek gibi aynı cinse ait türlerin çiftleşmesi sonucu melez bireylerin meydana gelmesi anlamına geliyor.
Bu durum populasyonları düşük olan kurt gibi türlerin sağlığını ve geleceğini riske atıyor zira genetik kusurların zaman içerisinde popülasyonda yayılım göstermesiyle sonuçlanabiliyor.
Hayvanlar doğal koşullarında avlanarak diğer popülasyorı dengede tutuyor ya da beslendikleri bitkilerin tohumlarının yayılmasını sağlamak gibi kritik görevleri yerine getiriyorlar.
Ancak bu alanlarda popülasyon dengeleri farklı etkilerle bozulabiliyor.
Örneğin sürü oluşturan köpeklerin bu alanların etrafında çoğalması kurt, karaca, porsuk, vaşak, yaban kedisi gibi diğer türlerin azalmasıyla sonuçlanabiliyor.
Araştırmacılar çöp sahalarının yaban hayatı - insan çatışmasını alevlendirdiğini söylüyorlar:
"Karga, martı ya da yaban domuzu gibi türlerin bu alanlarda artan sayısı etraftaki meyveler gibi tarımsal mahsüllerde verimin azalmasına yol açabiliyor.
"Memeli türlerinin birey sayısındaki artış ise bu alanların etrafında trafik kazalarında artmaya ya da bu türlerin yakındaki yerleşim yerlerine ve çöplere dadanmasına neden olabiliyor. Örneğin Bursa Uludağ, Tunceli Pülümür ve Eskişehir Bozöyük gibi yerlerde böylesi karşılaşmaların çokça örneği görülebiliyor."
Türkiye'nin güneyindeki bereketiyle ünlü arazilerde seracılık gibi tarımsal aktiviteler nedeniyle ciddi bir atık yükü birikiyor.
Alman Uluslararası İşbirliği Kurumu’nun Mart 2022’de yayımladığı tarımsal uygulamaların plastik ayakizini araştıran ve Çukuova'yı konu edinen bir araştırmaya göre, havzada bir dönüm karpuz tarlası her sezon yaklaşık 50kg, çilek tarlası ise 65 kg plastik yüküyle büyüyor.
Bu plastik yüküne her sezon çiftçiler tarafından kullanılan onlarca kimyasal zirai ilaç ve gübre plastik kutuları dahil değil.
Rapora göre, tarlaların tabanına çekilen plastik malçlar büyük oranda geri dönüşüme dahil edilemiyor:
"Mevsimlik tarım işçileri geri dönüşüme dahil edilemeyen plastik malçları çadırlarının etrafına yığıyorlar. Sonra da bu malç plastikleri top haline getirip yemek yapmak ve çadırlarda ısınmak için yakıyor."
Buna ek olarak tarlaya otlatılmak amacı ile salınan keçiler tuzlu buldukları plastikleri kemiriyor. Geri dönüşüme dahil edilemeyen ve tarım alanlarında terk edilen malç plastiği, keçilerin sindirim sistemlerini tıkayarak ölümlere yol açıyor.
Ufalanan plastiklerse sulama kanalları ile Akdeniz’e taşınıyor ve denizlerde mikroplastik kirliliğine yol açıyor.
Doğal hayatı Koruma Vakfı verilerine göre Akdeniz'e en çok plastik atık Türkiye'den atılıyor (günde 144 ton).
Türkiye'de hayvancılığın yaygın olduğu güney, kuzey ve doğusundaki yüksek bölgelerde kirliliğin tehdit faktörü haline gelmesinde etkili bir diğer aktivite de yaylacılık.
Araştırmacılara göre Doğu Karadeniz yaylaları, Doğu Anadolu’nun yüksek yerleri yada Toroslar gibi insan etkisinden çok uzak lokasyonlar da devasa çöp yığınlarının gözlemlendiği yerler arasında:
"Buralar yaylacılığın olduğu yerler ve yerel halk yılın belli bir zamanını burada geçiriyor. Ancak ne yazık ki bu gidiş ve dönüşler esnasında yerleşim yerlerinin etrafında büyük miktarda atık bıraktıkları bir gerçek".
Kuzey Doğa Derneği araştırmalarına göre İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli, Sakarya gibi büyük şehirlerin yakınlarındaki ormanlık alanlarda, piknikçilerin bıraktığı atıklar "had safhada":
"Ziyaret ettiğiniz her ormanlık alanda bu durumu gözlemleyebilirsiniz. Buradaki mesire yerleri yine belli aralıklarla temizleniyor olsa da orman içlerinde bırakılan atıklar yıllarca oralarda kalıyor."
Uzmanlar atıkların karasal ve sucul tüm yaşam alanlarını gittikçe artan bir şiddette tehdit ettiğini söylüyor.
"Tüm Türkiye boyunca çöp birikimlerinin olmadığı neredeyse tek bir dere bile gözlemlemedik desek yeridir. Ana yollardan çok uzak orman içlerinde dahi kaçak dökümlerin yapıldığı devasa çöp sahaları mevcut. " diyen Koç Üniversitesi araştırmacılarına göre, Türkiye’de "süregelen güncel atık sorunu günden güne gittikçe yakıcı" bir hal alıyor.
Uzmanlar, "denetim eksikliği ve cezaların caydırıcılığındaki yetersizlik sonucunda, bu atıkların çevresel uygun olmayan yollarla girişi ne yazık ki durdurulamıyor" diyorlar.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2020'de yaklaşık 5,5 milyon ton evsel atık vahşi depolama alanlarına gönderildi; 130 bin ton evsel atıksa açıkta yakıldı, gömüldü, dereye veya araziye döküldü.
Atık hizmeti verilen belediyelerde toplanan 32,3 milyon ton atığın yüzde 70'i düzenli depolama tesislerine gönderildi.
Düzenli depolama, atıkların kontrollü bir şekilde toprağın altına gömülmesi anlamına geliyor.
Yöntem, çevresel dezavantajları nedeniyle atık yönetim hiyerarşisinin en sonuna itilmiş ve bazı Avrupa ülkelerinde tamamen yasaklanmış durumda.
Buna karşın Türkiye'de hala en yaygın olarak kullanılan yöntem.
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Turgut T. Onay, "Bu sebeple bu yönteme olan bağlılığın azalması ve diğer uygulamalara ağırlık verilmesi büyük önem taşıyor."diyor ve ekliyor:
"Atık yönetim sisteminde, oluşan atıkların özellikle de geri kazanılabilir ya da dönüştürebilir nitelikte olanların ayrı toplanmasını sağlayacak sistemin oturtulması, atıkların değerlendirilmesi ve döngüsel ekonomi çerçevesinde sisteme yeniden kazandırılması çok önemli bir adım olacaktır."