Derin Koçer - İstanbul
Maçka Parkı’nın yanından Cemil Topuzlu Sahnesi’ne tırmanan yokuş, tıklım tıklım dolu. Yarım saat sonra Mor ve Ötesi, Avrasya Filarmoni Orkestrası ve Magma Filarmoni Korosuyla sahneye çıkacak, Cemil Topuzlu’ya tırmanan kitleye bir müzik şöleni yaşatacak.
Onlar da bunun umuduyla çıkıyorlar yokuşu. Gençlerin ağırlığı hissediliyor ama sanki grubu Beyoğlu’nda çıktıkları ilk yıllardan beri takip eden, dünün gençleri de bugünle el ele tutuşmuş, yürüyor. Yanımdan çıkan biri ‘’Türkiye’nin en büyük ozanını’’ dinleyeceğiz diyor arkadaş grubuna. ‘’Ne demek istiyorsun?’’ diye soruyorum. ‘’Hem aydın sorumluluğunu taşıyan hem de böylesi şarkılar yazan kim kaldı ki’’ diyor.
Doğrusu grubun solisti ve -doğal olarak- sahnedeki sözcüsü Harun Tekin, konser süresince haklı çıkarıyor genci. Siyasete değinmeye korkmamanın ötesinde bunu yükümlülük bilen, kimi zaman ciddi bazen şakayla karışık eleştirel dilini sakınmayan bir Tekin var sahnede. Yıllardır olduğu gibi. Tekin’in tarifiyle “nöronsal bir şey” belki, belki konsere yürüyen bir gencin dilinden “ozan sorumluluğu”...
Konserin sonunu getirirken “Umudumuz var” diyor Tekin, gülerek: “Gençliğimiz var. Ve bizim inadımız var, inat. Burası hepimizin ülkesi, hiçbir yere gitmiyoruz...”
Ardından, “Bir Derdim Var”ın tanıdık melodisi giriyor. O ‘dert’, kesinlikle şarkıda kalmıyor.
Mesela, Melekler Ölmez’i çalmaya başlamadan evvel, “Bu şarkı erken kaybettiğimiz herkes için yazıldı aslında” diyor Tekin. Fakat bugün, 8 Temmuz. Bugün, ‘özellikle birileri için çalıyorlar’. “Yansa da her yer, ölmez melekler” dizeleri bütün salonda yankılanırken, sahnenin arkasındaki ekranda geçtiğimiz yıl 8 Temmuz’da yaşanan Çorlu Tren Kazası’nda hayatını kaybedenlerin isimleri geçiyor birer birer ve son notanın ardından siyah zeminin üzerine kelimeler: “Çorlu için adalet!”
Konserin bir diğer duraklama anında, iki şarkı arasındaysa “Bugün niye burdayız” diye soruyor Tekin. Yepyeni bir Türkiye inşa etmekten bahsediyor. İlk adımları atılmış, yeni bir Türkiye bu. Ne eskisi gibi ne de bugünküne benzeyen bir Türkiye...
“Buradayız çünkü, akademinin, yargının, medyanın kötü bir hâlde olduğu bir yerde değil; akademinin çok sesli, medyanın özgür, yargının adil olduğu bir ülkede yaşamak istiyoruz” diyor. “Özgür basın olmadan demokrasi olmaz; sıradaki şarkının adı Cambaz!”
Cemil Topuzlu’da yanımda oturan genç, ‘Senfonik Mor ve Ötesi’ konserine ikinci gelişi olduğunu anlatıyor. Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde verdikleri dinletiye sevgilisi bilet almış. Doyamamış.
Sandalyeler doldukça sabırsızlık da artıyor. Saat 9:30’a yaklaştıkça seyirci, Cemil Topuzlu’yu alkışla inletiyor. ‘’Başlayın’’ diye bağırıyor kimileri. Hiç yer yok; bütün biletler bitmiş.
Tribünleri kırmıyor, kaprise kapılmıyorlar. Orçun Orçunsel yönetiminde orkestrayla Mor ve Ötesi sahneye çıkıyor; koro ise sonradan aralarına katılacak. Ama seyircilerin tanık olduğu şölen, onlarla beraber katlanarak daha da büyülü hâle gelecek.
Tekin daha ilk şarkıdan arkasındaki orkestraya sataşmaya başlıyor. ‘’Burada yaptığımız şey hiç zor değilmiş gibi yapmayacağız. Çünkü zor. Arkamızdakiler çok iyi müzisyenler’’ diyor gülerek. ‘’Biz değilmişiz gibi olmasın ama... Zaman zaman üslup çatışmaları oluyor, biz onlar kadar akademik değiliz neticede.’’ Gece boyu sürecek bir muhabbetin, ilk tohumları bunlar.
İzleyen hiç kimsenin gözünden kaçacak gibi değil: Sahnenin önünde kot pantolonları, tişörtleri ve salaş gömlekleriyle ‘rockçılar’ var; yanlarındaysa sırtı dönük, fraklı bir şef ve takım elbiseli orkestra üyeleri…
Tekin, Okan Bayülgen’in Uykusuzlar Kulübü’nde de ısrarla anlatmıştı bir rock grubunun böylesi bir flarmoni orkestrasıyla birlikte iş yapmasının zorluğunu; yalnızca ‘kıyafeten’ değil, ‘matematiksel olarak’ da farklı olduklarını vurgulamıştı. Konser boyunca da peşini bırakmıyor bunun. ‘Kemanlarla aynı anda şarkıya girmenin zorluğundan’, ‘tonu yakalama gereksiniminden’ bahsediyor; orkestraya hitaben ‘’Biraz hata yapın be kardeşim’’ diyor. ‘’Rock grupları pek takılmaz hatalara... Ama klasikçiler öyle mi? Onlarla işimiz zor. Dünyanın her yerinde işlerini harika yapabilecek insanlar, bunlar…’’
Ancak şuna da dikkat çekmek lazım: Konserin tamamı, kesintisiz olarak Mor ve Ötesi’nin ve orkestranın aynı anda müzik yapmasıyla gelişmiyor. Seyirciler, kimi zaman orkestranın yükseldiği anlar yaşıyor; kimi zaman bütün müzikal yükü grup omuzluyor. Dalgalı, karmaşık bir şölen sahneliyorlar. Bu, ‘Canlı Senfonik’i daha da orijinal ve unutulmaz kılıyor aslında. Dinleyeni şaşırtmayı başarıyorlar.
Seyirciden de kopuk bir deneyim değil sunmadıklarını, Harun Tekin vurguluyor şarkı aralarında. ‘’Senfonik diye eşlik etmemek yok’’ diyor. ‘’Bize katılın.’’ Tekin’in çağrısının ardından ‘Aşk İçinde’ çalınınca, Cemil Topuzlu yankılanıyor: ‘’Aşk içinde, yalan içinde / Hepsi aynı, hepsi içinde…’’
Bir kırılma anı oluyor bu. Hemen her şarkısı hit olmuş grubun yeni düzenlemelerine bütün salon eşlik etmeye başlıyor bundan sonra. Telefonların kameraları kapanmıyor, flaşlar sürekli patlıyor. Tekin’in memnuniyeti, yüzünden okunuyor.
İlk albümleri çıkalı 23 yıl olmuş. Aslında Mor ve Ötesi’nin tarihi, onun da öncesine, Alman Lisesi’ne dayanıyor. Seyirciler arasınsa liseden arkadaşları olduğunu da söylüyor Tekin. İlk albüm, Alman’daki son seneye denk düşüyor. Bu yüzden ‘23 yıla rağmen hâlâ gençler...’ Doğrusu, Alman’daki efsaneleri de henüz bitmiş değil. Grubun o yıllarına dair hikâyeler, hâlâ okul koridorlarında kulaktan kulağa geziyor.
“Hayal bile edemeyeceğimiz o kadar güzel şeyler yaşadık ki” diye anıyor geçmişlerini Tekin. “Bu da onlardan biri.”
“Tek kişi, her şeyi bilemez...”
Konserin sonunu getirirken Tekin, sahne arkasında çalışanları, menajerleri, ‘isimsiz kahramanları’ unutmuyor. Her birine teker teker teşekkür ediyor ve arkasındaki orkestrayla koroyu işaret ederek, “Bugün Mor ve Ötesi 122 kişiydi” diyor, gülerek. “Ekip önemli... Her şeyi tek bir kişi bilemez sonuçta!” Salon, mesajı alıyor.
Ya sonra?
20’nci yıllarını kutlamak adına Zorlu PSM’de verdikleri konserde sahneyi yıllar boyunca yollarının kesiştiği Bülen Ortaçgil, Aylin Aslım, Koray Candemir, hatta müzisyen olmamasına rağmen Cem Yılmaz gibi insanlarla paylaştıkları sahne, epeyi ses getirmişti. 23’teyse bu... Çıtayı daha da yukarı taşımaları mümkün mü sahiden? 30’da dinleyenleri ne bekleyecek, merak etmemek elde değil. Geçtiğimiz günlerde, Tekin’in doğum gününde, DasDas’ta verdikleri konserde Tekin, “Artık zor yılları atlattık; dağılmayacağımız kesin” diyordu. “Eh, en sevdiğimiz grupta çalıyoruz neticede...”