Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi Namık Tan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ABD ziyaretinin iki ülke arasında son zamanlarda yaşanan "danışıklı dövüşün sonucu" olduğunu düşündüğünü belirtti.
YetkinReport için bir yazı kaleme alan Tan, "Bu durum, ziyaretin hemen öncesinde düzenlenen, bakan yardımcıları düzeyindeki Türkiye-ABD stratejik danışma mekanizması görüşmelerinin içeriğinden de anlaşılmaktaydı. Ziyaretin, 'dostlar alışverişte görsün izlenimi' yaratmaktan öteye bir sonuç vermeyeceği bu müzakerelerden belliydi" yazdı.
Tan, Türkiye seçim sürecine girerken ABD'nin ilişkilerde kırılmaya yol açabilecek konulardan kaçındığını; Ankara'nın da hassas dosyaları gündeme getirmediğini vurguladı.
Tan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
Ziyaret öncesinde, Türkiye’ye ABD tarafından F16 satılması konusu, arka planda yer alan devasa sorunları örtecek şekilde gündemin en ön sırasına oturtulmuştu.
Seçim sürecinde, bu ziyareti F16 konusu üzerinden fırsata çevirmeye gayret eden Türk tarafı, aynı paket içinde Yunanistan’a F35 uçakları verilmesine ve böylece Ege’deki Türk-Yunan dengesinin ABD tarafından alenen bozulmakta oluşuna herhangi bir tepki göstermemeyi tercih edebilmişti.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusundaki ABD beklentilerini nasıl cevaplayacağından hiç söz edilmiyordu.
Bu meyanda Ankara, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sebebiyle uygulanan tek yanlı ABD yaptırımlarına uymayacağını ilan ediyor, Rusya’nın uluslararası hukuku pervasızca ihlaline kısmen hak verdiği yolunda açıklamalar da yapıyordu. Son zamanlarda ABD’nin, Suriye’deki YPG/PKK unsurlarına verdiği açık desteğin sorgulanacağı kuvvetli ifadelerle vurgulanmaktan imtina ediliyor, S400 füzelerinin akıbetine ilişkin sorular cevaplanmaktan kaçınılıyordu.
Hükümet ABD ve Batı karşıtı söylemlerini sürdürüyor, demokrasisini ihya etmesi yolunda müttefiklerince yapılan çağrılara kulak tıkıyordu. İlişkilerin gündeminde, Halkbank, Sezgin Baran Korkmaz, Sıtkı Ayan gibi hassas dosyalar yokmuş gibi davranıyordu.
Bütün bunların, ziyaretten somut sonuç alınamaması için gereken zemini oluşturmuş olduğu Türk tarafınca nasıl görülemedi, anlamak mümkün değil?
Oysa, her şey ortadaydı. Türkiye’nin Batıdan tamamen kopmasına engel olma gayreti içindeki ABD’nin de ilişkileri idare-i maslahatçı bir anlayışla sürdürdüğü ayan beyan görülüyordu. Türkiye’de seçim sürecinin başlamış olması sebebiyle, bu hassas dönemde ABD tarafı, ilişkilerde kırılmaya yol açabilecek konuların gündemin ön sıralarına taşınmayarak, mümkün olduğunca ötelenmesine özen gösteriyor ve bunun kendi çıkarları açısından en uygun hareket tarzı olduğuna inanıyordu.
Bu çerçevede, Çavuşoğlu’nun ABD ziyaretini, iki ülke arasındaki bir “danışıklı dövüşün” sonucu olarak düzenlendiğini düşünüyorum. Nitekim, bu durum, ziyaretin hemen öncesinde düzenlenen, bakan yardımcıları düzeyindeki Türkiye-ABD stratejik danışma mekanizması görüşmelerinin içeriğinden de anlaşılmaktaydı. Ziyaretin, “dostlar alışverişte görsün” izlenimi yaratmaktan öteye bir sonuç vermeyeceği bu müzakerelerden belliydi.