Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1990-2021 arası Türkiye'nin sera gazı salımlarında yüzde 157,1’lik artış kaydedildi.
2020-2021 döneminde ise yüzde 7,7’lik artışla Türkiye’nin sera gazı salımları 564,4 milyon ton karbondioksit eşdeğere (CO2e) ulaştı.
Uzmanlara göre 20 yılda yaşanan artış, Türkiye’nin ekonomik büyüme ile sera gazı salımları arasındaki bağı ayıramadığını gösteriyor.
Buna göre temiz üretim teknikleri, enerjide dönüşüm ve elektrifikasyona yönelik daha iddialı adımlar atılması gerektiği söyleniyor.
2020-21 arasındaki hızlı artış da dikkat çekiyor. Uzmanlar bunu iki şekilde açıklıyor.
Pandemiden sonra enerji, ulaştırma ve sanayide yaşanan canlanmanın büyük ölçüde etkisi olduğu söyleniyor.
Aynı zamanda 2021'in son dönemin en sıcak ve kurak yıllardan biri olarak kayda geçmesiyle hidroelektrik santrallerin çalışamadığı ve bu yüzden fosil yakıt kullanımında artış olduğuna dikkat çekiliyor.
Türkiye, 2021’de küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi dönemdekine kıyasla 2 derecenin altında tutulmasını, tercihen 1,5 derecenin hedeflenmesini öngören Paris İklim Anlaşması’nı imzaladı.
Buna göre dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklı küresel bir felaketten kaçınmak için sera gazı salımlarını hızla azaltması gerekiyor.
Ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2053’te net sıfır emisyona ulaşılacağını söyledi ve buna yönelik yeni bir enerji stratejisi açıkladı.
Bakanlık, Türkiye’nin sera gazı salımlarının en geç 2038’de pik (en yüksek) noktaya ulaşacağını söyledi.
Ancak uzmanlar bu taahhütlerin henüz sözden öteye gitmediğini belirterek Türkiye’de fosil yakıtların hala yoğun bir şekilde kullanılmasına ve henüz en büyük kirleticilerden biri olan kömürden çıkış planı çizilmemesine dikkat çekiyor.
Genellikle karbondioksit, metan, nitröz oksit ve florlu gazlar (F-gazları) olarak kategorize edilen sera gazları, atmosferde ısıyı hapseden gazlar.
Bu gazların etkisiyle güneşten gelen ısı tutuluyor ve dünya yüzeyinde doğal bir ısınma oluyor.
Sera gazı etkisi olmasaydı, dünya yaklaşık 30 derece daha soğuk bir yer olacak ve yaşam için elverişli bir ortam sunamayacaktı.
Ancak sanayi ve tarım faaliyetleri nedeniyle ortaya çıkan gazlar dünyada ısıyı daha fazla tutarak sıcaklıkların anormal derecede yükselmesine yol açıyor.
Bu gazlar arasında en yoğun şekilde görülen karbondioksit, fosil yakıtların, katı atıkların, ağaçların ve diğer biyolojik maddelerin yanmasıyla atmosfere salınıyor.
Türkiye’de 2021’de 452,7 milyon tona ulaşan karbondioksit salımlarının yüzde 85’i enerji sektöründen, bunun yüzde 41’i ise elektrik üretiminden kaynaklıydı.
2020-21 arasında karbondioksit salımındaki artış ise neredeyse yüzde 10 oranında gerçekleşti.
Shura Enerji Dönüşümü Merkezi’nin 2021 raporuna göre, Türkiye’de brüt elektrik talebi, 2020-2021 döneminde Covid-19 pandemisinin ekonomi üzerindeki yarattığı etkilerin azalmasıyla yüzde 7,5 seviyesinde yükseldi.
Rapora göre son 5 yıllık dönemde ise toplam elektrik talebi yüzde 18 oranında arttı.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, Yeşil Gazete'deki yazısında, 2020-21 arasında birincil enerji arzında fosil yakıtların payının azalması ve yenilenebilir enerji arzının yükselmesine rağmen kuraklık ve enerji talebinde yaşanan artış yüzünden karbon salım değerlerinin düşmediğini belirtiyor.
Şahin, aynı zamanda Türkiye’de toplam kömür tüketiminde 2020’den 2021’e 10 milyon tonluk bir artış gerçekleştiğine, bunun da emisyonlardaki artışı kısmen açıkladığına dikkat çekiyor.
Metan ve nitröz oksit gazlarında 2020-21 arasında artış yaşanmadı.
Başta hayvancılık ve tarım faaliyetlerinden ortaya çıkan metan gazları, 100 yıllık bir süre içinde karbondioksite oranla 28-34 kat daha fazla ısı tutabiliyor, ancak atmosferde karbondioksite göre daha kısa süre kalıyor.
Şahin’e göre metan gazı salımlarında artış olmamasının nedeni 2021’de, muhtemelen kuraklığa bağlı olarak bitkisel üretimin yüzde 10 oranında azalması.
Nitröz oksit ya da azot oksit ise atmosferde 150 yıla kadar kalabilen ve azot bazlı gübrelerin yaygın kullanımı, fosil yakıt ve katı atıkları yakılması ile atık suyun arıtılmasıyla görülen güçlü bir gaz.
Türkiye’de 2021’de nitröz oksit salımlarının yüzde 78’i tarım, yüzde 11’i enerjiden kaynaklandı.
Sera gazı emisyonlarında gördüğümüz artışın karbondioksit dışındaki ikinci sorumlusu F-gazları.
Diğer sera gazlarına kıyasla daha az görülen ancak atmosferdeki etkisi çok daha şiddetli olan F-gazları, iklimlendirme ve soğutmada, ısı pompalarında, solvent ve yangın söndürme sistemlerinde görülüyor ve elektronik aletlerin üretiminden kaynaklanıyor.
Karbondioksitten 25 bin kat daha fazla küresel ısınma etkisine sahip olan ve atmosferde binlerce yıl var olabilen F-gazları iklim değişikliğinde büyük ölçüde etkili oluyor.
Uzmanlar, bir ton HFC gazı salımının 12 bin ton karbon salımına eşit olduğunu söylüyor.
Türkiye, 2021 yılında taraf olduğu Montreal Protokolü altında yer alan Kigali Değişikliği’ni onaylayarak HFC’lerin üretim ve tüketimini önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 80’den fazla azaltmayı taahhüt etti.
Ancak TÜİK verilerine bakıldığında 21 yıllık süre içinde en büyük artış, yüzde 1456 ile F-gazlarında kaydedildi.
2020-21 arasındaki artış oranı ise yüzde 10’du.
BBC Türkçe’ye konuşan Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) İklim Ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu, klima gibi soğutucuların yanı sıra buz dolaplarında da kullanılan F-gazlarındaki artışın benzer şekilde pandemi çıkışından ve 2021’de kurak ve sıcak geçen mevsimlerden kaynaklandığını söylüyor.
Sabuncu, “Artık daha farklı soğutma sistemleri yaygınlaşıyor. Altyapıda dönüşüm önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor. 2021’de gördüğümüz yüksek sıcaklık izleyen yıllarda da artarak devam edecek. Son 10 yıla baktığınız zaman sürekli olarak sıcaklık rekorlarının kırıldığını görüyoruz" diyor.
Avrupa Birliği’nde 1990-2014 yılları arasında F-gazı salımları iki katına çıkmış, ancak uygulamaya alınan kısıtlayıcı yasalar sayesinde 2015’ten bu yana düşüş kaydediliyor.
BBC Türkçe'nin veri yayıncılığı platformu Our World in Data’ya göre Türkiye 1865 yılından 2020'ye kadar atmosfere toplam 11 milyar tona yakın karbon saldı.
Açık iklim verilerini ve kaynaklarını bir araya getiren İklim İzleme (Climate Watch) adlı platforma göre Türkiye, sera gazı salımı dünya sıralamasında 17’inci sırada.
Paris İklim Anlaşması’nı imzalamasıyla Türkiye ile Dünya Bankası, Fransa, Almanya, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Finans Kurumu (IFC) ve Avrupa Yeniden Yapılaşma ve Kalkınma Bankası (EBRD) arasında, iklim hedeflerinin gerçekleştirilmesine finansal destek sağlanması yönünde mutabakat imzalandı.
Uzmanlara göre Türkiye, daha iddialı iklim hedefleri geliştirmemeye gerekçe olarak, gelişmekte olan ülke statüsünü ve tarihsel sorumluluğu olmadığı yönünde argümanları gösteriyor.
Ancak uzmanlar Türkiye’ye benzer koşullarda olan diğer gelişmekte olan ülkelerin bu yönde çok daha hırslı davrandığını belirtiyor.
WWF Proje Müdürü Sabuncu, “Güney Afrika dünyadaki en büyük kömür ekonomilerinden bir tanesi ama kömürden çıkışa yönelik çok ciddi adımlar atmış durumda. Güney Afrika’nın 2030’a yönelik iklim hedeflerine baktığımızda yüzde 30’un üzerinde emisyon azaltımı görüyoruz” diyor ve devam ediyor:
“Türkiye ile sıklıkla kıyaslanan Arjantin ise, yüzde 1-2 gibi az da olsa emisyonlarda mutlak azaltım hedefi görülüyor. Sivil toplum kuruluşları (STK) olarak Türkiye’nin emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 35 oranında azaltması yönünde çağrı yaptık. G20 ülkesi olan Türkiye’nin 2053 net sıfır yönünde çok daha iddialı hedefler koyması gerekiyor.”
Uzmanlar Türkiye’nin "2053 net sıfır patikası" doğrultusunda, emisyonlarda artıştan azaltım hedefini yetersiz buluyor ve enerji kompozisyonundaki fosil yakıt yoğunluğunu ve kömürlü termik santral kullanımını ciddi bir tehlike olarak değerlendiriyor.
Öte yandan dönüşümün yalnızca enerji sektöründe değil, ulaşım, tarım, atık yönetimi gibi birçok alanda yapılması gerektiği belirtiliyor.
“Ne kadar yavaş davranırsak maliyet o kadar yüksek olacak ve dönüşüm de zorlaşacak. Enerji sektörünün dönüşümü ve büyük bir elektrifikasyondan bahsediyoruz” diyen WWF Proje Müdürü Sabuncu şöyle devam ediyor:
“Diğer taraftan elektrifikasyon yüzünden elektrik talebinde yükseliş yaşanacak. Bu durumda yenilenebilir kaynaklara yönelik kapasite yatırımı yapılması lazım. Bunu hemen başlayarak 25 yılda yapmak var, bir de 15 yıllık bir zaman diliminde yapmak var.”
İklim ve enerji alanlarındaki çalışmalarıyla bilinen düşünce kuruluşu Ember, Türkiye’de rüzgar ve güneş enerjisinin Mayıs 2021-Nisan 2022 döneminde 7 milyar dolar tasarruf sağladığını tespit etti.
Ancak uzmanlara göre Türkiye hala elektrik üretiminde kömür kullanımını artırma yolunda ilerliyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Greenpeace Akdeniz Proje Geliştirme Yöneticisi Onur Akgül, “Mevcut enerji politikası iklim krizinin etkilerini tırmandırırken, kömürden çıkış planından ısrarla uzak durmak ve mutlak salım sera gazı azaltımına gitmemek, Türkiye’yi yapısal olarak fosil yakıtlara bağımlı hale sokuyor" diyor ve ekliyor:
"Bu çıkmazdan kurtulmak için, 2030 yılı itibarıyla yüzde 35 mutlak sera gazı salım azaltım hedefinin konulması, yenilenebilir enerjiye geçiş politikalarının hızlandırılması, kapasitesinin teknolojik yatırımlarla desteklenmesi ve enerji verimliliği politikalarının öncelenmesi şarttır”