Fransa'da Uluslararası Sosyoloji Derneği, Avrupa Sosyoloji Derneği, Fransız Sosyoloji Derneği, Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi başkan ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda aydın ve akademisyen Pınar Selek için ortak bildiri yayımladı. Le Monde'da yayımlanan bildiride “Türkiye Pınar Selek'i taciz etmeye son versin” dendi.
Şirin Tekeli'nin çevirdiği ortak basın açıklamasının tam metni ile ve imzalayanların listesi şöyle:
Dünya genelindeki pek çok sosyolog gibi Pınar Selek de, toplum tarafından ezilenler üzerine ve onlarla birlikte çalışmayı seçti. Dışlanma konusunda uzmanlaşmış, feminist ve barış yanlısı bir sosyolog olan Pınar, daima araştırmasına konu olan insanların (sokak çocukları, transseksüeller, kadınlar, Kürtler) haklarını kazanmalarından yana oldu ve bu doğrultuda militanca çalıştı.
1998’de Türk polisi onu tutukladı ve savaşla ilgili bir sözlü tarih projesi çerçevesinde görüştüğü altmış kadar Kürt militanıyla ilgili bilgi istedi. Pınar isimleri vermeyi ret etti. Bu reddin nedeni çok açıktı. Sosyologların benimsedikleri temel bilimsel ahlak kuralına karşı çıkamazdı. Bu kural, sosyologun araştırması çerçevesinde yaptığı görüşmelerin gizliliğini öngörür. Pınar sorularına cevap vermeyi kabul etmiş insanların güvenini sarsmamak, onları tehlikeye atan kişi olmamak için tutuklandığı 7 gün boyunca işkence gördü, dayak yedi, elektroşok yaşadı, “Filistin” askısına alındı.
Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısı onu PKK üyesi olmakla suçladı. Birkaç hafta sonra da, hiç bir zaman gerçekleşmemiş bir bombalı saldırının faili olarak tutukladı. Uzmanlar bir süre sonra, 19 Temmuz 1998’de Mısır Çarşısı’nda meydana gelen patlamanın gaz kaçağından kaynaklandığını saptadılar. Ancak bu gelişme Türk hukuk sistemini etkilemedi ve Pınar Selek on beş yıldır aynı suçlamanın zanlısı olarak yaşıyor. 2000 yılında iki buçuk yıl hapis yattıktan sonra serbest kalan Pınar, 2006, 2008 ve 2011’de mahkeme kararıyla üç kez beraat etti. Ancak her beraat kararının ardından iktidar ve devlet adına hareket eden savcı beraat kararına itiraz etti.
Bu siyasi ve hukuki saldırı doruk noktasına 22 Kasım 2012 tarihli celsede ulaştı. İstanbul 12. Ceza Mahkemesi, daha önce Pınar’ı üç kez beraat ettirmişken, 9 Şubat 2011 tarihli kendi kararını usulsüzlük gerekçesiyle bozdu. Mahkeme başkanı sağlık nedenlerini öne sürerek bu celseye katılmamıştı. Bu anlaşılması zor karar, hukuka da aykırıydı. Zira 12. Ceza Mahkemesi kendini Yargıtay’ın yerine koymuştu. Hukukun Türk hukuk aygıtının umurunda olmadığı bir kez daha gözler önüne serildi. 13 Aralık tarihli bir sonraki celsede Pınar’a yöneltilen suçlama tekrarlandı ve istenen ceza müebbet hapis olarak belirlendi. İşlenmemiş bir suç için bu kadarı da fazlaydı.
24 Ocak 2013 tarihli celsede, on beş yıllık baskının sona ereceği yönünde umutlar yüksekti. Ceza usul kurallarına saygı gösterilmesi, adil ve hakkaniyetli bir yargıya dönülmesi, o güne kadar devletin savcıları tarafından göz göre göre inkar edilmiş masumiyet karinesinin uygulanması, böylece Pınar için nihayet Boğaz kıyısında yakınlarıyla birlikte normal bir hayatın başlaması bekleniyordu. Ancak mahkeme farklı bir karar verdi: İkiye kaşı bir oyla (bu kez daha önce mazeret belirten yargıç da otuma katılmıştı) Pınar Selek’i 36 yılı kesin olmak üzere müebbet hapse mahkum etti ve hakkında tutuklama emri çıkardı. Pınar’ın halen yaşamakta olduğu Fransa’nın araştırmacıyı koruyacağından kuşku edilemez. Gene de bu onun için sürgüne mahkum olmak olgusunu ve keyfi, şiddete dayalı bir sistemin onun peşini bırakmaması tehlikesini ortadan kaldırmıyor.
Pınar Selek, Türkiye’de “azınlıklar” olarak nitelenen kesimlerin dışlanma mekanizmalarını anlama isteğine çok yüksek bir bedel ödeyen tek kişi değil. O, bu insanların hangi koşullar altında yaşadıklarını anlamak ve anlatmak istemişti. Benzer nedenlerle takip edilen, baskı altında tutulan araştırmacıların, gazetecilerin, avukatların, yazarların sayısını tam olarak bilemiyoruz. Bazıları hapishanelerde yatıyor.
Ancak Pınar’ın durumu çok özel. Hatta bu konuda sosyolojik bir çözümleme yapılabilir. Türkiye devletinin içindeki egemen ve yargı üzerinde güçlü baskı icra eden bir grup –uzlaşma halindeki muhafazakar Kemalistler ve aşırı milliyetçiler- Pınar’ın ilk günahını bağışlamaktan çok uzak görünüyor. O günah da, genç, görece iyi halli bir aileden gelen ve bağımsız aydın kimliğiyle, yoksunların, damgalanmış cinsel azınlıkların durumlarına ve Kürt sorununa bilimsel bir ilgi duymak idi.
Ne var ki, nesnelleştirme ve mesafe koymanın, sürekli gerekli olsa da yeterli olmadığı bir an gelir. Pınar’ın Strasbourg Üniversitesi’ndeki meslektaşları, Fransa’da, Avrupa’da ve dünya genelinde sosyologlar ile uluslararası bilimsel topluluk, Pınar’ın sosyoloji suçuna çarptırılmasını ret ediyor. Bizler ayrıca çeşitli üniversite ve araştırma merkezlerinde “Pınar Selek araştırma özgürlüğü” komiteleri kurulmasını öneriyoruz. Böylece Türkiye’nin bu adalet maskaralığına son vermesini ve mahkemelerin daha önce üç kez kabul ettikleri gibi araştırmacının masumiyetini teslim etmelerini bekliyoruz. Bu, Pınar için verilen bir mücadele olduğu kadar, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. Maddesinde garanti altına alınmış olan araştırma özgürlüğü için de verilen bir mücadeledir.
Michael Burawoy - Uluslararası Sosyoloji Derneği (AIS/ISA) Başkanı, Pekka Sulkanen - Avrupa Sosyoloji Derneği (ESA) Başkanı, Didier Vrancken - Fransızca Konuşan Sosyologlar Derneği (AISLF) Başkanı, Didier Demazière - Fransız Sosyoloji Derneği (AFS) Başkanı, Laurent Willemez - Yüksek Öğrenim Kurumlarındaki Sosyologlar Derneği (ASES) Başkanı, Olivier Martin - Üniversite Ulusal Konseyi “Sosyoloji ve Demografi” Bölümü Başkanı, Philippe Coulangeon - Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi (CNRS) “Sosyoloji ve Hukuk” Bölümü Başkanı, Chiristophe Jaffrelot - Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi (CNRS) “Siyaset, İktidar ve Örgütlenme” Bölümü Başkanı, Michel Wieworka - İnsan Bilimleri Merkezi (FMSH) Başkanı, Uluslararası Sosyoloji Derneği eski (2006-2010) başkanı, Strasbourg Üniversitesi Pınar Selek’i destekleme komitesi.
(Çeviren: Şirin Tekeli, le Monde, 30.01.2013)