Türkiye, Rusya ve Katar'dan Suriye için yeni mekanizma: İran dışlanıyor mu?

Türkiye, Rusya ve Katar'dan Suriye için yeni mekanizma: İran dışlanıyor mu?

2017 başında İran ile birlikte Astana Süreci'ni oluşturan Türkiye ve Rusya, sürpriz bir hamleyle Katar'ı da yanlarına alarak Suriye konusunda yeni bir üçlü mekanizma kurdular. Üç ülke dışişleri bakanlarının katılımıyla duyurulan yeni süreç de Astana gibi Suriye'nin siyasi ve toprak bütünlüğünün korunmasını ve siyasi sürecin bir an önce sağlanmasını amaçlıyor.

Astana Süreci'nin son toplantılarının somut sonuç veremediği ve Türkiye ve Rusya'nın İran ile anlaşmazlıklarının arttığı bir dönemde Doha'da gerçekleşen bu toplantı dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Her ne kadar İran'ın tam olarak dışlanması anlamına gelmese de, bu adımın, Arap dünyasının Suriye konusuna yeniden eğilmesi ve Şam yönetimine siyasi sürece 'Evet' demesi karşılığında Arap Birliği'ne yeniden dönüş yolunu açabileceği de kaydediliyor.

Türkiye, Rusya Federasyonu ve Katar dışişleri bakanları Mevlüt Çavuşoğlu, Sergey Lavrov ve Muhammed bin Abdurrahman el Sani, 11 Mart'ta Doha'da gerçekleştirdikleri üçlü toplantının ardından yaptıkları açıklamalarda, Suriye sorununun siyasi yollarla çözümü ve Suriye halkına insani yardımların ulaştırılması amacıyla yeni bir mekanizma kurduklarını ilan ettiler.

Çavuşoğlu, "Bugün yeni bir üçlü danışma süreci başlatıyoruz" dedi ve amaçlarının Suriye sorununa kalıcı bir siyasi çözüm bulmak olduğunu kaydetti. Üç ülkenin Suriye ile ilgili diplomatlarının sürekli temas içinde olacaklarını, dışişleri bakanlarının da periyodik olarak bir araya geleceklerini kaydeden Çavuşoğlu, bir sonraki toplantının Ankara'da daha sonrakinin de Moskova'da yapılacağı bilgisini verdi.

Mevlüt Çavuşoğlu

Katar Dışişleri Bakanı, yeni mekanizmanın iki amacının Suriye'de kalıcı siyasi çözümün sağlanması ve insani yardımların kesintisiz ve hiçbir bölge dışlanmadan sağlanması olduğunu kaydetti. El Sani, bu üçlü sürecin Astana'ya rakip olmadığını, Suriye konusunda hizmet etmeye çalışan platformlardan biri olacağını söyledi.

Rusya Dışişleri Bakanı da Türkiye, Katar ve Rusya'nın yaklaşık bir yıldır diplomatlar düzeyinde görüştüklerini, yani Doha'daki toplantının bir gecede alınan kararın sonucu olmadığını söyledi. Lavrov, bu yeni mekanizmanın 2017'den bu yana işleyen ve Suriye'de çatışmaların önlenmesi ve siyasi çözüm bulunmasını amaçlayan Türkiye-Rusya-İran Astana Süreci'ne alternatif olmadığını vurgularken, "Katar'ın Suriye'deki trajik durumun bertaraf edilmesi için gerekli koşulların yaratılmasına katkıda bulunmak istemesini sadece memnuniyetle karşılarım" ifadelerini kullandı.

İran dışlanıyor mu?

Katar ve Rus dışişleri bakanlarının karşı açıklamalarına karşın Doha'da ilan edilen yeni mekanizmanın, son dönemde zaten daha çok Türkiye-Rusya diyaloğu ve işbirliğine dönen Astana Süreci'nden önemli bir rol çalacağı değerlendirmeleri yapılıyor. Ama bu durumun Şam yönetimiyle derin ilişkileri bulunan İran'ın tamamen dışlanması sonucunu doğurmayacağı da öngörülüyor.

Türkiye ve Rusya'nın Katar ile yeni bir mekanizma başlatmalarının nedenleri arasında şu unsurlar öne çıkıyor:

Türk-Rus süreci: Astana Süreci, 2017 başında kurulmuştu ve en önemli amacı ülkedeki çatışmaları durdurmak, şiddeti azaltmak ve siyasi sürecin ilerlemesi için gerekli koşulları oluşturmaktı. Bu süreçte Türkiye, ılımlı Suriye muhalefeti, İran sahadaki Şii milis güçleri ve Rusya da Şam yönetimi üzerindeki etkilerini kullanmışlar ve yapılan güvenlik düzenlemeleri sonucunda Suriye'deki çatışmaları en az seviyeye indirmeyi başarmışlardı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif 16 Mart 2018'de Kazakistan'ın Astana kentinde görüştü

Türkiye ve Rusya, Batı Suriye'de devam eden İdlib sorunu için 2018'da Soçi Süreci'ni başlatmışlar ve fiilen İran'ı bu konuda devreden çıkarmışlardı. Türkiye ve Suriye orduları arasında 2020 başında yaşanan şiddetli çatışmalara da 5 Mart 2020'de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında varılan bir protokolle son verilmişti. Dolayısıyla Suriye'de yaşanan sürecin İran'ın katılımını gerektirmeyen bir noktaya ulaştığı Ankara ve Moskova'da yapılan değerlendirmeler arasında olduğu görülüyor.

İran milisleri kontrol edemiyor: Tahran yönetiminin son dönemde Suriye'de bulunan Şii milis gruplarını kontrol edememesi Moskova'da, sahada sağlanan kırılgan istikrara zarar veren bir gelişme olarak görülüyor. Rusya'nın, hem Tahran hem de Şam yönetimleriyle Şii milislerin faaliyetleri konusunda duyduğu rahatsızlığı ele aldığı görüşmelerden sonuç alamadığı kaydediliyor.

Şii grupların sadece Suriye'de değil son dönemde Irak'ta da faaliyetlerini artırmaları, ABD ile İran arasında artan gerilimin Suriye'ye yansımasını engellemek isteyen Türkiye ve Rusya'nın Katar'la paralel bir süreç geliştirmek istemiş olabileceği değerlendiriliyor.

Astana Süreci siyasi çözüm için gerekli ivmeyi yaratamadı

Siyasi çözüme destek: Astana Süreci'nin bir diğer önemli misyonu Türkiye, İran ve Rusya'nın ön ayak olduğu Suriye Anayasa Komitesi'nin kurulması ve BM'nin 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararınca sonunda adil seçimlerin yapılmasını hedefleyen siyasi sürecin tamamlanması idi.

2019'da başlayan ve 5. tur toplantılarını yapan Anayasa Komitesi'nden bugüne kadar olumlu bir sonuç alınamadı. İran'ın Suriye'de siyasi bir süreç konusunda istekli olmaması ve Şam yönetiminin süreci engellemesi en önemli nedenler arasında görülüyor.

Doha'da yapılan toplantının ardından açıklanan bildiride ve basın toplantısında ağırlıklı olarak siyasi çözüme atıfta bulunulması, yeni mekanizmanın kuruluş amacını da somutlayan bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

9 maddelik ortak bildirinin 3 maddesi doğrudan siyasi sürece atıfta bulunurken, Anayasa Komitesi'nin etkin şekilde çalışması için başta BM Özel Temsilcisi Geir Pedersen'in çalışmalarını desteklemek olmak üzere her türlü katkının sağlanacağı kayda geçiriliyor.

Katar'ın sürece katkısı ne olur?

İran ve Katar'ın Suriye açısından en önemli farklılıkları birinin tamamen Esad yönetiminin yanında diğerinin ise tamamen karşısında yer alıyor olmaları. Katar, Suriye iç savaşının çıktığı ilk dönemlerden itibaren Türkiye ile birlikte yer almış ve Esad yönetiminin devrilmesi için uğraşmıştı. Ancak özellikle 2015'den itibaren Suriye konusundaki aktif pozisyonundan geri çekilmeye başlamış, 2017'de Körfez ülkelerinin blokajının ardından ilgisini büyük ölçüde yitirmişti.

Katar'ın Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmesinin hemen ardından Suriye konusunda inisiyatif alması dikkat çekiyor. Türkiye ile özel ilişkileri bulunan, Orta Doğu coğrafyası ve Arap dünyasında aktif dış politikası ile ayrışan Katar'ın Esad yönetiminin görevden uzaklaştırılması konusunda eski kararlılıkta olup olmadığı ise şu aşamada net olarak bilinemiyor.

Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani

Ancak Katar'ın devreye girmesi, Arap dünyasında son dönemde artan Suriye'nin Arap Birliği'ne dönmesi açısından da değerlendirilen bir unsur. Katar Dışişleri Bakanı, basın toplantısında, bir soru üzerine, Suriye'nin 2011 sonunda Arap Birliği üyeliğinin askıya alınmasına neden olan nedenlerin ortadan kalkmadığına dikkat çekti. Ancak Suriye yönetiminin siyasi sürecin ilerlemesine izin vermesi ve gerçek bir gelişmenin yaşanması durumunda Katar'ın da vetosunun yumuşayacağı beklentisi dile getiriliyor.

Suriye'nin yeniden inşası

Rus Dışişleri Bakanı Lavrov'un basın toplantısında vurguladığı "Suriye'nin yeniden inşası" gerekliliği, siyasi sürecin ileri aşamalarında İran yerine dünyanın en zengin ülkelerinden olan Katar'ın devrede olmasını daha anlamlı kılan bir gelişme olarak görülüyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov

Katar ile son derece yakın çalışan, birçok alanda benzer politikalar üreten Türkiye için de Katarla Suriye sürecinde etkin şekilde yer almak önemli bir unsur olarak görülüyor. Rusya da, 2015'ten bu yana aktif bir parçası olduğu Suriye bunalımının daha fazla uzamamasını ve böylece artık Rus maliyesine külfet olmaktan çıkmasını amaçlıyor. Bunun için de uluslararası toplumun kabul edebileceği bir formülle siyasi çözümün sağlanması büyük önem taşıyor.