Almanya’da gelecek yıl yapılacak parlamento seçimlerinde Yeşiller Partisi’nden aday olan hukukçu Memet Kılıç, Türkiye’de güdülen siyasetin Almanya’ya yansıttığı kamplaşmanın arttığını söylüyor.
Kılıç, AB’nin Türkiye’yi Çin ve Rusya’ya kaptırmamak hesabı içinde olduğunu, ancaj şu anda ‘git de belanı bul’ moduna girdiğini savunuyor. Eski milletvekili, yeni milletvekili adayı avukat Memet Kılıç T24’ün sorularını yanıtladı.
- Almanya’da üç milyondan fazla Türkiyeli yaşadığını düşünürsek, Türkiye’deki gelişmelerin de olduğu gibi Almanya’ya yansıdığını söyleyebilir miyiz?
Ben 1990 yılından bu yana Almanya’da yaşıyorum. Avrupa’daki Türkiyeli toplumun bu kadar kamplaştığına hiç tanık olmamıştım. Göçmenler ve hakları konusunda hep bir ortak noktamız ve dayanışmamız vardı. AKP hükümeti toplumu kamplaştırıp düşmanlaştırarak ayakta kalıyor. Türkiye’de yaptıkları ‘biz ve onlar’ propagandası Avrupa ve Almanya’ya da yansıdı. Havuz medyası, burada kurdukları örgütler, var olan Diyanet İşleri camilerini kendi seçim bürolarına dönüştürerek halkı kamplaştırdılar.
- HDP’li milletvekillerin tutuklanmasından sonra Türk ve Kürt kökenliler arasındaki gerginlik arttı mı?
Erdoğan’ın ağzından düşmeyen ‘millet iradesi’ lafının sadece kendi çıkarlarının kılıfı olduğunu gören demokratlar, haklı bir öfke içindeler. 7 Haziran 2015 seçimlerinde istediği oyu alamayan AKP ve Erdoğan ilk etapta HDP seçmeninin iradesini ortadan kaldırarak bir İslami-Turancı koalisyonu ile ayakta kalmaya çalışıyor. Bu gerginlikleri arttırdı tabii.
- Son seçimde Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin yüzde 60 kadarının AKP’ye oy verdiği hesap edildi. AKP ile Fethullahçılar arasındaki kavga bu oranı değiştirmiş midir? Değiştirdiyse hangi yönde? Almanya’da Gülen cemaati de güçlüydü çünkü. Darbe girişiminde sonra bu gücü azaldı mı dersiniz?
Seçimlerin adil olması, seçime katılanların demokratik kurallar çerçevesinde kendilerini ifade edebilmelerine de bağlı. AKP şu an kurduğu baskıcı tek parti sistemiyle sandıktan istediği sonucu çıkarır. Gülen cemaatinin entelektüel kadrosu geriye kaldı. Tabanı AKP’ye kaydı. Cemaatin gücü sırtını devlete dayadığı sürece yüksekti. Şimdi taban ve para kaybeden cemaat zayıfladı, Gülen cemaati ile entelektüel kadrosunu kaybeden AKP de zayıfladı. Hırçınlık, vurma kırma bu nedenle.
- Alman basını Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen kurumlara ve kişilere yönelik operasyonları sık sık konu ediyor. 'Konsoloslukların halkı ispiyonculuğa teşvik ettiği, MİT'e bağlı ajanların fişleme yaptığı' iddiaları var. Bu durum ne kadar ciddi?
Erdoğan Gezi direnişinden sonra yavaş yavaş yürüttüğü polis ve istihbarat devleti olma projesine hız verdi. Cemaatin MİT Müsteşarı'na yönelik 2012 yılı operasyonu ile alarma geçen AKP her alanda pervasız bir yapılanmaya girdi. Her kuruma ‘ya benimsin ya kara toprağın’ muamelesi yaparak, devlete ve özellikle yurtdışında yaşayan vatandaşlarına büyük zararlar verdi. Demokratik ve modern İslam’ın temsilcisi olarak görülen DİTİB camilerini sadece seçim büroları değil, istihbarat merkezleri haline de dönüştürdü. Burada göçmenlerin 60 yıllık çalışmaları ile kazandıkları güveni birkaç yılda berbat etti. 27 Nisan 2014 tarihinde MİT Yasası’nda yaptığı değişiklik ile MİT’e yurtdışında operasyon yapma yetki ve görevi verdi. Bu unsurlar aktif duruma geçtiler. Putin ile işbirliği sayesinde bu yeni boyutlara ulaştı. Putin’in tekniği, Erdoğan’ın bolca taraftarı var. Ancak Avrupa’nın buna bir refleks vereceğini unutmamak gerekir.
- Türkiye’deki gelişmelere, AKP hükümetine muhalif olanlar, ki bunların içinde Türkiye kökenli milletvekillerinin yanı sıra entelektüeller de var, hatta siz de varsınız, tehditler alıyor, adeta linç ediliyor. Tehditçilerin bazıları yargılandı ceza aldı. Kendinizi Almanya’da bile güvensiz hissediyor musunuz?
Erdoğan muhalifleri, IŞİD’in karşıtları Almanya’da da güvende değiller. Türkiye’de mafya babalarının sırtını sıvazlayarak demokrat unsurlara gözdağı verenler, burada da aynı yönteme başvuruyorlar... Ben köpekli köyde büyüdüğüm için değnekli gezen biriyim. Demirden korkan trene binmesin. Ben tren ile seyahat etmeyi severim.
- Türkiye’deki gelişmeler, AKP'nin Almanya’daki Türkleri kendi seçmenleri gibi görüp yönlendirmesi Almanya’daki uyum sorununu arttırır mı?
Türkiye kökenlileri Almanya’ya karşı kışkırtma devam ediyor. Havuz medyasının etkisi altında yaptıklarının farkında değiller. Bu göçmenlerin uzun yıllar alan kazanımlarının heba edilmesi sonucunu doğurdu. Fransa’da olduğu gibi, Almanya’da da artık sol kuralsız ve kayıtsız göçmenin yanında durmuyor. AKP ve Erdoğan’ın hamaseti Avrupa’daki Türkiyelilere çok büyük ve kalıcı zararlar verdi. Bu zarar birkaç yıl daha sürer. Hem Erdoğan, hem de taraftarları kaybedecekler.
- AKP hükümetinin başta Almanya olmak üzere AB’ye yönelik sert açıklamaları, suçlamaları var. Karşı taraftan da eleştirel sesler yükseliyor. Bütün bu restleşmeler Türkiye -Almanya ve AB ilişkilerini hangi yöne sürüklüyor?
Burada asıl kapışma büyük bloklar arasında. ABD, Avrupa bir tarafta, Rusya ve Çin diğer tarafta. Erdoğan sürekli taraf değiştirerek satranç tahtasında kalmaya çalışan bir figüran sadece. Rusya Kırım’ı istila ettiğinde, AKP Kırım Tatarlarının hamiliğine soyundu. Avrupa Rusya’ya ekonomik ambargo kararı aldıktan iki hafta sonra Erdoğan, Putin ile enerji anlaşması yaparak Kırım Tatarları ve AB’yi unuttu. Moskova’da cami açılışı da tabanının gözünü boyamaya yönelikti. Tekrar AB’ye yanaşmak ve Suriye’deki radikal unsurları korumak için Rus uçağını düşürüp üstüne de dayılanan AKP, kendini tekrar ABD ve AB’nin kanatlarının altına attı. ABD ve AB’nin Erdoğan’ın emriyle hareket etmediğine şahit olan Erdoğan Putin’e özür mektubu yazarak tekrar taraf değiştirdi.
Türkiye’nin 200 yıllık akıllı bir batıya yönelişi, İslamcı ideolojinin kör döğüşüne kurban ediliyor. Avrupa Konseyi üyeliği bilinçli olarak idam cezası getirilerek ortadan kaldırılmak isteniyor. Böylece İnsan Hakları Mahkemesi’nden de ‘kurtulmak’ istiyor AKP. 1961 yılından bu yana Türkiye AB ile olan ilişkilerinde önemli kazanımlar yakalamıştır. AB’de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Ortaklık Konseyi anlaşmalarına dayanarak oturum, çalışma, hizmetin serbest dolaşımı gibi birçok haktan yararlanmaktadırlar. 1996’dan bu yana yürürlükte olan gümrük birliği ticarette Türkiye’deki üreticinin önünü açmıştır.
- Alman hükümetinde, Türkiye ile ilgili hakim görüş nedir? Türkiye’de bir otoriterleşme yaşanmasından endişe duyuluyor mu?
Alman hükümeti Türkiye’nin diktatörleştiğini çoktan gördü, ancak bundan endişe duymadı. Endişe duysaydı, gazeteciler hapse atılırken, göstericiler öldürülürken endişesini dillendirir, karşı yaptırımını uygulardı. Alman hükümetinin endişesi sığınmacıların Almanya’ya gelmesi ve daha da önemlisi Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması idi. Şimdi korktuğu başına geldi.
- Alman kamuoyundaki hakim görüş nedir Türkiye’ye dair?
Alman kamuoyunun çoğunluğu Sosyal Demokratlar ve Yeşiller iktidarda iken Türkiye’nin AB’ye üyeliğini destekliyordu, bu şimdi tam tersine döndü. Türkiye’de bir diktatörlüğün ve İslamist yapılaşmanın olduğunun farkındalar.
- Başbakan Angela Merkel, sırf mülteci anlaşması nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göz yumduğu gerekçesiyle çok eleştiri aldı. Merkel’in Türkiye siyasetinde bir dönüşüm bekliyor musunuz? Malum gelecek yıl seçim var ve Merkel yine aday.
Putin nasıl algı operasyonları ile ABD seçimlerine müdahale etti ise, Almanya’daki seçimlerde de ırkçı popülist parti ‘Almanya İçin Alternatif’in safında da algı operasyonu yapacak. Bunun ayaklarından biri de Erdoğan’ın mayıs ayından itibaren sığınmacıları Almanya’ya göndermesi olacak. Erdoğan Putin'in dediğine harfiyen uyacak, başka tutunacak dalı kalmadı çünkü. Bu nedenle Merkel mecburen daha Erdoğan karşıtı bir pozisyon almak zorunda kalabilir.
- Türkiye ile AB arasındaki ipler koptu mu gerçekten?
AKP ve AB arasındaki ipler koptu, ancak Türkiye ile AB arasındaki ipler kopmaz. Türkiye, dışarda diplomasiyi, içerde ise ekonomi ve barışı bitiren bu hükümeti sırtından attığında ilişkiler tekrar düzelir.
- Muhalifler AKP iktidara geldiğinden bu yana AB’yi ülkenin İslamlaşması konusunda uyarıyordu. AB, AKP iktidarını desteklemekle hata yaptığını mı düşünüyor?
Erdoğan’ın ve AKP’nin bir bakıma kaderini belirleyecek olan 1 Kasım 2015 seçimlerinden iki hafta önce Merkel’in Türkiye’ye gidip, Erdoğan’a dünya devlet adamı muamelesi yapmasının hata olduğu anlaşıldı. Hem kendi kalesine, hem de Türkiye’deki demokratların kalesine gol attı. Şimdi Suriyeliler dışında Türkiyeli sığınmacıların da sayısı dört katına çıktı. Ancak AB’nin hesabı daha büyüktü: Türkiye’yi Çin ve Rusya’ya kaptırmamak. Şimdi de ‘git de belanı bul’ moduna girdiler.
- AB'den ekonomik ambargo ya da üyelik müzakerelerini kesmek gibi sert önlemler gündeme gelebilir mi sizce?
Avrupa Parlamentosu’nun üyelik müzakerelerini durdurma tavsiye eden kararını yerinde buluyorum. Ekonomik ambargo ise, zaten zor durumda olan vatandaşı sıkıntıya sokar.
- Siz AB’nin samimiyetine inanıyor musunuz?
AB insan hakları ve demokrasi söylemlerinde çok samimi olmadığını malesef kendisi ortaya koydu. Büyük güç savaşında, küçük çiçekleri feda edebileceğini kanıtladı. Silah satabilip, petrol alabildiği herkese demokrat muamelesi yaptı.
- Almanya Türkiyeli bazı muhaliflere sığınma hakkı sundu ancak Türkiye’den yapılan mülteci başvurularının çoğunun reddedildiği de biliniyor. Ayrıca geri kabul anlaşması ile Türkiye hâlâ "güvenli ülke", yani başvuruların reddi yasal. Aslında Türkiye çoktan güvenli ülke statüsünden çıkarılmak zorunda değil mi?
Mülteci Geri Kabul Anlaşması’nda da büyük hedefler ön plandaydı: Türkiye o anlaşma ile kendi topraklarından AB’ye gelen bütün mültecileri kendi vatandaşı olmasa dahi geri almayı kabul etti.
- Türkiye’ye başkanlık sisteminin gelmesi Almanya ve AB ilişkilerini nasıl etkiler?
Türkiye’deki OHAL nasıl ki Fransa’daki OHAL’e benzemiyor ise, başkanlık sistemi de başka olacaktır. Bunun bir padişahlık sistemi olacağı şimdiden belli. Ancak HDP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının hapse atılması, Bahçeli’nin Akşener korkusuyla Erdoğan’a yardımcılık görevi üstlenmesinden sonra, muhalefet yok denecek kadar azaldığı için, değişen çok şey olmaz. Türkiye Rusya’dan uzaklaşırsa, AB onu padişahlık sistemiyle dahi bağrına basar.