Taha Akyol
(Hürriyet, 5 Nisan 2012)
Dünyada ve bizde dindarlık artıyor. Türkiye’de iktidarda muhafazakâr bir parti var ve rakibi yok. 3x4 kanunu ile din eğitimi artacak... Asker sessiz, yargı eskisi gibi değil... Türkiye adım adım şeriat devletine mi gidiyor?!
Bu endişeyi taşıyan geniş bir kesim var. Hatta bu kesimde “CHP bile eskisi kadar laiklik mücadelesi yapmıyor” diye daha karamsar düşünenler az değil.
Hukukumuzun giderek daha Avrupa’ya uyum yönünde değiştiğini yazdığımda, ‘bunlar göz boyama, adım adım şeriata götürüyorlar’ diye eleştiriler de alıyorum.
Bu yönde provokatif bir yazının, bir konuşmanın ne kadar heyecan yaratacağını biliyorum. Fakat şunu kesin olarak belirteyim: Türkiye’de hukuk sistemi ve yargı kültürü fıkıh değil, Avrupa hukuku yönünde değişiyor. Tanzimat’tan beri böyle. Padişah-Halifeler 1840’lardan başlayarak, aile ve miras dışında, hemen bütün temel kanunları ufak değişikliklerle Avrupa’dan aldılar.
Darülfünun’a Batı hukuku derslerini koyduran, Abdülhamit’ti.
Büyük İslam âlimi Elmalılı Hamdi Efendi, “Mecelle Değişiklik Komisyonu”nda, zamanın ihtiyaçlarını karşılayacak bir kanun yapmak için fıkhın yeterli olmayacağını, Batı kanunlarına da muhakkak bakmak gerektiğini belirtmiş, hatta komisyona gayrimüslim hukukçuların da alınmasını istemişti. İsviçre Medeni Kanunu daha o zaman dilimize tercüme edilip yayınlanmıştı.
Elbette Mecelle bir hukuk anıtıdır fakat zaman içinde yetersiz kalmıştı. 1916-1925 arasındaki “Mecelleyi yenileme” çalışmalarından düzgün bir kanun çıkmamış, 1926’dan itibaren temel kanunlar yine Batı’dan alınmıştır. Çok aceleye getirilmesi ve bunun yol açtığı sorunlar eleştirilebilir ama prensibi doğruydu ve hukuk tarihimizin evrim çizgisine de uygundu.
Temel kanunlarımızın Avrupaileşmesi ve laikleşmesinin Atatürk döneminde devrimci metotlarla tamamlandığı bilinmektedir. Peki, şuna ne dersiniz: Hukukumuzun Avrupaileşmesinde ve laikleşmesinde en hızlı adımların atıldığı ikinci dönem, “AB uyum süreci”dir ve bunda AKP iktidarının payı büyüktür!
2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesi değiştirilerek uluslararası hukuk, üstün norm olarak kabul edildi... Ecevit döneminde 2001 yılında yeni Türk Medeni Kanunu yapılmıştı, Erdoğan döneminde 2004’ten itibaren Ceza, Usul ve Ticaret kanunlarımız tamamen AB standartlarına göre yenilendi. Zaten “Uyum süreci” bütün mevzuatımızın Avrupa hukuk standartlarına uyarlanması demektir.
Bu yeni kanunlar 1926 kanunlarına göre daha cinsiyet eşitlikçisi ve daha özgürlükçüdür.
Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, HSYK ve Adalet Akademisi Batılı hukukçuların katılımıyla düzenledikleri sempozyumlarda yargı kültürümüzün de bu yönde evrimleşmesi için ciddi çalışmalar yapıyorlar.
AK Parti döneminde hem dindarlık hem hukukta sekülerleşme gelişti. Hatta Binnaz Toprak ve Ali Çarkoğlu’nun araştırmasında görüyoruz ki, AKP’nin on yıllık iktidarı, muhafazakâr kesimde laikliğin en çok benimsendiği dönem oldu! Çünkü hem laiklik hem dindarlık özgürlükçü yönde değişmektedir. Artık biri diğeri için tehdit olmaktan çıkıyor.
Muhafazakârlığın artması sosyal baskı yaratmaz mı? Bu ayrı bir konudur ve tek yönlü değildir.
Devlet ve hukuk açısından baktığımızda ise, iki kesim de şaşırtıcı bulabilir ama şu bir gerçektir: Atatürk ve Erdoğan dönemleri devlet ve hukuk sistemimizin en hızlı Avrupaileştiği iki dönem oldu! Bugünkü Batı daha liberal olduğu için değişimimiz de daha liberal yönde, aradaki fark bu.
AKP’yi eleştirenlerin ‘laikçi’ değil, ancak sosyal demokrat bir dille etkili olabileceği bir Türkiye’deyiz. Eski türküler etkili olmuyor zaten.