T24 - Wikileaks'in yayımladığı Stratfor maillerinde, Türkiye ile Suriye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması'na göre Türkiye izin almadan Suriye sınırından 15 kilometre girme hakkı olduğu bilgisi yer aldı.
Taraf gazetesinde "Suriye'ye 15 km girer" başlığıyla yayımlanan (20 Mart 2012) Wikileaks kriptosu şöyle:
Suriye’de çatışmaların yoğunlaştığı son aylarda Stratfor, Türkiye sınırında bir tampon bölge oluşturulmasının ne kadar muhtemel olduğu konusunda nabız yoklamaya çalışmış. Stratfor’un Ortadoğu analisti Reva Bhalla’nın görüştüğü bir Türk diplomat, 1998’de Suriye ile Türkiye arasında imzalanan Adana Antlaşması’nda, Türk ordusunun PKK’ya yönelik operasyonlar kapsamında Şam’ı bilgilendirmeden sınırın birkaç kilometre içine girebileceğini aktarmış. Bu bilgi üzerine Stratfor uzmanları, Türkiye’nin tampon bölgeye sıcak bakmadığını düşünmelerine rağmen yine de bir tampon bölge kurulması halinde bunun nasıl ele alınacağıyla ilgili, anlaşmadaki yasal dayanağı incelemeye koyulmuş.
Bhalla, 15 Kasım 2011 tarihli yazışmada Türk diplomatın Adana Antlaşması’nı gündeme getirmesini şöyle aktarıyor: “Bundan birkaç gün önce Türk diplomatik bir kaynak, Türkiye-Suriye arasında 1998’de imzalanan antlaşmadaki bir maddenin, Türk birliklerine Suriye sınırının birkaç kilometre içerisine girme imkânı sağlayacağına değinmişti. Antlaşmanın kamuya açık erişimdeki metnini taradık ve bu maddeye uzaktan yakından benzeyen tek bir satıra rastlayamadık. Fakat başka bir kaynakla izini sürünce, şunları buldum: 20 Ekim 1998’de Suriyeliler ile Türkler, iki ülke arasındaki çatışmayı noktalayan ve ikili ilişkilerini düşmanlıktan işbirliğine dönüştüren, gizli belge mahiyetindeki Adana Antlaşması’nı imzaladı. Antlaşmanın şartlarına göre Suriye, Hatay konusundaki toprak talebinden feragat etti ve Türk ordusunun Kürt isyancıları, öncesinde Suriyeli yetkililerin iznine gerek olmadan, Suriye sınırının 5 km ötesine kadar takip edebilmesine izin verdi (bazı internet siteleri Hafız Esad’ın Türk ordusunun Suriye topraklarının 15 km içerisine kadar girmesine izin verdiğini söylüyor ama 5 km’lik izin daha mantıklı geliyor).
Türk ordusunun tanklarını sınırın öbür tarafına sürmesinden korktuğu bir dönemde Suriye’nin verdiği çok büyük bir taviz. Adana Antlaşması’nın şartları kamuoyuna açıklanmadı çünkü bu Suriye için Türklerin taleplerine karşılık topyekûn bir kapitülasyondu. Kimileri anlaşmayı Camp David Sözleşmesi’nin Türkiye-Suriye versiyonu olarak da tanımlıyor. Aşağıdakiler Adana Antlaşması’ndan söz eden ve Türkiye’ye Suriye toprağına girme hakkı tanındığını gösteren Arap siteleri.” [Bhalla bu noktada dört internet sitesinin adresini veriyor]
Bhalla’nın gönderdiği adreslerdeki bilgileri inceleyen analist Omar Lamrani [Stratfor’un Arapça bilen uzmanlarından], iki adreste, ‘PKK üyelerini izlemek için sınırın 15 km ötesine, birinde beş km, bir diğerinde ise belirli bir mesafe kat etmesine izin verildiğinin’ yazdığını belirtiyor. Ancak Lamrani hiçbirinde tampon bölgenin söz konusu olmadığına ve Suriye sınırının en fazla 15 kilometre içine girilebilecek şekilde bir ‘takip/sıcak takipten’ söz edildiğine işaret ediyor. Bunun üzerine Bhalla şöyle karşılık veriyor: “Evet bu bir sıcak takip maddesi. Fakat buradaki ana fikir Türkiye’nin bu sıcak takip maddesini sınırın öteki tarafına birliklerini gönderme ve orada mevzilendirmek için gerekçe olarak kullanmayı göz önünde bulundurması. Bu kuralları esnetmek olur ve Türkiye’nin o bölgedeki bir Kürt tehdidine yanıt verecek (veya icat edecek) şekilde böylesine bir müdahaleyi meşru kılması gerekir.
Bhalla yazışmanın son bölümünde ise sorular üzerine Türk diplomatik kaynağının söylediklerini şöyle aktarıyor: “Bunlar Türk diplomatik kaynağın söyledikleri –Türkiye, topraklarını PKK saldırılarından koruyormuş gibi yapıp sınırın ötesine birlikler gönderecek ve 1998’deki antlaşmanın maddelerinden faydalanacak. [...]”
Reva Bhalla, Adana Antlaşması’nın tartışıldığı yazışmalarda ayrıca şöyle bir analizde bulunuyor: “Türkiye’nin hâlâ askerî bir tampon bölge oluşturmaya yakın olduğunu düşünmüyorum, ancak yapacak olsalardı bunu nasıl hayata geçireceklerini ciddi bir şekilde inceliyoruz. Akılda tutulması gereken birkaç şey var: Omar’ın işaret ettiği gibi 1998’de yapılan gizli antlaşmada böyle bir madde olsa dahi, rejimin devrilmesinin çıkarına olacağını açık ettikten sonra Türkiye bunu Suriye toprağına [metinde muhtemelen hatalı olarak ‘Türkiye toprakları’ olarak geçiyor] birliklerini göndermek için kullanacaksa, Suriye’nin buna riayet edeceğinden şüpheliyim. Bu Suriye (ve uzantısı İran) nezdinde, bir işgal, dolayısıyla savaş nedeni olarak görülecektir. Bu Türkiye’nin sadece Suriye ordusuyla karşı karşıya olmayacağı, aynı zamanda militan saldırılara da maruz kalacağı (mesela Hizbullah ve muhtemelen PKK, vs.) anlamına geliyor.
Kuzeyde Türkiye’nin oluşturacağı askerî tampon bölgenin, Sünni muhaliflerin yoğun olduğu ve saldırıya uğradığı bölgelere faydası yok. Humus ve Hama için doğal kaçış yolu kuzeye doğru, Lübnan üzerinden (burada da Suriye avantajlı konumda). Kuzeyde Kürt bölgeleri (merkez Kamışlı) ve Suriye’nin güçlerini yoğunlaştırdığı önemli şehir Halep var.
Türkiye’nin Suriye hususundaki esas çıkarını hatırlayın. [...] Asıl endişe Kürt ayrılıkçılığı/militanlığı. Şu ana dek Suriye’deki Kürtler görece sakindi (Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Suriyeli Kürtlere fazla ileri gitmeme tavsiyesi verdiği konusunda bilgi almıştık). Dolayısıyla Kürt tehdidi Türkiye’nin müdahalesini gerektirecek seviyelere tırmanmadı.
Ama –Türkiye bir şeyler yapabileceğini göstermek istiyor. Buna rağmen bence Türkiye tampon bölge oluşturarak Suriye ile savaş (İran ile de temsili bir savaş) riskini almaya değmeyeceğini düşünüyor.
Ama –Türkiye’nin, Suriye ve İran’ın PKK kartını kullandığını düşünmesi için geçerli bir sebebi olursa, o zaman işler değişebilir.”