Radikal yazarı Cengiz Çandar dünkü makalesinde, Türkiye'nin, Taliban’la masaya oturulması konusunda bir inisiyatif alıyor olabileceğini ima ettiABD'nin 11 Eylül 2001 saldırılarının hemen ardından girdiği Afganistan'da aşırı dinci Taliban rejimini devirmesi, ülkedeki güvenlik sorunlarını çözmedi. Hamit Karzai yönetimi, bir başka deyişle merkezi hükümet, etkisini ve denetimini neredeyse kaybetti. Taliban özellikle afyon kaçakçılığından kazandığı paralarla etkinliğini giderek artırıyor. Hükümet ise, yolsuzluk iddialarıyla sarsılıyor. Amerika ve Batı’nın elinde Karzai’nin yerine koyacak pek bir şey gözükmüyor. Alternatifin ise 'Taliban' olduğu yorumları yapıyor.'Babacan ağzını fermuarladı'Radikal gazetesi yazarlarından Cengiz Çandar, "Şiddet coğrafyasında bayrak göstermek" başlıklı makalesinde, Türkiye'nin, Taliban’la masaya oturulması konusunda bir inisiyatif alıyor olabileceğini ima eden ifadeler kullandı. Dışişleri Bakanı Babacan'ın, ülkede 3 gün boyunca yoğun bir gezi programı tamamladığını belirten Çandar, Babacan'a “Türkiye, bu gibi rolleri sever oldu. Sakın, Taliban’la masaya oturulması konusunda bir inisyatif filan alıyor olmayasınız” gibi bir soru sorduğunu ve Dışişleri Bakanı'nın, “Çok derinlere giriyoruz” diyerek 'ağzını fermuarladığını' anlattı. Çandar'ın, "Türkiye, yakın gelecekte Afganistan odaklı uluslararası diplomatik trafiğin bir yerinde, Taliban”ın da dahil olabileceği ‘çözüm mimarisi’nin içinde görülürse, ben şaşırmayacağım" dediği makalesi şöyle: Şiddet coğrafyasında bayrak göstermekKâbil’e dışarıdan gelmişseniz ve dostlarınızla bir akşam yemeğine çıkmak gibi bir niyet güdüyorsanız, vazgeçin. Afganistan başkentinde Taliban iktidarının devrilmesinden bu yana geçen yedi yıl içinde hareketli bir gece hayatı düzeni oluşmuş değil. Gece hayatı hareketli şehirler, içlerinde iyimserlik barındıran ve aynı zamanda özgür kimlikli şehirlerdir. Kâbil onlardan biri değil. Özel harekâtçı Türk polislerinin en tecrübelisi. “Akşamüstü saat beş buçuktan sonra şehirde el ayak çekiliyor. Bu yine iyi. Kış mevsimiyle birlikte, gelecek aydan itibaren o sayı dört buçuğa iner...” Mezar-ı Şerif şehrinden Türkiye’de okumuş Afgan (Özbek) tercümanımız, “Havaalanı yolunda iyi bir Türk lokantası var. Döner bu saate kalmamış olsa da, Adana, Urfa filan bulunur” diyor. İlla ‘Afgan mutfağı’ istiyoruz. Bu pilav demek, pilav ve et. Ama kimse oralı olmuyor. Neredeye Hamit Karzai’nin Cumhurbaşkanlığı Sarayı kadar iyi korunan, şehrin ortasındaki otelimize tenha ve ışıksız sokaklardan gelip, sığınır gibi dönüyoruz. Saat akşam yedi buçuk dolayı. Sürreel bir film setinde gibiyiz. Otel, mükemmel. Japon minimalizmiyle dekore edilmiş. Ultralüks. Resepsiyonda genç bir Alman kadın. Odalarında internet bağlantısı. Lokantalarından biri İtalyan mutfağı sunuyor, diğeri Güneydoğu Asya. Ağa Han Vakfı’nın Afganistan’a armağan olarak 2005’te tamamladığı yok-yok türü beş yıldızlı otelde müşteri de yok. Uluslararası STK’lardan burada kalan az sayıda insan ve Kabil’e gelen yabancı delegasyonlar istisna edilirse, otel müşterisizlikten çürüyebilir. Otelin lobisi ve koridorları, gece vakti Kâbil’in meydanları ve caddeleri gibi... *** Güvenlik sorunları çözüleceğine giderek ağırlaşan Afganistan’da işlerin baş aşağı gittiğine inanan Amerikalılar, söz konusu ‘kötüleşme’yi şu maddeler altında topluyorlar: 1) Hamit Karzai yönetiminin, bir başka deyişle merkezi hükümetin etkisini ve denetimini kaybetmesi, Kâbil’in merkezine sıkışmaya başlaması. Hükümet, yolsuzluk iddialarıyla da sarsılıyor. Amerika ve Batı’nın elinde Karzai’nin yerine koyacak pek bir şey gözükmüyor. Alternatif, Taliban. 2) Afyon üretiminin engellenemez biçimde denetimden çıkması ve Afganistan’ın uluslararası eroin ticaretinin bir numaralı kaynağı haline gelmesi. Birleşmiş Milletler bulgularına göre 2007 itibarıyla dünyadaki afyon üretiminin yüzde 93’ü Afganistan’dan. Afyon üretiminin Afganistan’da 4 milyar dolarlık bir ekonomik değer yarattığı hesaplanıyor. Nüfusun yüzde 15’ini ilgilendiriyor. Eroin ticareti, Taliban’ın kasasına da yılda 100 milyon dolar bırakıyor. İşin ilginç yanı, Devlet Başkanı Hamit Karzai’nin kardeşinin eroin ticaretinin başında bulunduğu, dolayısıyla merkezi yönetimin yolsuzluk batağına saplandığı söylentileri almış yürümüş durumda. 3) Afganistan’ın Pakistan’la upuzun ve yüksek, yalçın dağlarla dokunmuş ortak sınırının her iki yanında Paştun kabileleri var ve Taliban, El-Kaide’nin yerleşik bulunduğu o coğrafyadan yararlanıyor. Amerikalılar, Amerikan birliklerine sınırın Pakistan tarafından gelen terörün önlenmesini şart görüyorlar. (Bu, bizim kulaklarımızın pek yabancı olmadığı bir söylem...) Bunlardan ilkinin isabetine ben kolaylıkla tanıklık edebilirim, zira Kâbil’de sürekli olarak merkezi yönetimin en güçlü olduğu kent merkezi civarında bulundum, orada bile karanlık inince sokaklarda in-cin top oynuyordu. Kalan iki maddede muhtemelen geçerli. Buna rağmen, Afganistan’ın baş aşağı gidişine ilişkin bu teşhisleri koyan Amerika ve Batı, ya tedavi yöntemini bir türlü bulamıyor veya bulduğunu sandığı, önerdiği tedavi yöntemlerinin bir sonuca varabileceğine buraları bilen-anlayan pek az insanı inandırabiliyor. *** Sorunlarına hiçbir çözümün kolay olmadığı bir ülke burası. Bu ülkede kadınların yüzde 80’i okuma-yazma bilmiyor. Dahası kadınların ortalama ömürleri, doğum sırasındaki yüksek ölüm oranı nedeniyle yüzde 45. İlkokulu tamamlayabilen kızların oranı yüzde 13’te kalırken, erkek çocukların ise yüzde 32. Yani, ilkokula başlayan erkek çocukların üçte biri ilkokulu bitirebiliyor. Bu ülke bir yandan çok gelenekçi, muhafazakâr, dindar ve farklı Orta Asya etnisitelerini içeren ulus-devlet kurma erginliğine eriştiği pek kuşku götürecek bir toplum; diğer yandan da 1979 yılından beri savaşlarla harap olmuş, şiddetin kol gezdiği, başına gelen belaların pek azının sorumluluğunu taşıması gereken kör talihli bir coğrafya. Sorunun taraflarının, sorunun çözümünü bulacaklar olmaya kalkması gibi garip bir paradoks söz konusu. Örneğin, basit bir soru: Amerika’nın derdi El-Kaide mi, Taliban mı? Soru, önemli aralarında bir dönem var olan ilişki ne olursa olsun, ikisi aynı şey değiller. Hem de hayli ayrı şeyler. Taliban, Afgan ve iliklerine kadar Paştun. Paştun milliyetçisi denebilecek kadar. İçinde tek bir Arap barınmıyor. Buna karşılık, El-Kaide’de de tek bir Afgan bulunduğu su götürüyor. Böyle bir durumda, 11 Eylül şartlarından farklı olarak, Afganistan’ın istikrarı için Taliban’la görüşülebileceğini söyleyen Amerikalılar da var. Bölgenin bir numaralı Amerikalı askeri komutanı olan General David Petraeus bunlardan biri. Hamit Karzai’nin de Taliban’la görüşme yanlısı olduğu ve Pakistan ve S.Arabistan aracılığıyla hükümet ile Taliban arasında Suudi Arabistan’da gizli görüşmelerin başlamış olduğu rivayeti yaygın. Bu konuda Afgan hükümeti bölünmüş halde. Dışişleri Bakanı, bizim Mülkiyeli kardeşimiz Rengin Spanta’nın, bunu ‘teslimiyetçilik’ olarak niteleyerek Taliban’la masaya oturulmasına karşı olduğu iddiasını Kâbil’de İngilizce ve Dari dilinde basılan bir haftalık dergide okudum. Kâbil’in ortasında bir vaha gibi gözüken Büyükelçilik rezidansında kahvaltı masasında Ali Babacan’a bu iddiayı aktarıyorum. Doğrulamıyor. Afgan mevkidaşı, Mülkiyeli Spanta’nın Taliban’la müzakere masasına oturulmasına karşı olmadığını, Taliban’ın içindeki bazı fraksiyonlarla görüşülmesinden yana olmayabileceğini söylüyor. *** Türkiye’nin hareketli Dışişleri Bakanı Ali Babacan, bu hengamede Afganistan’a üç günlük bir resmi ziyaret yaptı. Üstelik, başkent Kâbil ile yetinmeyip Türk-dilli kuzey bölgelerinde Mezar-ı Şerif ve Şıbrıgan’a da resmi gezisini yaydı ve ilginç bir ‘bayrak gösterme’ eylemi gerçekleştirdi. Ziyaretinin ikinci günü, ülkenin en tehlikeli noktalarından biri haline gelen Kâbil’in bir saat batısındaki Wardak vilayetine de gitti. Afganistan’a bir Dışişleri Bakanının üç gün süreyle ayak basması zaten pek istisnai bir olay. Ali Babacan, bu ziyareti sırasında neredeyse görüşmediği Afganlı yetkili bırakmadı, ayrıca Afganistan gibi bir ülkeye, eşiyle, Zeynep Babacan’la birlikte gelerek hiç ağzını açmadan da Afganistan’a bir şey anlatmak istedi. Ali Babacan’ın Afganistan gezisinde ağzını açmadığı, daha doğrusu kapattığı bir başka konu daha var. Benim, onun anlattıklarından birden uyanıp, “Türkiye, bu gibi rolleri sever oldu. Sakın, Taliban’la masaya oturulması konusunda bir inisyatif filan alıyor olmayasınız” gibisinden bir soruyu kendisine yöneltmem üzerine, “Çok derinlere giriyoruz” diyerek ağzını fermuarlaması dikkatimi çekti. Türkiye, yakın gelecekte Afganistan odaklı uluslararası diplomatik trafiğin bir yerinde, Taliban”ın da dahil olabileceği ‘çözüm mimarisi’nin içinde görülürse, ben şaşırmayacağım...