'Türkiye, teröre destek vermek suçlamasıyla AİHM'ye şikayet edilecek'

'Türkiye, teröre destek vermek suçlamasıyla AİHM'ye şikayet edilecek'

Suriye Ulusal Koordinasyon Komitesi'nin iki liderinden biri olan Haytham Manna, 11 insan hakları örgütünün, ''teröre destek vermek ve terör gruplarıyla işbirliği yapmak'' suçlamasıyla, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne şikayet edeceğini söyledi.

BBC Türkçe'nin haberine göre, hem Suriye Devlet Bşakanı Beşar Esad yönetimine hem olası bir uluslararası askeri müdahaleye hem de cihatcı gruplara karşı bir tutumu bulunan Suriye Ulusal Koordinasyon Komitesi (NCC) son dönemde adı daha fazla duyulan muhalif yapılardan.

Laik bir oluşum olan NCC son dönemde Rusya, İran ve Hizbullah'la görüşmeleriyle dikkat çekti. Hareketin biri ülke içi biri ülke dışında iki lideri var. Ülke dışındaki lideri Haytham Manna (Türkiye'de Heysem Menna olarak da biliniyor).

BBC Türkçe'nin Suriye’deki krize ilişkin sorularını yanıtlayan Manna, Suriye’deki yönetim ve silahlı muhalefet dışında bir üçüncü yolun mümkün olduğunda ısrar ediyor. Suriye'deki bazı insan hakları gruplarının Türkiye aleyhine bir suç duyurusu hazırlığında oldukları iddiaları var. Bu iddiaları doğrulayan Manna, kendisinin de bu hazırlıkların içinde yer aldığını belirtiyor.

'İnsan hakları örgütleri, Türkiye hakkında dosya hazırlıyor'

Haytham Manna'nın aktardığına göre, 11 insan hakları örgütü Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) ''teröre destek vermek ve terör gruplarıyla işbirliği yapmak'' suçlamasıyla şikayete hazırlanıyor.

Manna, bazılarına kendisinin de üye olduğu bu örgütlerin Türkiye'yi, Suriyeli olmayan kendi ifadesiyle ''terörist'' grupların Suriye'ye girişine kolaylık sağlamak, bunlarla işbirliği yapmak ve bu grupların Türkiye sınırları içinde eğitim görmesine izin vermekle suçladıklarını belirtiyor.

Manna bu iddia ile ilgili ellerinde birçok kanıt olduğunu öne sürüyor. Ancak bu kanıtlarla ilgili ayrıntı vermeyi kabul etmiyor.

Global Network for Rights and Development / Haklar ve Kalkınma için Küresel Ağ (GNRD) , International Coalition Against War Criminals / Savaş Suçlularına Karşı Uluslararası Koalisyon (ICAWC), Arab Commission for Human Rights / İnsan Hakları Arap Komisyonu (ACHR) adlı örgütlerin de bu 11 yapı arasında bulunduğunu kaydeden Manna'ya göre, Türkiye'den bazı insan hakları grupları da suç duyurusuna destek veriyor.

Suriye'de savaşan ve El Kaide'yle bağlantılı oldukları iddia edilen bazı grupların ülkeye Türkiye üzerinden geçtikleri ve bazı Türk yetkililerin kendilerine lojistik destek sağladıkları iddiaları hem Suriye yönetimi hem de uluslararası basın tarafından gündeme getirilmişti.

Türkiye ise radikal İslamcı grupları desteklediği iddialarını reddediyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Suriye'deki devrime en büyük zararı bu grupların verdiğini ve haklı davaya ihanet ettiklerini" söylemişti.

'Esad Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalı'

Peki Manna, BM'nin savaş suçu işlemekle suçladığı Beşar Esad yönetimine karşı da benzer bir girişimde bulunuyor mu? Bu yöndeki çabaların uzun süredir devam ettiğini kaydeden Manna, şunları söylüyor:

"Devrimin dördüncü ayında o dönem Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı olan Ocampo'yla (Luis Moreno Ocampo) görüştüm. Ona rejimin insanlık suçu işlediğinden ve savaş suçu işlediğinden bahsettim. Ocampo, 'böyle bir dava açmamız çok zor çünkü Suriye'nin Roma Anlaşmasında imzası yok ve Güvenlik Konseyi'nden çıkmış bir karar da yok, Rusya ve Çin veto ediyor' dedi."

"Şimdi Cenevre'deki hedeflerimizden biri de Suriye hükümetinin Roma Anlaşması'nı imzalaması."

Cenevre-2 görüşmelerine geçmeden önce Suriye’de protostoların iç savaşa dönüşme sürecini konuşmak istiyoruz.

Manna, başta toplumsal tabanda gelişen muhalefetin, 'Suriye rejiminin uyguladığı şiddet, muhalefetteki bazı grupların askerileşmeye gitmesi ve bölgesel güçlerin işin içine girmesi sonucu' İslamileştiğini, mezhepcileştiğini ve askerileştiğini söylüyor.

'Devrim çalındı'

Suriye yönetimi, yaklaşık üç yıl önce hak ve özgürlük talebiyle başlayan protestoları şiddetle bastırmış, bunu takiben silahlı muhalif gruplar etkin olmaya başlamıştı.

Manna, 2011'de sivil eylemlerden ziyade askerileşme fikrinin özellikle yurtdışındaki güçler tarafından öne çıkarıldığını; gelinen aşamada muhalefetin toplumsal desteğini yitirdiğini belirtiyor. Manna'ya göre, "sivil, barışcıl eylemlere yaklaşık dört milyon kişi katılmıştı ama silahlı gruplarla bu popülerliğin elde edilmesi imkansız."

Suriyeli muhalif lider, "Bugün Suriye'de savaşan silahlı muhalefetin sayısının toplamda 200 binden fazla olamayacağını, bunların yaklaşık yüzde 40'ının da yabancı olduklarını kaydediyor.”

Ayaklanmanın ilk günlerinde Aleviler ve Hıristiyanların da aralarında bulunduğu her kesimden katılımın yaşandığını, askerileşen muhalefetin İslamileşmesi ve mezhepcileşmesinden önce Suriye toplumunun büyük kesimince kucaklandığını, ancak daha sonra silahlı gruplar ve mezhepçiliğin öne çıkmasıyla 'devrimin çalındığını' söylüyor.

'Suriye bölündü ama Yugoslavyalaşma olmaz'

Suriye'de özellikle Kuzey'deki Kürtlerin merkezi yönetimin kontrolünden çıkmasından sonra bölünme senaryoları konuşuldu. Bazı Cihatcı grupların Alevi ve Hıristiyanlar'ı hedef aldığına dair birçok iddia bulunuyor. Peki, 1990'larda Yugoslavya'da yaşanan benzer bir bölünmeden söz edilebilir mi? Manna'ya göre, ülkede toplumlar arasında bir bölünme yaşandığı doğru ve bunun sorumlusu da kendi ifadesiyle 'korku iklimi' yaratmaya çalışan rejim ile mücadeleyi askerileştiren muhalefet. Ancak Yugoslavya benzeri bir ayrışma senaryosunun gerçekçi olmadığı görüşünü savunan muhalif lider şunları söylüyor:

''Suriye'de Lazkiye ve Tartus dışında yaşayan Aleviler'in oranı yüzde 30. Kürt bölgesi dışında yaşayan yaklaşık bir milyon Kürt var. Lazkiye'de bölge dışından gelmiş yaklaşık 900 bin kişi var ve bunların çoğu Sünni ve Hristiyan. Suriyeliler'in bugüne kadar tek bir kimliği vardır o da Suriyeli olmaktır. Onlar başka bir senaryo hayal edemezler. Çünkü başka bir senaryo bir Alevi ya da Kürt devleti değil sürekli bir iş savaştır."

Bu arada Manna, PYD'nin (Demokratik Birlik Partisi) NCC üyesi olduğunu, PYD lideri Salih Müslim'le çok iyi ilişkileri olduğunu söylüyor ve 'Rojava'nın özerkliği' konusunun halka sorulması gerektiğini belirtiyor ve "Halk isterse neden olmasın?" diyor. PYD'nin Esad yönetimiyle hiçbir işbirliğinin de bulunmadığını ekliyor Manna.

Manna bahsettiği olası bir iç savaşın Türkiye ve Lübnan'ı çok derinden etkileyeceği uyarısında da bulunuyor.

'Radikal gruplar Türkiye'ye saldırabilir'

Geçtiğimiz haftalarda Suriye'nin kuzeyinde, Özgür Suriye Ordusu'na bağlı bir silah deposunun İslam Cephesi'nin eline geçmesinden sonra ABD ve İngiltere muhaliflere öldürücü olmayan yardımı askıya aldığını açıklamıştı.

Manna, silahlı çatışmaların başlamasından itibaren yurtdışından gelen radikal gruplar konusundan dünya kamuoyunu uyardıklarını söylüyor ve o dönem kimsenin kendilerini dinlemediğinden yakınıyor. Çatışmada 'en büyük silahlı grubun Suriye ordusu, ikinci grubun aşırılar, üçüncü grubun Kürtler gibi savunma güçleri ve dördüncünün ÖSO olduğunu' söylüyor ve bunu 'felaket' olarak yorumluyor. Manna'ya göre radikal grupların Türkiye'yi hedef alma ihtimalleri de bulunuyor.

'Türkiye'yi bu grupları desteklemekle suçladığını hatırlatarak, bunun bir çelişki olup olmadığına dair sorduğumuz soruya ise Manna şu yanıtı veriyor:

"Türkiye politik sürece girmek zorunda kalacak. Politik çözüme ulaşmanın tek şartı yabancı savaşçıların Suriye'ye girişini durdurmaktır. Türkiye bunu Cenevre görüşmelerinde uluslararası düzeyde kabul ederse bu gruplar Türk hükümetine karşı dönebilirler."

Nasrallah'la görüşme

Manna'nın geçtiğimiz günlerde Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'la görüştüğü Hizbullah kanadından basına yansıtılmıştı. Nasrallah, Suriye muhalefetiyle görüştüklerini söylemiş ve Manna'yla iletişim halinde olduklarını belirtmişti.

Nasrallah'la görüşmesine ilişkin soruları yanıtlamaktan kaçınan Suriyeli muhalif lider, "NCC olarak politikamız İsrail ve terörist gruplar hariç her ülke ve grupla görüşmektir. Bundan dolayı İran'la görüşme de Güney Afrika'yla görüşme de Nasrallah'la görüşme de bizim işimizdir" dedi.

Nasrallah'ın barışcıl bir geçiş dönemini destekleyip desteklemediği sorumaysa Manna'nın yanıtı "Politik çözüm Hizbullah'ın Suriye'den onurlu bir şekilde çıkmasının tek yoludur" yanıtını verdi.

'Yabancı savaşçıların ülkeye girişi engellenmeli'

Cenevre-2 görüşmeleri 22 Ocak'ta başlayacak. Manna öncelikle Cenevre'de tüm tarafların bir ulusal sözleşme üzerinde mutabakata varmasını savunacaklarını söylüyor.

O sözleşmenin sivil olmasını ve Suriye'nin taraf olduğu tüm uluslararası insan hakları belgelerine uygun olarak insan hakları ilkelerine saygıyı esas alması gerektiğini belirtiyor Manna.

NCC'nin gündeminde Güvenlik Konseyi'ne sunulmak üzere hazırlanmış ve ülkedeki yabancı savaşcıların varlığıyla ilgili bir taslak da var.

Manna sunacakları bu taslakta her kim olursa olsun Suriye'ye dışarıdan savaşmaya gelenlerin geçişlerinin durdurulması için BM Güvenlik Konseyi'nden bir karar alması talebinde bulunacaklarını söylüyor.

'Esad'la ilgili ön koşulumuz yok'

Peki "geçiş sürecinde'' Esad'ın konumu ne olacak? Muhalif grupların hatırı sayılır bir bölümü Esad'ın iktidardan ayrılmasını olası bir çözüm sürecinin ön koşulu olarak görüyor. Manna ise, Esad'ın ana sorun olmadığını savunarak, şöyle devam ediyor:

''Asıl sorun Esad'ın elinde topladığı siyasi erk. Eğer Suriye'deki hükümet sisteminin demokratikleşmesini sağlayacak bir anlaşmaya varılabilirse ve eğer bir geçici hükümete iktidar devri olursa Esad görev süresinin sonuna kadar kalabilir."

Manna'ya son olarak Suriye hükümetiyle temasta olup olmadığını soruyoruz. Yanıtı ise ''Hayır'' oluyor muhalif liderin ve şunları söylüyor:

"Şu anda Suriye hükümetiyle herhangi bir temasın Cenevre görüşmelerinin tam olarak katli anlamına geleceğini düşünüyoruz. Ama Cenevre'den sonra görüşebiliriz."