Önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın, ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İran ziyaretleri Türkiye ile İran arasında yakınlaşma mı yaşanıyor sorularını beraberinde getirdi. İki ülke arasında Irak merkezli tehdit algılamasında ortaklık bulunmasına rağmen Ortadoğu'daki stratejik konulardaki derin fikir ayrılıkları ortadan kalkmış değil.
Türkiye ve İran yakınlaşıyor mu?
Bu soruya tam olarak "evet" yanıtını vermek mümkün değil. İki ülke son yıllarda Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan gibi önemli sorunlarda pek çok kez karşı karşıya geldi. Hatırlayalım; geçen yıl bu günlerde Halep, Suriye rejiminin kontrolüne geçerken İran yanlısı grupların süreci baltalayan aktörler olduğu söyleniyordu. Neredeyse aynı dönemlerde Irak'ta IŞİD'in işgal ettiği bölgeler geri alınırken Türkiye'nin en önemli endişelerinden birisi İran'a yakınlığıyla bilinen milis güçlerin Sünni Araplara ve Türkmenlere kötü muamele etmesiydi. Hatta, Türkiye, IŞİD sonrası en önemli istikrarsızlık kaynağı olarak Irak hükümetinin çatısı altında yer alan fakat İran yanlısı olan grupların güçlenmesini görüyordu. Lübnan'daki dengenin bozularak Hizbullah'ın güçlenmesi, İran'ın desteklediği milislerin Yemen'de oynadığı rol Türkiye'nin bazen doğrudan bazen dolaylı eleştirilerine hedef oluyordu.
Sürecin İran tarafı da çok farklı değildi. İran, Türkiye'nin Suriyeli muhaliflere verdiği desteği Şam'daki stratejik müttefikinin kaderi açısından hayati görüyor ve bunu dengelemek için her şeyi yapıyordu. Irak'ta ise Türkiye'ye yakın olan KDP'ye baskı uyguluyor gerekse ve Türkmenler arasına sızarak Türkiye'nin gücünü azaltmaya çalışıyordu. Ayrıca Filistin, Mısır ve Lübnan gibi ülkelerde Türkiye'nin etkisini sınırlandırmak için ciddi çabalar yürütüyordu. Fakat, önce Katar krizi sonra Kuzey Irak'taki referandum iki ülke arasında en azından taktik ama güçlü bir işbirliğini zorunlu kılmaya başladı. Son dönemde yakınlaşma olarak görülen süreç büyük bir olasılıkla bu taktik işbirliğinden ibaret olacak.
Irak ve Suriye'deki gelişmeler iki ülke ilişkilerini nasıl etkiledi?
Türkiye ve İran'ın Irak politikaları farklı beklentiler üzerine inşa edilmiştir. İran, bütünlüğünü koruyan ve kendisine yakın (kontrolünde) Şii Arapların ülkede bazı Kürt gruplar ve Sünni Araplarla işbirliği yaparak Irak'a tam olarak hakim olmasını istiyor. Böylece Irak'tan gelebilecek tehditleri engelleyebileceği gibi, etki sahasını ciddi ölçüde genişletebilecek bir alan elde etmeyi hedefliyor. 2003'ten sonra bu politikasında da büyük ölçüde başarılı oldu. Kuzey Irak'a ilişkin politikasının temeli de bu bölgeden çıkabilecek bağımsızlık yanlısı bir hareketi engellerken, Iraklı Kürtleri Irak merkezi hükümetine entegre ederek onlar üzerinde hem doğrudan hem dolaylı olarak etki sahibi olmak.
Türkiye ise Irak'ta İran etkisindeki bir hükümetten hep endişe duydu. 2000'lerin sonlarında bunu dengelemek için ciddi girişimlerde bulundu. Sünni Araplar, Türkmenler ve Kürtler bu konudaki en önemli destekçileriydi. Ancak, Türkiye merkezi hükümetin güçlü olmasına değil, İran yanlısı grupların denetimine geçmesinden endişe duyuyordu. Türkiye de Kuzey Irak'ta bağımsız bir hareketi desteklemiyor, tersine ilişkilerin güçlendirilmesi suretiyle kendisine daha bağımlı hale geleceğini umuyordu.
2003'ten bu yana İran ve Türkiye'nin Irak'ta politikaları nadiren kesişti. Kuzey Irak'ta da durum farklı değildi. Yıllardır iki ülkenin Kuzey Irak'a ilişkin bir kesişen bir çatışan politikası var. Her ikisi de Iraklı Kürtlerin bağımsız olmasından tehdit algılıyorlar. Bu nedenle, bölgeyle ilişkilerini bağımsızlığı engelleme hedefiyle yürüttüler. Fakat, bu süre zarfında Türkiye ve İran aynı zamanda Kuzey Irak'ta birbirine rakipti. Türkiye KDP, İran KYB ve Gorran üzerinden yoğun bir etki sahası yaratma mücadelesi içindeydi. Fakat her ikisinin de en korktukları senaryo olan bağımsızlık gündeme gelince iki devletin geçmişten gelen ortak refleksi canlandı.
Bu nedenle, Türkiye ile İran arasındaki yakınlaşmayı ortak tehdit algısına dayalı bir işbirliği olarak düşünebiliriz. Bunun benzer bir örneği 1993'te de yaşanmıştı. O dönem bölgesel şartlar farklı olsa da ABD'nin Kuzey Irak'ta izlediği politika nedeniyle duyulan ortak kaygı kısa bir süre için Suriye, İran, Irak ve Türkiye'yi Kuzey Irak'taki gelişmeler bağlamında aynı çizgiye getirmişti. Elbette, dengelerin değişmesine bağlı olarak işbirliği yerini çatışmaya bıraktı.
Bugün de Türkiye ve İran, gerek iç politikadan kaynaklanan tehdit algılamaları gerekse bölgesel denklem üzerindeki olası etkileri nedeniyle IKBY'deki referanduma karşı çıkıyorlar. Bu karşıtlıkları şu ana kadar ortak bir diplomatik söylem ötesinde bir işbirliği üretmedi. Fakat sürecin sertleşmesi halinde iki ülke de IKBY'yi birbirinden bağımsız ancak koordineli bir biçimde ekonomik baskı altına alma yoluna gidebilir. Eğer tırmanma engellenemez ve bir askeri seçenek gündeme gelirse bu noktada da iki ülkenin doğrudan bir araya gelmesinden ziyade Bağdat üzerinden bir üçgen kurulması ihtimali daha yüksek. Fakat tüm bunların ortak şartı İran ve Türkiye'nin Kuzey Irak'taki rekabetlerini en azından geçici bir süre için bir kenara koymaları. Şimdilik bu şartın sağlandığı görülüyor, ancak yeni durumun ne ladar süreceği belli değil.
Gündem Kuzey Irak olmasına rağmen ikili ilişkinin Suriye boyutu da atlanmamalı. İran ve Türkiye arasında hala Suriye konusunda derin görüş ayrılıkları var. İdlib'te çatışmasızlık bölge uygulamasında her iki ülkenin bir arada olması bu gerçeği değiştirmiyor. İdlib'te beklenen askeri operasyonlarda İran ve Türkiye arasındaki koordinasyon tamamen dolaylı. Aradaki ilişkiyi düzenleyen ise Rusya. Yani, iki ülke arasında Suriye'de bir ortaklıktan bahsediliyorsa bunun dolaylı ve taktik olduğu unutulmamalı. Hala derin ayrılıkları giderilebilmiş değil. Yine de gerek Irak gerekse Suriye örnekleri Türkiye-İran yakınlaşmasının taktik ve geçici bile olsa etkili sonuçlar üreteceği gerçeğini değiştirmiyor. Bu iki ülkenin ciddi olarak karşı çıktığı ve ortak tepki gösterdiği girişimlerin bölgede hayata geçirilmesi pek mümkün değil. Bu nedenle son dönemdeki hamleler dikkatle izlenmelidir.
© Deutsche Welle Türkçe
Serhat Erkmen
Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.