Türkiye ve Rusya İdlib için mutabakata vardı, peki kentteki cihatçılar ne diyor?

Türkiye ve Rusya İdlib için mutabakata vardı, peki kentteki cihatçılar ne diyor?

Fehim Taştekin

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 17 Eylül'de Soçi'de üzerinde uzlaştığı İdlib Mutabakatı'ndan sonra top Türkiye'nin sahasında. Ankara kendi yol haritasını silahlı gruplara nasıl kabul ettirecek? 'Terör örgütleri' listesinde olanlar ne yapacak? Alınacak kararlar sadece Suriye değil Türkiye'nin güvenliğini de ilgilendiriyor.

Mutabakatla Türkiye'nin üslendiği misyondaki kritik noktaları hatırlatırsak:

  • İdlib'in etrafında Suriye ordusu ile silahlı grupları ayıran 15-20 kilometrelik silahsızlandırılmış bir bölge oluşturulacak.
  • 10 Ekim'e kadar tank, roketatar, top ve havan gibi ağır silahlar bu bölgeden çekilecek.
  • 15 Ekim'e kadar tüm 'radikal terörist gruplar' silahsızlandırılmış bölgeden uzaklaştırılacak.
  • 2018'in sonuna kadar M4 (Halep-Lazkiye) ve M5 (Halep-Hama) otoyollarının güvenliği sağlanıp trafiğe açılacak.

Cihatçılar ya ikna olacaklar ya da tasfiye edilecekler; ama nasıl?

Tampon bölge, M5 ile M4'ün güzergahını güvenceye almıyor. M5 Serakıb, Maaret el Numan ve Han Şeyhun'dan, M4 ise Eriha ve Cisr el Şuğur'dan geçiyor. Tampon bölge bir yana bu iki yolun açılması için çok sayıda örgütün ikna edilmesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 'terör örgütlerinin' nasıl çıkartılacağı ya da pasifize edileceği konusunda Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT), Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özel Kuvvetler'in sahada Ruslarla çalıştığını söyledi. Sözcünün sözünden anlaşılan ya ikna olacaklar ya da tasfiye edilecekler! Ama nasıl?

İdlib'in 20 kilometre kuzey batısında, muhaliflerin elindeki Hazanu kasbasında Cuma günü yapılan bir gösteri

Cihatçılar arasında Türkiye tartışması

Radikal örgütlerin takınacağı tutum Türkiye'nin ne ile karşı karşıya olduğunu gösterecek. Türkiye'nin nüfuzu altında olan Ulusal Kurtuluş Cephesi bileşenleri 'beyaz çek' sunmasa da plana zorluk çıkarmaktan yana durmuyor. Cephe ihtiyatlı destek sundu:

"Türk müttefikimiz ile sivillerin korunması yönündeki çabalarının başarılı olması için tam işbirliğimizi ilan ediyoruz. Rusya, rejim ve İran'ın ihaneti ihtiyatlı ve uyanığız. Elimiz tetikte kalacak ve silahlarımızı, toprağımızı veya devrimimizi bırakmayacağız."

Cephede Ahrar el Şam, Nureddin Zengi, Feylak el Şam, Ceyş İdlib el Hür, Ceyş el Nasr, Sukur el Şam ve Ceyş el Ahrar gibi örgütler yer alıyor.

Fakat planın asıl hedefinde yer alan örgütler ise küresel El Kaide ağıyla iletişim ve etkileşim içinde olan gruplardan oluşuyor. Çekilme meselesi hem İdlib'deki örgütler içinde hem dışarıda cihadi-selefi çevrelerde tartışılıyor.

Birincil muhatap İdlib'in yüzde 60-65'ini elinde tutan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ). Örgütün etkili isimleri Soçi mutabakatını reddetse de HTŞ liderliği tam olarak ne yapacağını deklare etmiş değil.

HTŞ'nin önde gelen isimlerinden Mısırlı Ebu Yakzan, Mısırlı Ebu Feth el Fergali, Iraklı Ebu Maria el Kahtani, Şeyh Ebu Zübeyir el Gazi ve eski siyasi büro başkanı Zaid el Attar plana şiddetle karşı çıkıyor. Fergali silahların teslim edilmesini isteyenleri 'düşman', teslim edenleri de 'dinen hain' ilan etti. Ebu Yakzan da "Önce silahları isteyenlerin boynunu vuralım" dedi. Ebu Zübeyir el Gazi de silahsızlandırılmış bölgenin kendilerini korunmasız kılacağını ve rejime saldırma olanaklarının kalkacağını kaydetti.

Cihatçı gruplar arasında 'akil adam' muamelesi gören ve kendisini 'Mekkeli Muhacir Kardeş' olarak takdim eden Abdullah Müheysini de "Silahınız namusunuz gibidir" deyip planın Ehli Sünnet'in geleceğini tehlikeye atacağını, bu yüzden komutanların iyice düşünmesi gerektiğini söyledi.

Cihatçıların kulak verdiği Suriyeli Şeyh Abdurrezzak el Mehdi de Türkiye'ye dokumadan Rusya ve İran'ı düşman ilan edip herkesi silahlara sıkı sıkıya sarılmaya çağırdı. Mehdi'ye göre silahları bırakmak teslim olmak demek. HTŞ'nin haber ajansı İBA da anlaşmayı, Srebnenitsa katliamına yol açan silahların teslim sürecine benzetti. Henüz işbirliğine dönük mesaj veren çıkmadı.

Cihatçılar arasındaki Türkiye tartışması TSK'nin İdlib çevresine 12 kontrol noktası kurduğu süreçte yoğunlaşmıştı. Küresel cihadın ideologları arasında Şeyh Ebu Katade el Filistini, Türkiye'nin kontrol noktaların kurmasını onaylarken, Ürdünlü Ebu Muhammed el Makdisi ve eski Nusra imamı Sami el Uraydi, Türk ordusunun bölgeye girmesine izin verdiği için HTŞ'yi suçluyordu. İdlib operasyonu yaklaşırken de Türkiye, savaşı bertaraf etmek için kendisini feshetmesi yönünde HTŞ'yi kıskaca aldı. Örgüt buna direndi. Bir kanat gerekirse Türkiye ile de savaşı göze almaktan bahsediyordu.

HTŞ yol ayrımında

HTŞ ya radikal kanada kulak verip savaşı göze alma pahasına tampon bölgede direnecek ya da maslahatı gözeterek daha güçlü olduğu Türkiye sınırlarına çekilecek. Mutabakatta "Terörist örgütler silahsızlandırma bölgesinden uzaklaştırılacak" deniliyor ama İdlib'in geri kalan bölgelerindeki statükoyu bozacak bir şey söylenmiyor. Hatay'ı çevreleyen bölgeler tamamen HTŞ'nin kontrolünde. Türkiye ile daha 'uyumlu' örgütlerin hâkimiyeti İdlib'in güneyi, kuzeydoğusu ve orta kesiminde birkaç parça. İç içe oldukları çok sayıda bölge de var.

HTŞ'nin 12 kontrol noktası kurulurken, Türkiye'nin saha unsurlarıyla temas halinde olduğu dikkate alındığında, örgütün pragmatist bir tavırla uyumlu davranması tamamen ihtimal dışı da değil. Fakat bu eğilime direnç de hayli güçlü. Karar, çekilmeden yana çıkarsa radikal unsurlar bir kez daha yollarını ayırabilir. "Direnelim" denilirse Türkiye destekli gruplar eliyle tasfiye seçeneği ile karşı karşıya kalabilirler. Kâfi gelmezse TSK'nin doğrudan müdahalesi gündeme gelebilir. Bu da Türkiye'yi savaşın doğrudan parçası haline getirir. Ya da Türkiye, kendi planından çekilip direnen grupları Rusya ve Suriye ordusunun insafına bırakmak durumunda kalabilir.

Konuşulmayan El Kaideci unsurlar

Sorun HTŞ'den de ibaret değil. El Kaide çizgisinde olup HTŞ'ye ters düşen 12 örgütü bir araya getiren Hurras al Din zaten pazarlığın bir parçası değil. Onlar da şu bildiri ile tam cephe aldılar:

"Mücahit kardeşlerimize, bu nihai ve tehlikeli aşamada, din düşmanlarının planlarını başarısızlığa uğratmak için onlara karşı askeri operasyonlara başlamayı tavsiye ediyoruz."

Hurras el Din içinde Ceyş el Melahim, Ceyş el Badiye, Ceyş el Sahil, Saraya el Sahil, Saraya el Kabul, Cund el Şeria, Ensar el Hak, Ebna el Şeria, Saraya el Guraba, Ebu Ubeyde ibn Cerrah Tugayları, Ebu Bekir Sıddık Tugayı ve Ensar el Tevhid yer alıyor.

Tampon bölge sınırlarında kalıp da gözden kaçan 'ayrıksı' Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kalıntısı var: Ceyş el İzze. İdlib'in güneybatı yakasını tutan bu örgüt ne silah bırakmak ne de yerlerinden kımıldamak niyetinde. Bu bölgede Irak-Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) saha hakimiyeti yok. Fakat bölgeye dağılan IŞİD hücreleri HTŞ'nin parçalanması halinde belli parçaları yanına çekip yeni bir çıkış yapabilir.

Bir senaryoya göre 'terörist' listesindeki örgütlerin gönderilebileceği üç adres var: İdlib'in kuzeyi, Fırat Kalkanı bölgesi ve Hama'nın kuzeyinde çembere alınmış Balas bölgesi.

Yabancı savaşçıların pozisyonu

Yabancı savaşçılar ise ayrı bir kategori. Taliban'a biatlı olan Türkistan İslami Parti (TİP) silah bırakmayı ve çekilmeyi reddediyor. 5 bini aşkın savaşçısıyla Cisr el Şuğur'a hükmeden TİP, kritik dönemeçlerde hep Nusra Cephesi ve ardılı HTŞ ile birlikte hareket etti. Bugünün geleceği dünden belli olduğu halde TİP mayıs sonunda Avrupalı takipçilerini cihadı savunmak için Suriye'ye hicret etmeye çağırmıştı.

Bunun dışında Özbek ve Kırgızların liderliğindeki 'Tevhid ve Cihad' ve Taliban bağlantılı Özbeklerin örgütü 'İmam Buhari Tugayları', Kafkasyalı savaşçıların liderlik ettiği 'Muhacirun ve Ensar Ordusu', 'Cunud el Şam', 'Ceyş Usra' ve 'Ecnad el Kavkaz' gibi örgütler var. Bunlar konu Türkiye olunca fazla sivrilmemeye çalışıyor. Ama küresel cihat fikrini en fazla bayraklaştıranlar da bunlar. Nihai kararlarının ne olacağını kestirmek kolay olmasa da HTŞ ile ortak hareket edebilirler.

Yabancı savaşçılar için bir çıkış ya da ihraç stratejisi üzerinde duruluyor. İddialara bakılırsa Rusya ve Türkiye arasındaki görüşmelerde yabancıların vatandaşı oldukları ülkeler kabul ederse gönderme önerisi gündeme geldi. Doğrusu işlemesi zor bir mekanizma. Sözgelimi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) uzun süredir kamplarda tuttuğu 500 kadar IŞİD savaşçısı ve onların aile fertlerinden oluşan 500 kadın ve çocuğu ne yapacağını bilemez halde. Defalarca bu kişilerin vatandaşı olduğu ülkelere "Gelin alın" çağrısı yapıldı. 40 ülkeden sadece Rusya, Endonezya ve Sudan ses verdi; onların aldığı kişi sayısı da 50-60'ı geçmiyor. Yabancı savaşçılar daha çok Türkiye'yi güvenli bir sığınak olarak görüyor.

Soçi, HTŞ'nin rakipleri için bir fırsat

HTŞ'nin rakipleri ise Soçi Mutabakatı'nı kendileri için fırsat olarak görüyor. Birincisi bu plan onlara kalkan vazifesi görecek. İkincisi geçmişte savaştıkları HTŞ'nin elimine edilmesi sağlanacak. ÖSO'nun medya sözcüsü İbrahim el İdlibi, Hürriyet'e demecinde cihatçılara önerilecek üç aşamalı plandan bahsetti: Dağılıp Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne katılacaklar. Bunu istemezlerse Irak sınırındaki Badiya çölüne gidecekler. Bunu da reddederlerse savaşla ortadan kaldırılacaklar.

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı bölgesindeki grupları Suriye Ulusal Ordusu'nda toplayan Türkiye, İdlib'deki örgütleri de Ulusal Kurtuluş Cephesi adı altında bir araya getirmişti. Şimdi bu iki yapıyı birleştirme girişimleri sürüyor.

Soçi zirvesi öncesi tek komuta merkezi üzerinde çalışılırken bu gruplara Suriye ordusunun olası operasyonuna hazır olmaları mesajı veriliyordu. 12 Eylül'de Reuters'a konuşan muhalif komutanlardan biri, Tahran zirvesi öncesi Türkiye'nin asilere GRAD füzesi dahil yüklü miktarda askeri yardım gönderdiğini belirterek "Uzun sürecek bir savaşta Türk askerinin tam destek vereceği taahhüdünde bulundular" demişti. Ahrar el Şam lideri Cabir Ali Paşa da kuzeyde başlayacak bir savaşta Ruslara cehennemi yaşatacaklarını söylemişti.

Bu mesajlar tampon bölge kurulsa ve otoyollar açılsa bile kalan bakiyede kararlı bir direniş cephesinin kurulduğu anlamına geliyor. Taraflar tampon bölgenin sorunu çözmeyeceğini, Dera'daki gibi bir müzakere mekanizmasının işlemeyeceğini ve eninde sonunda nihai hesaplaşmanın yaşanacağını öngörüyor.