İstanbul'da bugün bir araya gelecek olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in gündeminde Libya üst sıralarda olacak.
Türkiye, 27 Kasım'da Libya'da BM tarafından kabul gören Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile iki mutabakat muhtırası imzalayarak 2011'den bu yana devam eden siyasi bunalıma doğrudan müdahil olma yönünde ilk adımı attı.
Trablus merkezli UMH ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Muhtırası imzalayan, ardından da 2 Ocak'ta TBMM'nin onayladığı tezkere aracılığıyla Libya'ya asker gönderme aşamasına gelen Türkiye, böylece Trablus'a karşı Tobruk'ta konuşlu General Halife Hafter'i destekleyen Rusya ile ayrı saflara düşmüş oldu.
Erdoğan ve Putin, Libya konusundaki gelişmeleri 17 Aralık'ta yaptıkları telefon görüşmesinde ele almışlar ve Libya'da mücadele eden gruplar arasındaki diyaloğun devam ettirilmesi konusundaki taahhütlerini yenilemişlerdi. Türkiye'den Rusya'ya giden üst düzey bir heyet de İdlib konusunun yanı sıra Libya'daki durumu gözden geçirmişti.
Bu süreçte taraflardan yapılan resmi açıklamalarda eleştirel bir ton kullanılmıştı. Rus makamları, Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme planlarını eleştirmiş ve dış güçlerin müdahalesini doğru bulmadığını kayda geçirmişti. Türkiye ise Rus lider Putin ile bağlantısı olduğu bilinen Wagner adlı özel güvenlik şirketinin Libya'da 2.500'e yakın paralı asker bulundurduğunu gündeme getirmiş ve böylece Moskova'nın eleştirilerine yanıt vermişti.
Ancak her iki taraf da eleştirinin dozunu ve tonunu sertleştirmeyerek Libya sorununun çözümü için ikili ve uluslararası diyalog kanallarını kullanmaya açık oldukları mesajını vermeyi ihmal etmediler.
Bu açılardan bakıldığında, Erdoğan ve Putin arasında gerçekleşecek görüşme, Libya'da ağırlığı olan iki önemli aktörün buluşması olarak değerlendiriliyor.
Bu buluşmanın, Türkiye'nin tezkereyi TBMM'den geçirmesi ve Erdoğan'ın askerlerin peyderpey Libya'ya gitmeye başladıklarını açıklamasının hemen ardından gerçekleşmesi de Ankara-Moskova ilişkilerinin nasıl etkileneceğinin görülmesi açısından önemli olacak.
Erdoğan, 5 Ocak'ta yaptığı açıklamada, Putin ile Libya konusunu geniş olarak ele alacaklarını, hatta Wagner şirketinin paralı askerlerinin bu ülkede bulunmasını da gündeme getireceğini söyledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da 6 Ocak'ta gazetecilere değerlendirmelerde bulunurken, Türkiye ve Rusya'nın Libya'da iki önemli aktör haline geldiklerini dolayısıyla temas içinde olmalarının önemine dikkat çekti.
Hem Ankara hem de Moskova'da yapılan değerlendirmelerde, Türkiye ve Rusya'nın Libya'da karşı karşıya gelmek yerine işbirliği zemini arama seçeneğini öne çıkartabilecekleri, bunun da 4 temel nedene dayandığı görüşü öne çıkıyor:
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 6 Ocak'ta düzenlediği basın toplantısında, 2019 senesini değerlendirirken Rusya ile ilişkilerde yaşanan ilerlemeyi ayrı bir başlıkta inceledi. 2019'da Türkiye-Rusya ilişkilerinin hemen her alanda ilerleme gösterdiğini kaydeden Çavuşoğlu, Rusya'dan gelen turist sayısındaki artışı, yapımı süren Akkuyu nükleer santralini, Türk Akımı boru hattının tamamlanmış olması gibi gelişmeleri somut unsurlar olarak sıraladı.
Bunların yanı sıra Türkiye, 2019'da S-400 hava savunma sistemlerini topraklarına konuşlandırmış ve ikinci parti sistemler için de görüşmelerin devam ettiği açıklanmıştı.
Erdoğan ve Putin, 2019'da 6 kez yüz yüze, 7 kez telefonda görüşmüşler ve başta Suriye olmak üzere önemli uluslararası ve bölgesel konularda yakın işbirliği içinde olmuşlardı.
Çavuşoğlu, ikili düzeyde bu olumlu gelişmelere karşın Suriye, Kırım veya Gürcistan'ın toprak bütünlüğü gibi konularda tarafların görüş ayrılığında olduğunu ancak bu durumun ikili düzeydeki diyaloğu etkilemediğini de dile getirdi.
Çavuşoğlu, "Şimdi Libya'da da iki önemli aktör haline geldik. Anlaşamadığımız noktalarda önemli olan nedir? Diyaloğun devam etmesidir. İşte bunu sürdürüyoruz. Libya ile ilgili de bir ateşkesin sağlanmasında ikili düzeyde çalışmalarımızı sürdürüyoruz," ifadeleriyle Ankara ve Moskova'nın Suriye konusunda yürüttükleri işbirliğinin bir benzerinin Libya için de devreye sokulabileceği mesajını vermiş oldu.
Buna ek olarak Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu'nun Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan'ı araması ve Ortadoğu ile birlikte Kuzey Afrika'da artan gerginliklerin azaltılması için atılabilecek ortak adımları değerlendirmesi de dikkat çekici bir gelişme oldu.
Ankara'da yapılan değerlendirmelerde, iki ülkenin Suriye'de içinden geçtikleri sürecin Libya açısından da yol gösterici olabileceği görüşü dile getiriliyor.
Suriye'de Devlet Başkanı Beşar Esad'ı savunan Rusya ile başta Özgür Suriye Ordusu olmak üzere muhalefeti destekleyen Türkiye, 2017 başında oluşturdukları ve daha sonra İran'ın da katılımıyla genişleyen Astana Süreci sayesinde Suriye'de şiddetin azalmasını ve siyasi sürecin önünün açılmasını sağladılar.
Rusya, bu süreçte Esad'ın devrilmesini önleyip rejimin ülkede kontrol ettiği alanları genişletmesini sağlarken, Türkiye de düzenlediği 3 sınır ötesi askeri operasyonla sınırlarındaki güvenliği artırmıştı. Tarafların İdlib'de yaşanan süreç, YPG'nin statüsü ve daha önemlisi Suriye'nin geleceğinde Esad'ın rolü konularındaki anlaşmazlıkları ise devam ediyor.
Ancak Libya'da yaşanan sürecin Suriye'den çok daha farklı olması, başta Mısır olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan gibi ülkelerin de sahada aktif şekilde yer almaları Türkiye ve Rusya'nın süreci tek başlarına yürütmelerini güçleştirecek bir unsur olarak görülüyor.
Türkiye ve Rusya'nın ayrı saflarda yer almalarına karşın Libya'da karşı karşıya gelmemeye çalışacakları görüşü öne çıkarken, Libya'daki sorununun uluslararası bir hal aldığı, ne Ankara'nın ne de Moskova'nın bunu ikili düzeyde bir gerilim unsuru olarak görmek istemeyecekleri kaydediliyor.
Rusya'da İngilizce yayımlanan Moscow Times gazetesinde yer alan köşe yazısında Leonid Bershidsky'ın da Putin ve Erdoğan'ın İstanbul görüşmesinde Türk Akımı projesinden çok Libya gibi diğer acil konulara eğileceklerini kaydetmesi dikkat çekti. Yazar, "Türkiye ve Rusya, Libya'daki iç savaşta karşıt tarafları destekleseler de Erdoğan ve Putin birlikte çalışma yeteneğini ispat etmiş liderler," ifadelerini kullandı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Türkiye gezisi öncesi Suriye'de iç savaşın başladığı 2011'den bu yana ilk kez Şam'a gitti. Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'la birlikte Emevi Camii'ni ve Rum Ortodoks kiliselerinden Meryemiye Katedrali'ni ziyaret etti.Libya konusunda Türkiye ve Rusya'nın göz önünde bulundurdukları bir unsur da Almanya Başbakanı Angela Merkel'in liderlik ettiği ve soruna bir siyasi çözüm bulunmasını amaçlayan Berlin Süreci.
Libya'da çatışan taraflar ile soruna müdahil ülkeleri Berlin'de bir araya getirmeye ve ateşkes sağlanmasına çalışan Almanya Başbakanı Merkel, bu süreçte hem Erdoğan hem de Putin ile yakın temas içinde. 11 Ocak'ta Moskova'yı, 24 Ocak'ta da Ankara'yı ziyaret etmesi beklenen Merkel'in gündeminde Libya sorununun daha büyük bir bölgesel çatışmaya dönmeden çözümlenmesi ve bu kapsamda Erdoğan ve Putin'in destek vermesi yer alacak.
Erdoğan daha önce yaptığı bir açıklamada, diğer liderlerin olumlu yanıt vermesi durumunda Berlin'de düzenlenmesi öngörülen zirveye katılacağını kaydetmiş, liderler düzeyinde olmaması durumunda ise Dış Politika Başdanışmanı İbrahim Kalın'ın katılmasının uygun olacağını belirtmişti.
Türkiye ve Rusya'nın Libya konusunda işbirliği yapmalarını zorunlu kılacak bir başka gelişme ise ABD'nin İran'ın önde gelen komutanlarından Kasım Süleymani'yi öldürmesi sonucunda Ortadoğu'daki dengelerin bir anda değişmesi oldu.
Türkiye de Rusya da Ortadoğu'daki gerginliğin küresel etkileri olabilecek bir çatışmaya dönmesinden kaygılılar ve tarafları itidal ve aklıselim içinde davranmaya çağırıyorlar. İran'ın Amerikan üslerine dönük olası bir misillemesi ve ABD'nin buna yanıt verme olasılığı sonucunda ortaya çıkabilecek tablodan büyük kaygı duyan Türkiye ve Rusya'nın Libya ya da Suriye'deki anlaşmazlıkları derinleştirmek yerine bölgesel istikrarı önceleyen bir diyalog içine girmeleri öne çıkan beklentiler arasında.
Bu sürecin Ankara-Moskova diyaloğunu daha da güçlendirebileceği değerlendirmeleri de yapılıyor.