Değer Akal
AB ile ilişkilerde yeni bir sayfa açmak isteyen Türkiye, Çarşamba günü Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ı ağırlamaya hazırlanıyor. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel'in geçen haftaki Ankara temaslarının ardından gerçekleşecek olan ziyaret, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de geri adım atması sonrasında, Yunanistan ile gerilimin yumuşaması, diyaloğun yeniden canlandırılması, AB ile ilişkilerin onarılması açısından büyük önem taşıyor.
Dendias'ın temaslarının Ankara ile Atina arasında derin güven bunalımının aşılması için önemli bir fırsat olabileceği kanısında olan uzmanlar, tarafların ziyaretten beklentilerini, aşılması zor konuları ve atılması muhtemel adımları bu kritik ziyaret öncesi DW Türkçe'ye değerlendirdi.
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi ve uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Senem Aydın-Düzgit, Türkiye'nin, ABD'de Biden yönetiminin iş başına gelmesiyle dış politikasını yeniden dizayn ettiğini belirterek bunun ardından gelen yumuşama adımlarının, Dendias'ın ziyaretini mümkün hale getirdiğine işaret etti.
ABD ve AB'nin Türkiye'ye dönük politikalarında koordinasyon, olası yaptırımlar konusunda birlikte hareket etme adımlarının, Ankara'yı dış politikasını gözden geçirmeye iten etkenler olduğunu anlatan Aydın-Düzgit, "İşte bu gelişmeler ışığında Türkiye'nin dış politikasında, en başta da AB ve ABD ile ilişkilerinde en sorunlu alanı oluşturan Doğu Akdeniz politikalarında değişime yöneldiğini gözlemliyoruz. Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias'ın Türkiye ziyareti işte bu değişimi sembolize ediyor” görüşünü aktardı.
Türkiye-Yunanistan ilişkileri uzmanı olan Profesör Dimitrios Triantaphyllou da iki ülke arasında yaşanan büyük gerilimlerin ardından gerçekleşecek ziyaretin taraflar arasında siyasi diyalog ve güvenin yeniden inşa edilebilmesi için önemli bir fırsat olduğunu söyledi.
Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Çalışmaları Merkezi (CIES) Direktörü olan Triantaphyllou, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Türkiye ile Yunanistan arasında onlarca yıldır süren sorunların çözümünün kolay olmadığına, bununla birlikte diplomasiye öncelik verilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Triantaphyllou, "Şu aşamada zaten öncelik gerilimin kontrolden çıkmasının önlenebilmesi, taraflar arasındaki derin güvensizliği gidermeye dönük bir diyalog zemini oluşturulmasıdır" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de enerji sondaj faaliyetleriyle Ankara ile Atina arasında daha da tırmanan gerilim geçen yıl NATO müttefiki iki ülkeyi askeri bir ihtilafın eşeğine getirmişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Kapıları açtık" çıkışıyla Yunanistan sınırına göçmen akışını tetiklemesi, hem Atina ile büyük bir krize hem de AB'nin sert tepkisine yol açmıştı. Son aylarda Almanya'nın da arabuluculuk çabalarıyla gerilimin düşmesi sonrasında ise Dendias'ın Türkiye ziyareti gündeme geldi,
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias'ın Türkiye ziyaretinin ilk durağı İstanbul olacak. Dendias'ın Fener Rum Patrikhanesi'ni ziyaret etmesi ve Patrik Bartholomeos ile görüşmesi bekleniyor. Dendias daha sonra Ankara'ya geçerek mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya gelecek. İki bakanın iftar yemeğinde bir araya gelmeleri, iki ülke ilişkileri ve bölgesel konuları masaya yatırmaları bekleniyor.
Türk-Yunan ilişkilerinde gerilimin düşmesi ve diyalog sürecinin canlandırılması, Türkiye'nin AB'den beklentilerine olumlu karşılık bulabilmesi açısından da büyük önem taşıyor.
AB liderleri, Mart ayında yaptıkları zirve toplantısında, Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarını durdurmasını memnuniyetle karşıladıklarını duyurmuş, yapıcı tutumunu muhafaza etmesi halinde işbirliğinin geliştirilebileceği mesajını vermişti. AB bu kapsamda, Gümrük Birliği'nin modernizasyonu, üst düzey siyasi diyaloğun canlandırılması gibi bir dizi öneriyi gündeme getirmişti. Ancak AB liderleri, Doğu Akdeniz'de yeniden provokasyonların yaşanması, uluslararası hukuku ihlal eden adımların atılması durumunda, Türkiye'ye ekonomik yaptırımlar için düğmeye basacakları uyarısında da bulunmuşlardı.
Dolayısıyla Türkiye'nin AB ile işbirliğinin geleceği, en azından kısa vadede, büyük ölçüde Türk hükümetinin Doğu Akdeniz politikalarına, Yunanistan ve Kıbrıs ile ilişkilerine endekslenmiş durumda.
Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Altuğ Günal ise DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, AB-Türkiye ilişkilerinin seyrinde Yunanistan'ın etkili bir aktör haline geldiği, Atina'nın AB'yi kullanarak Türkiye üzerinde baskıyı artırmaya çalıştığı kanısında.
Günal, görüşünü "AB manivelasını kullanan Yunanistan, Türkiye'nin Yunan adalarından sığınmacıları geri kabul etmesini, Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarını durdurmasını, Libya ile anlaşmasının iptal edilmesini istiyor ve genel olarak Ege'deki sorunları lehine çözmeye çalışıyor" şeklinde dile getirdi.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis'in "Türkiye-Yunanistan ilişkilerini, Türkiye-AB ilişkilerinin belirleyicisi haline getirmeyi başarmakla övündüğünü" hatırlatan Günal, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yunanistan AB üyeliğinin tüm avantajlarından faydalanmaya çaba gösteriyor. Bu, son dönemde Türk TIR sürücülerinin vize başvurularının neredeyse tamamına ret vererek Türkiye'nin Avrupa ihracatına ciddi zarar vermesi ya da silaha dönüştürebileceği gerekçesiyle nükleer enerji projelerini engellemeye çalışması gibi mikro düzeyde olabildiği gibi, Türkiye'nin üyeliğini engellemek ve AB yaptırımlarına maruz bırakmak gibi daha makro düzeyde de olabiliyor."
Günal, AB'nin üye ülkelerle dayanışma ilkesinin gereği olarak bir yandan Yunanistan'a destek verdiğini, diğer yandan ise Türkiye ile ipleri koparabilecek hamlelerden kaçındığına işaret ederek "Nihayetinde Avrupa'da birçok ülkede seçimler yaklaşırken ve sağ zaten tedirgin edici derecede yükselişteyken, Türkiye ile köprülerin atılması sonucunda başlayabilecek bir büyük göç potansiyeli, mevcut hükümetler için ciddi bir endişe yaratıyor" değerlendirmesini aktardı.
Dendias'ın Ankara temaslarında, iki ülke arasında gerilimi düşürmeye dönük adımların ele alınması, geçen aylarda diplomatlar düzeyinde yapılan görüşmelerde varılan aşamanın gözden geçirilmesi, istikşafi görüşmelerin bir sonraki turu için de tarih belirlenmesi bekleniyor.
DW Türkçe'ye Doğu Akdeniz'de tartışmalı bölgelerde enerji sondaj faaliyetlerinin durdurulması, bu alanda moratoryum ilan edilmesi durumunda, bunun gerilimin düşmesine çok büyük katkı sağlayabileceğini ifade eden Yunan uzman Dr. Ioannis N. Grigoriadis, gerilimin düşürülmesine odaklanılması gerektiğini, aksi takdirde bunun tüm taraflar için ağır sonuçlar doğurabilecek bir sürece evrilebileceği tahmininde bulundu.
Atina merkezli Avrupa ve Dış Politika Vakfı ELIAMEP'in kıdemli uzmanlarından olan Dr. Ioannis N. Grigoriadis, "Taraflar resmi bir açıklamayla diplomatik yollardan çözüm bulunana kadar söz konusu bölgelerde sondaj, araştırma faaliyeti yapılmayacağını, tek taraflı girişimlerde bulunulmayacağını, bu tür faaliyetlerle ilgili moratoryum ilan ettiklerini duyurabilir" görüşünü dile getirdi.
İki ülke arasında "ulusal egemenlik alanı" olarak değerlendirilen, bu nedenle de yıllardır çözüme kavuşturalamayan kıta sahanlığı, hava sahası gibi anlaşmazlık konuları, iyi ilişkilerin geliştirilmesi önündeki en önemli engeller arasında olarak gösteriliyor.
Aynı zamanda Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi olan Grigoriadis, "İki ülke arasındaki sorunların çözümü zor ama imkansız değil. Siyasetçiler, bir çözümün sorumluluğunu, yol açabileceği siyasi bedeli üstlenmek konusunda daha cesur olmalı" ifadelerini kullandı.
CIES Direktörü Dimitrios Triantaphyllous, gerilimi düşürmek için alınacak önlemlerin önem taşıdığını söylemekle birlikte, sorunlara kalıcı çözüm bulabilmek, ilişkilerde yeni bir sayfa açabilmek için daha özlü adımlar atılması gerektiğini, bu çerçevede Uluslararası Adalet Divanı'na gitmenin de bir alternatif olabileceğini söyledi.
Temel sorunlara çözüm bulunamadıkça, gerilim bir süreliğine düşürülse dahi, bir gün bu gerilimin yeniden tırmanabileceğine işaret eden Triantaphyllous, "Bu nedenle her iki tarafın, daha istikrarlı bir ilişki için daha somut adımlar atıp atmayacağı büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.
Triantaphyllou, "Gerçekten de siyasi olarak uzlaşılması güç olan örneğin kıta sahanlığı meselesi Uluslararası Adalet Divanı'na ya da diğer bir uluslararası hakemlik kuruluşuna götürülebilir mi? Bu her iki taraf için de süreci kolaylaştırabilir, çünkü şayet taraflar uzlaşamıyorsa o zaman bağımsız bir merci, mahkeme karar versin. Bu sayede her iki ülke hakları da çıkan sonucu kabul eder. Bu aynı zamanda taraflar arasında güven oluşmasını ve diğer sorunların da çözüme kavuşturulmasını sağlayabilir" değerlendirmesini aktardı.