Türkiye'nin Interpol aracılığıyla Alman hükümetine teröre destek verdikleri iddasıyla aralarında Mercedes'in de bulunduğu 700 Alman şirket listesinin ardından çıkan krizde, hükümet yabancı sermayenin kendisini güvende hissetmesini sağlayacak bir yapı çalışması başlattığı iddia edildi. Konuyla ilgili yazan Bülent Fakaoğlu "Türkiye’ye sermaye yatırımı yapan yabancı şirketlere ‘sermaye güvenliği garantisi’ sağlanması yönünde çalışmaların yürütüldüğü fısıldandı" dedi.
Evrensel gazetesine yazan yazar Bülent Fakaoğlu'nun"Alman kötü ama sermayesi iyi, 2023 neyin nesi? (1)" başlığıyla (31 Temmuz 2017) yayımlanan yazısının tamamı şöyle:
Almanya-Türkiye gerilimi üzerine bolca yazıldı çizildi.
Lakin geçen hafta yeni gelişmeler yaşandı. Ve bu gelişmeler bazı bilindik gerçekleri önümüze boca etti. Batı demokrasisi... Türkiye anti-emperyalizmi... ‘Vatan millet’ edebiyatı vs. Bu gerçeklere göz kapatan muhalefetin de... Sendikal anlayışın da... İktidar destekçiliğinin de... Etkisizlik, payanda olma gibi işlevler göreceği çok açık! ***
Almanya’dan... Türkiye’ye turist olarak gidecek vatandaşlarımıza seyahat uyarısı yaptık. Alman yatırımlarının devamını garanti edemeyiz. Gümrük Birliği güncellemesini gözden geçiririz. Savunma projelerini askıya alabiliriz. Alman firmalarının terör soruşturmasında yer alması sabrımızı taşırıyor. Buna karşılık Türkiye’den... Bizi sömürge ülke mi zannettiniz? ‘Akıl tutulması’ yaşıyorsunuz. Siz kaybedersiniz... Şeklindeki bir iki çıkışın ardından Başbakan Binali Yıldırım atağa geçti. Çankaya Köşkü’nde, Türkiye’de faaliyet gösteren önde gelen 19 Alman firmasının temsilcileriyle bir araya geldi. Ve tam tersi konuşmalar yaptı. Sizin, yaşanan gelişmelerden dolayı herhangi bir zarar görmemeniz bizim için çok önemli. Siz bu gerilimin bir parçası olmamalısınız. Biz sizi Alman şirketi olarak görmüyoruz. Biz sizi bu ülkenin şirketi olarak görüyoruz. İlişkilerde gerginliği tırmandırmaktan yana değiliz. Resmi kurumlarımız nezdinde Türkiye’de iş yapan Alman şirketlerine yönelik bizim kesinlikle bir soruşturmamız yok. Almanya ile siyaseten yaşanan gerginliğin geçici olduğunu biliyoruz. Almanya’da yaşayan 3.5 milyon Türk vatandaşı da düşünüldüğünde, kalıcı olumsuz yaşanması akla ziyan bir durumdur. Başbakanın yanı sıra yetkili ağızlardan da Almanya’ya yönelik; “Bizler NATO’da beraberiz. AB ile müzakereci devletiz” lafların edildiğine de tanık olduk. Peki ne oldu da söylem değişti?
Türkiye’de fabrikaları, bayileri, tedarikçileri olan Alman firmaların iş ilişkisinde olduğu bazı Türkiyeli firmalar, ‘FETÖ’den soruşturma geçirince... Ve bağlantıları gereğince sorular yabancı sermayeli şirkete yöneltilince...
Hem Almanya sertleşti. Hem de Türkiye ‘biz aslında düşman olamayız ortağız’ söylemine geçti. Her gün ‘eyy Almanya’ diye efelenen kendisi değilmiş gibi! İşin içine sermaye girince işin renginin değişmesi doğal! Başbakan Yıldırım’ın hedefi de sadece... Türkiye’deki toplam ihracatları 10 milyar dolar olan... Yatırımları yaklaşık 20 milyar avroyu bulan firmaları rahatlatmak değildi. Yerlisi ile yabancısıyla, top yekun sermayeye mesaj veriyordu: Aman rahat olun. Biz sizin için cennet bir ülkeyiz. Tıpkı “OHAL’la grevleri erteledik” mesajındaki gibi! Ayrıca mesajların dışında somut adımların atılacağına yönelik bilgiler de kamuoyuna sızdırıldı. Nasıl olacağı konusunda somut bir bilgi paylaşılmasa da... Türkiye’ye sermaye yatırımı yapan yabancı şirketlere ‘sermaye güvenliği garantisi’ sağlanması yönünde çalışmaların yürütüldüğü fısıldandı. Fatih Altaylı da Habertürk’teki köşesinde gelişmeyi şöyle aktardı: Yabancı sermayenin ürkmemesini ve kendini garantide hissetmesini sağlayacak şemsiye bir yapı için bazı fikirlerin olduğunu söyleyeyim şimdilik. Anlaşılan güven mesajıyla yetinilmedi güvence düzenlemesi de yola koyuldu!
Bir kez daha gördük ki...
Sermaye için tek ‘demokrasi’, birikimini sağlayacak, mülkiyet hakkını koruyacak yapıdır. Eğer bu iki koşul varsa yönetimde ‘dikta’ mı var ‘tek adam’ mı var önemli değildir. Suudi Kral, Afrikalı diktatör, Mısırlı darbeci önemsizdir. Hangi biçim sermaye için en uygun koşulu sağlıyorsa baş tacı odur. Almanya’nın Türkiye’ye biçtiği ‘demokrasi’ kalıbını da... Alman şirketlerinin çıkarlarının ne kadar korunabileceği belirler. 1 Kasım tekrar seçimi öncesi AB İlerleme Raporu’nu ertelemesinde... Sığınmacı pazarlıklarında... Ve daha pek çok gelişmede gördüğümüz gibi! Türkiye içinde durum farklı değil! Sermayenin çıkarları belirliyor ilişkileri. Uzun sıralamaya gerek yok. Bir iki örnekle geçiştirelim. İsrail gazı Kıbrıs-Türkiye üzerinden dünya piyasasına açılma kararı alınınca... “Kıbrıs sorunu görüşmeleri başlar. Çözüm bulunsun da, bir an önce Kıbrıs üzerinden İsrail gazı Türkiye’ye gelsin diye. İsrail enerji piyasasında köprü ülke Türkiye olacaksa... Filistin sorunun da ‘sertlik’ gider pazarlık başlar. Batı’nın, Türkiye ile ilişkisindeki ikiyüzlülüğü tamam da, ikiyüzlülük sadece Batı’ya özgü değil ki... Sermayenin çıkarları söz konusu olunca bütün yüzler nasıl da çıkıyor ortaya.
Emperyalizm küresel sermaye birikimi üzerinden yükseliyor.
Tank tüfek bu birikimin koruyucusu, emperyalizmin kendisi değil. Tankla tüfekle işgali görmeden emperyalizmi görememek büyük bir körlük. Ya da bilgisizlik. Örneğin Afrika’nın çok büyük bir bölümü, İkinci Dünya Savaşı’na kadar, emperyalist devletlerin resmi sömürgesiydi. İkinci Dünya Savaşı sonrasında verdikleri ulusal kurtuluş mücadeleleriyle bağımsızlıklarını ilan ettiler. Lakin geldikleri noktada ekonomik sömürü ağına dayanan emperyalist sömürgeciliğin girdabındalar. Türkiye’nin de bu mercekten analiz edilmesi gerekir. Almanya’nın... Ortadoğu’da emperyalist hedefleri açısından stratejik... Sermaye birikimi açısından iyi bir Pazar olan... Türkiye’den vazgeçmesi mümkün mü? Ya da sermayeye güvence üstüne güvence veren Türkiye’nin emperyalist ilişkileri koparabilmesi? Yarın devam edeceğiz!