TÜRKİYE, YARGI KUŞATMASIYLA KARŞI KARŞIYA TBMM (A.A)

-TÜRKİYE, YARGI KUŞATMASIYLA KARŞI KARŞIYA TBMM (A.A) - 19.10.2010 - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türkiye'nin, ''Başbakan Erdoğan patentli bir yargı kuşatması ve kriziyle karşı karşıya'' olduğunu savundu. Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, şunları kaydetti: ''Başbakan Erdoğan'ın ilk hedef olarak gördüğü HSYK'nın yeniden tanziminde önemli bir merhale geride bırakılmıştır. Anayasa değişikliği paketi ile HSYK'ya seçim sürecinin hükümetin istediği biçimde yürütülmesi sağlanmış, iki gün önce yapılan seçimle de Adalet Bakanlığının hazırladığı liste blok olarak seçilmiştir. Adalet Bakanı'nın atadığı, doğrudan siyasi iktidara bağlı olan bazı bürokratlar da bu yolla kurula girmişlerdir. Bu şekilde yargıdaki siyasi operasyon da büyük ölçüde tamamlanmıştır. Anayasa Mahkemesi kuşatmasının tamamlanmasını takiben sıranın Yargıtay ve Danıştay'a gelmesi beklenmektedir. Siyasetin yargıya müdahalesi, yargıyı yandaş hale getirmesi ve yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını kaybederek siyasi düşüncelerden etkilenmesi Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülüktür. Bahçeli son günlerde, 1990'lı yıllarda yaşanılan ve üzerinde kuşkular bulunan bazı olayların tekrar ısıtılıp gündeme taşındığını ifade etti. ''Türkiye Cumhuriyeti, cumhurbaşkanını koruyamayacak kadar aciz ve takatsiz bir ülke değildir'' diyen Bahçeli, şunları kaydetti: ''Çankaya Köşkü, mütareke döneminin işbirlikçi sarayı gibi çaresiz, güçsüz ve zavallı bir mekan olmamıştır. Orada kim bulunursa bulunsun, vücut bütünlüğü, güvenliği milletimizin namusuna ve şerefine emanettir. Bu tartışmaların son bulması için, yürütülen soruşturma bir an önce sonuçlandırılmalı ve milletimizin kafasında oluşan soru işaretleri ortadan kaldırılmalıdır.  Bu mesele gündemi işgal ederken, dikkatimizi bir konu daha çekmiştir. İmralı canisinin, rahmetli Özal'ın ölümüyle ilgili yorum yapması ve Hakk'a kavuştuğu aynı günde kendisiyle görüşüleceğini dile getirmesi ilginç ve manidar bir durumu da ortaya çıkarmıştır. Terör konusuyla Özal'ın ölümü ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Geçmişte PKK terörüyle müzakere arayışları ve görüşme ortamlarının tesisi için gösterilen yoğun gayret, deyim yerindeyse rahmetli Özal'ın ölümüne neden olmuş gibi bir izlenim ortaya çıkmıştır. İddialar ve imalar bu yöndedir. Gerçekten de böyle bir şey varsa, terörle tıpkı bugünkü gibi uzlaşma arayışlarını onaylamamız her ne pahasına olursa olsun mümkün değildir. Ancak bunun için de bir Cumhurbaşkanı'nın hayatına kast edildiğini düşünmek ve bu yönde kamuoyunu yönlendirmeye çalışmak ise bizim açımızdan başka maksatlara zemin hazırlamak anlamına gelecektir. Artık rahmetli Turgut Özal'ın ölümünün üzerindeki sır ve gizem mutlaka aralanmalı, milletimizin şüpheleri bir an önce giderilmelidir.'' Geçmişte yaşanan ve bugün devamlı tartışılan bir diğer konunun ise eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in ölümüyle ilgili iddialar olduğunu anımsatan Bahçeli, ''Terörle mücadele hedefine gölge düşürmeden ve dedikoduların önüne geçmek maksadıyla rahmetli Eşref Bitlis'in ölümüyle ilgili tereddütler de ivedilikle giderilmeli, konu bütün yönleriyle açığa kavuşturulmalıdır. Geldiğimiz bugünkü aşamada, AKP hükümetini, bu iki önemli mesele üzerine kararlılıkla eğilmeye davet ediyorum'' dedi. Bahçeli, Hükümette yer alan bir başbakan yardımcısına düzenlendiği iddia edilen suikast girişiminin ise gerçek olup olmadığının ve bu konuda hangi bilgi ve belgelere ulaşıldığının da bir an önce açıklanması gerektiğine inandığını belirtti. Devlet Bahçeli, ''Türkiye'yi bir ara en üst düzeyde meşgul eden ve kozmik odalara girilmesinin de gerekçesi olan bu suikast iddiasının, ne boyutta olduğunu milletimiz bilmelidir ve aynı zamanda da gerçekleri öğrenmesi hakkıdır. Türkiye, bu şaibelerden kesin olarak kurtulmalıdır. Karanlık mihrakların operasyon arenası olmaktan sıyrılmalıdır'' dedi. ''Başbakan Erdoğan, İsrail meselesinde sahte diklenmeler, ucuz kabadayılıklar yaparken, Irak'ın kuzeyindeki fitnenin arkasındaki güçle model ortaklığı yapmaktan geri durmamaktadır'' diyen Bahçeli, şunları kaydetti: ''Başbakan Erdoğan'ın ağzından, Irak'ın kuzeyindeki terör imal merkezine ve arkasında duran güce karşı tek kelime çıkmış değildir. Müslüman coğrafyasında yüz binlerce masum din kardeşimizin dökülen kanıyla ve işlenen vahşi cinayetlerle ilgili bir tavır, duruş ve kararlılık da gösterilmemiştir. Üstelik Büyük Ortadoğu Eşbaşkanı sıfatıyla, bunlara ortak dahi olunmuştur. Kim bunları inkar edebilir, kim görmezden gelebilir? Başbakan Erdoğan'ın bu kokuşmuş siyasetinin artık aziz milletimiz tam anlamıyla farkına varmalıdır. Mehmetçik toprağa düşerken sessiz kalacaksın ve hatta canileri 'dağdaki gençler' diyerek masumlaştıracaksın, sonra da dönüp ABD'ye, sırf İsrail'i kınamadığı gerekçesiyle teröre destek vermesi konusunda tepki göstereceksin. Bu trajikomik bir durumdur ve iflas etmiş siyasi zihniyetin hezeyanlarından başka bir anlam ifade etmemektedir.'' -''MİLLET OLUŞTURMA YOLUNDA ATILAN TEHLİKELİ ADIMLAR''- Bahçeli, Türkçenin, tarifi yapılan bir coğrafya parçasında, ikinci dil olarak kullanılacağına dönük ''Küstahça ve aşağılık ifadelere'' şahit olunduğunu söyledi. ''Resmileşmiş ve kamuya mal olmuş ayrı diller etrafında toplanan alt etnik grupları, tek millet idealinde ve tarafında tutmanın mümkün olmadığını'' belirten Bahçeli, ''Dilini eğitimde, mahkemede, sağlıkta ve her alanda kullanan alt kimlik unsurlarının, millet olmasının ve sonucunda kaçınılmaz olan siyasi bağımsızlıklarının önüne nasıl geçileceğiyle ilgili bir değerlendirmesi olan hali hazırda var mıdır? Allah muhafaza, iki milletin, üniter yapı içerisinde nasıl kardeşçe yaşayacağını ve bunun neticesinde hangi felaketlerin ortaya çıkacağını şimdiden hesap eden bulunmakta mıdır?'' dedi. Kamusal alanda, Türkçe dışındaki bir dilin kullanımı konusundaki ısrarları ''Millet oluşturma yolunda atılan tehlikeli adımlar'' olarak değerlendiren Bahçeli, ''Nitekim 'Demokratik Türkiye, özerk Kürdistan' beklentileri eşliğinde, milletimizi ve devletimizi parçalayacak öneriler, hükümetin hoşgörülü tutumundan dolayı gemi azıya almıştır'' diye konuştu.