"Türkiye, yeniden Avrupa Konseyi'nin denetimi altına girebilir"

"Türkiye, yeniden Avrupa Konseyi'nin denetimi altına girebilir"

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin önümüzdeki nisan ayının sonunda Strasbourg’da yapacağı toplantıda, komisyonun üç rapor oylayacağını hatırlatarak "Raporlar kabul edilirse, bu gelişme Türkiye’nin 2004 yılında çıktığı Avrupa Konseyi denetim sistemi içine yeniden sokulmasına kapıyı açabilir" dedi. 

Türkiye, 1996’da demokrasiden uzaklaşan uygulamalar gerekçesiyle denetleme mekanizmasının içine alınmış, ancak AKP iktidarıyla başlayan siyasi reformlar sonucu 2004’te denetimden çıkartılmıştı.

Sedat Ergin'in "Avrupa cephesinde kara bulutlar artıyor" başlığıyla yayımlanan (16 Mart 2017) yazısı şöyle:

AK Parti iktidarı ile Avrupa arasında bugünlerde bir başka çatışma Venedik Komisyonu’nun 16 Nisan’da referandumda oylanacak Anayasa değişiklikleri hakkında hazırladığı eleştirel rapor üzerinde yaşanıyor. 

Venedik Komisyonu’nun değişiklikleri “Türkiye’nin anayasal demokratik geleneğinde geriye doğru giden tehlikeli bir adım” olarak nitelendirdiği bu raporuna Adalet Bakanlığı’nın verdiği tepki bir hayli ağır oldu.  “Hayır kampanyasını yürütenlere destek veren, CHP ve HDP’nin iddiaları ile çarpıtmalarını yansıtan, taraflı, maksatlı bir rapor” açıklamasını yaptı Adalet Bakanlığı geçen pazartesi günü.  Gerçekten de çok kuvvetli eleştiriler taşıyan bir rapordan bahsediyoruz.  Komisyon, TBMM’den geçen değişikliklerin Türkiye’de kuvvetler ayrılığını, denetleme ve dengeleme mekanizmalarını ciddi bir şekilde zayıflattığı tezini işliyor tam 30 sayfa tutan bu detaylı raporunda.Üstelik eleştirel bakış yalnızca anayasa paketi ile sınırlı değil.  Komisyon, geçen hafta 10-11 Nisan tarihlerinde Venedik’te yaptığı genel kurul toplantısında anayasa raporuna ek olarak, biri sulh ceza hâkimliği müessesesi, diğeri ise medya özgürlüğünü sınırlayan kanun gücündeki kararnameleri konu alan ve eleştirilerini yine sakınmadığı iki rapor daha kabul etti.  Sonuçta Venedik Komisyonu cephesinde ciddi bir Türkiye külliyatının şekillenmekte olduğunu söylemek mümkün. Peki bütün bu raporlar ne anlama geliyor?  Önümüzü görebilmek açısından önce “Venedik Komisyonu nedir, ne iş yapar” sorusuyla yola çıkalım.  Çünkü, önümüzdeki haftalarda, aylarda -ve belki de yıllarda-  Venedik Komisyonu’nun adını çok sık duyacağız.Venedik Komisyonu, asıl adıyla ‘Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’, bugün demokrasi ve hukuk alanlarında Avrupa’nın en saygın bağımsız kurumu olarak kabul ediliyor. Avrupa Konseyi bünyesinde demokrasi ve hukuk değerlerini korumak, standartları yukarı çekmek amacıyla 1990 yılında kurulmuş olan tümüyle özerk bir yapı bu kuruluş.  Avrupa Konseyi’ne ve bu örgüte üye ülkelere, başvuru üzerine istenen konularda bağımsız görüş hazırlıyor.  Venedik Komisyonu’na Avrupa kıtası dışından ülkeler de üye. ABD ve Kanada ve bazı Latin Amerika ülkeleri de dahil olmak üzere toplam 61 üyesi var.  Ülkeler, kendi alanlarında otorite olan bilim adamları ya da yargı mensupları tarafından temsil ediliyor. Komisyon, ağırlığını seçkin hukukçuları bir araya getiren bir kurul olmaktan alıyor.  Türkiye’yi 2014 yılına kadar Prof. Ergun Özbudun temsil ediyordu komisyonda; 2014’te dört yıllığına Prof. Osman Can görevlendirildi Türk hükümeti tarafından. Görevlendirilen dört-beş kişilik heyetlerin derinlemesine inceleme yapıp hazırladığı taslaklar daha sonra bütün üyelerin bir araya geldiği genel kurulda oylanarak nihai halini alıyor.  Bağlayıcılığı olmasa da herkesin referans alması anlamında muazzam bir etkiye sahip tavsiye niteliğindeki bu raporlar.  Bu çerçevede muhtemeldir ki, Avrupa, genelde Batı dünyası, Türkiye’deki anayasa değişikliğini bu rapor üzerinden okuyacaktır.  Venedik Komisyonu dediğimiz zaman son yıllara kadar AK Parti’den desteğini esirgememiş bir kuruluştan söz ettiğimizi de unutmayalım.  Örneğin, komisyonun 2010 Anayasa referandumunun ardından HSYK yasası hazırlanırken bu değişiklikleri hararetle destekleyen bir mütalaa verdiği hatırlardadır. Aynı komisyonun bugün AK Parti’nin eleştirilerinin boy hedefi haline geleceği 2010 yılında kimsenin aklının ucundan geçmezdi.  Yakın takvimde gözüken bir gelişme, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin önümüzdeki nisan ayının sonunda Strasbourg’da yapacağı toplantıda, komisyonun her üç raporunu da oylayacak olmasıdır.  Raporlar kabul edilirse, bu gelişme Türkiye’nin 2004 yılında çıktığı Avrupa Konseyi denetim sistemi içine yeniden sokulmasına kapıyı açabilir.  Türkiye, 1996’da demokrasiden uzaklaşan uygulamalar gerekçesiyle denetleme mekanizmasının içine alınmış, ancak AK Parti iktidarıyla başlayan siyasi reformlar sonucu 2004’te denetimden çıkartılmıştı. Ufuktaki tehlike, tam 13 yıl sonra Türkiye’nin yeniden demokrasisi denetim altında bir ülke statüsüne girmesi ihtimalidir. Avrupa Konseyi’nin halen denetim altında tuttuğu ülkeler arasında Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna yer alıyor.  Bu yöndeki bir gelişmenin Türkiye’nin AB sürecini de ciddi bir şekilde kilitleyebileceğini ileri sürmek yanıltıcı olmaz.