Türkiye'de 10 kelimede 2017

Türkiye'de 10 kelimede 2017

2017, Türkiye'de birçok önemli olayın yaşandığı bir yıl oldu.

Seneye anayasa değişikliği referandumu tartışmalarıyla başlandı. 16 Nisan'daki referandum sonrası ise mühürsüz oy pusulalarının kabulüne yönelik itirazlar uzun süre gündemi meşgul etti. 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden miras kalan ByLock uygulaması binlerce kişinin soruşturmaya tabi tutulmasına neden olurken, adalet talebi de yıl boyunca gündeme getirildi.

Hiçbir dilde var olmayan "çikinova" çok uzaklarda görülen ama Türkiye'yi yakından ilgilendiren bir davayla literatüre girdi. Magazinin gündemi "Şeymacun", eğitimin ise müfredat ve TEOG oldu.

Çokça tartışılan 10 kelime üzerinden 2017'nin resmini çektik.

Adalet, yıl boyunca hem iktidarın hem de muhalefetin sık sık gündeme getirdiği kavramların başında geliyor.

Özellikle 15 Temmuz 2016'da yaşanan darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) dönemindeki uygulamalar nedeniyle ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları sık sık adalet sistemindeki sıkıntılar ve hak ihlalleriyle ilgili uyarılar yaptı.

Bu konuyla ilgili tartışmalar ise yaz aylarında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü ile zirveye ulaştı.

Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun Milli İstihbarat Teşkilatı'na (MİT) ait TIR'lara ilişkin davada tutuklanarak cezaevine konulmasını protesto etmek amacıyla 15 Haziran günü Ankara'dan İstanbul'a bir yürüyüş başlattı.

Yürüyüş, 25 gün sürdü ve 9 Temmuz'da İstanbul'un Maltepe ilçesinde düzenlenen mitingle sona erdi. Kılıçdaroğlu, 429 kilometre süren yürüyüşünde elinde "Adalet" yazılı bir pankart taşıdı. Yol boyunca binlerce kişi korteje katılarak, Türkiye'de yaşandığı öne sürülen "adaletsizliklere" karşı taleplerini dile getirmeye çalıştı.

Hükümet ise kendisine yöneltilen eleştirilere adalet sistemin çok iyi çalıştığını savunarak yanıt verdi. Eski Adalet Bakanı, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Türkiye'de adalet var mı?" sorusuna, "Elbette Türkiye'de 'adalet' var. Ama adalet görevini yerine getirmek üzere görev yapanlara karşı bir adaletsizlik, haksızlık var" yanıtını verdi.

Marmara Denizi'ndeki adalardan biri olan Büyükada, bu yıla kadar İstanbulluların ve turistlerin kısa tatiller için tercih ettiği bir beldeydi. Ancak yıl boyunca Büyükada'nın adı bir dizi komplo teorisi ile birlikte anıldı.

Temmuz ayında insan hakları savunucularının korunması programı kapsamında toplantılar yapmak için Büyükada'da bir araya gelen farklı insan hakları örgütlerinin temsilcileri kaldıkları otelde sabah saatlerinde gözaltına alındı.

Gözaltına alınan 11 isimden sekizi tutuklandı. Aralarında Uluslararası Af Örgütü ve Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi uluslararası kuruluşların temsilcileri de yer alıyordu.

Sanıklara "silahlı terör örgütlerine yardım etme" ve "silahlı terör örgütüne üye olma" suçlamaları yöneltildi.

Hükümete yakın basın kuruluşları, toplantıya katılan insan hakları savunucularının, 2013'teki Gezi Parkı protestolarının bir benzerini organize ederek, iktidarı devirmeyi planladıkları yönünde bazı iddialar ortaya attı.

İçlerinden birinin İsveç, diğerinin de Almanya vatandaşı olması bu davanın da uluslararası bir boyut kazanmasına yol açtı. Ekim ayında yapılan ilk duruşmada tutuklu sanıkların tamamı serbest bırakıldı.

Buna, hükümete yakın medya kuruluşları "İkinci Büyükada Toplantısı" adını taktı. İlkinde, 15-16 Temmuz 2016 tarihlerinde Büyükada'da bir araya gelen bir grup akademisyen ve siyaset uzmanının darbe girişimini yönettiği öne sürülmüştü.

Kasım ayında ilk Büyükada toplantısına katılan isimlerden dünyanın önde gelen Türkiye uzmanlarından, İstanbul doğumlu ABD'li akademisyen Henri Barkey ile eski CIA Türkiye şefi Graham Fuller hakkında yakalama kararı çıkartıldı.

Türkiye kamuoyu, ByLock adında bir şifreli mesajlaşma uygulaması olduğundan 2016 yılında darbe girişiminin hemen ardından haberdar oldu ve buna dair gelişmeler de, geçen yılın 2017'ye miras bıraktığı en önemli konular arasında yer aldı.

Darbe girişiminde rol aldığı ve Fethullah Gülen Yapılanması'na mensup olduğu iddia edilen kişilerin kendi aralarında ByLock uygulamasını kullanarak yazıştıkları öne sürülüyor. Bu nedenle de, bu uygulamanın cep telefonunda yüklü olması Fethullah Gülen Yapılanması ile ilgili açılan soruşturmalarda "örgüt üyeliğinin" en önemli göstergelerinden biri olarak kabul ediliyor.

Ocak ayında ByLock uygulamasıyla ilgili ilk iddianame hazırlandı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı bu iddianamede, toplam kayıtlı kullanıcı sayısının 215 bin olduğu belirtildi. Ayrıca, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), ByLock kullandığı öne sürülen 102 bin kişilik bir liste hazırlayarak savcılıklara iletti.

MİT'in de ByLock kullanıcısı olduğu iddiasıyla iki farklı liste halinde 122 bin kişiyi tespit ettiği ve 18 milyondan fazla mesajın şifresini çözdüğü bildirildi.

Yıl boyunca da düzenlenen operasyonlarla ByLock kullandığı gerekçesiyle aralarında bürokratların da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı ve bunların önemli bir kısmı tutulandı.

Ancak, ByLock kullanıcılarına yönelik operasyonlarla ilgili bazı mağduriyetler yaşandığı da ortaya çıktı. Avukatlar Tuncay Beşikçi, Koray Peksayar ve Ali Aktaş, bazı kıble, Kur'an ve müzik dinleme uygulamaları yüklendiğinde bunlar üzerinden ByLock'un IP adresine yönlendirme yapıldığını ve bunun da aktif kullanıcı olmamalarına karşın bazı kişilerin ByLock kullanmış gibi göründüğünü ortaya çıkardı.

Türkiye kamuoyunun gündemine ilk olarak 2013 yılının sonlarında giren iş adamı Reza Zarrab, tam dört yıl yine aynı nedenden ancak bu kez başka bir yerden gündeme oturdu.

Mart 2016'da ABD'ye yaptığı aile tatili sırasında tutuklanarak New York'ta cezaevine konulan Zarrab'ın İran yaptırımlarını yasa dışı yollarla deldiği suçlamasıyla açılan dava, Kasım ayı sonunda başladı.

ABD Cezaevleri Bürosu'nun internetteki kayıtlarında 8 Kasım'da serbest bırakıldığı bilgisi yer alan Zarrab'ın bu tarihten sonra nerede olduğu, ne anlatacağı çok tartışıldı.

Sonunda 27 Kasım'da dava, eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın tek sanık olmasıyla başladı. Zarrab ise savcılıkla anlaşarak, daha az bir ceza alma umuduyla bildiklerini anlatmayı kabul etti.

Zarrab, sekiz gün boyunca tanık kürsüsünde kaldı ve hikayeyi kendi gözünden anlattı. İşinin kolaylaşması için Çağlayan'a 45-50 milyon euro, 7 milyon dolar ve yaklaşık 2,5 milyon Türk Lirası rüşvet verdiğini, eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'a ayakkabı kutuları içinde öde yaptığını aktardı.

İran'ın Türkiye'ye sattığı petrol ve doğalgaz karşılığında aldığı ödemenin yaptırımlara takılmadan İran'a transfer edilebilmesi için en az 10 işlem yapmaları gerektiğini söyledi.

İlk olarak altın ticaretiyle başladıklarını, yaptırım kuralları değiştirilince "hayali buğday ihracatı" yapmaya başladıklarını anlattı.

Tüm bu dolambaçlı işlemlere de "çikinova" adı verdiklerini söyledi. Böylece savcılığın iddianamesinde, Zarrab'ın ifadesinde ve sonrasında da savunmanın belgelerinde yer alan ancak Türkçe veya başka bir dilde var olmayan bu sözcük de ABD'de bir yargı sürecinde kayıtlara girmiş oldu.

Bu yılın en çok sorulan sorularının başında ekonomik krizin olup olmadığı tartışmaları geliyor. Bir yandan dolar, euro ve sterlin Türk lirası karşısında üst üste rekor kırarken, diğer yandan da son altı yılın en hızlı büyümesi kaydedildi.

2017'de toplam büyümenin yüzde 6-7 civarında olması bekleniyor.

Üçüncü çeyrekte, ekonomi, büyüme geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,1 büyüdü.

Bu büyüme performansının arkasında hem hükümetin, hem de bağımsız ekonomistlerin dikkat çektiği bir unsur, Kredi Garanti Fonu (KGF).

KGF, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak bu işletmelerin finansmana erişimlerine destek olan kamu kuruluşu olarak tanımlanıyor.

Hükümet, büyümeyi desteklemek için uygulamaya koyduğu politikalardan biri olan KGF'nin başarıya ulaştığını savunuyor.

Bazı ekonomistler ise KGF'nin sanal ve sürdürülemez bir durum yarattığı görüşünde.

Kuvvetle muhtemel, Türkiye'de yaşayan milyonlarca kişi 2017 başladığında dünyada Man Adası diye bir yer olduğunun çok da farkında değildi.

Britanya ile İrlanda adaları arasında bulunan yalnızca 572 kilometrekare yüzölçümüne ve 84 bin nüfusa sahip Man Adası, yılın son aylarında siyasi tartışmaların ve karşılıklı tehditlerin odağına oturdu.

Man Adası tartışmalarının 2018'e sarkması da çok şaşırtıcı olmayacak gibi duruyor.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Kasım ayı sonundaki partisinin grup toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yakınlarının vergi cenneti olarak bilinen Man Adası'ndaki hesaplara 2011 ve 2012 yıllarında milyonlarca dolar para gönderdiğini öne sürdü.

Kılıçdaroğlu, bu işlemlere ait olduğunu söylediği dekontları önce kamuoyu ve basınla, ardından da savcılıkla paylaştı.

Hükümet kanadının tepkisi ise çok sert oldu. Erdoğan iddiaları reddetti ve Kılıçdaroğlu hakkında 1,5 milyon TL'lik tazminat davası açtı. Hatta Cumhurbaşkanı biraz daha ileri giderek, Kılıçdaroğlu'nun "hesabını yargıda vereceğini" de söyledi.

Ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun tepkisi sert oldu. Soylu, "Man Adası'nda Cumhurbaşkanının yakınlarının paralarının olmadığı ispatlanırsa biz onun boğazına ne takacağız görecekler" dedi, iddialarını ispat etmezse Kılıçdaroğlu'nu "şerefsiz, alçak ve sahtekar" olarak nitelendirdi.

Soylu bir başka gün de Kılıçdaroğlu'na "Sen bittin" dedi. Kılıçdaroğlu da "tehdit olarak" nitelendirdiği bu sözlere karşı geri adım atmayacağını belirtti ve iddialarının arkasında durdu.

İntihar oyunu olarak bilinen Mavi Balina, 2017 yılında sık sık gündeme geldi.

Son olarak Kasım ayında Ordu'da 17 yaşındaki bir gencin, Mavi Balina oyunundaki talimatlara göre hareket ederek, kendini doğalgaz borusuna asarak intihar ettiği bildirildi.

Ayrıca yine 2017 içerisinde yaşamına son veren Almanya'da yaşayan 14 yaşındaki bir çocukla Ankara'da 24 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin ölümleri de bu oyunla bağdaştırılmıştı.

Bu oyuna bir şekilde katılan kişilerden, çoğu şiddet içeren 50 talimatı yerine getirmesi isteniyor. 50 günlük bir süreyi kapsayan bu komutlar arasında derin olmayacak şekliyle kol ve bacakların kesilmesi, belirli bir süre boyunca kimse ile görüşülmemesi, yüksek sesli olarak müzik dinlenilmesi gibi aşamalar yer alıyor. 50. günün sonunda da kişiye son aşama olan "yüksekten atlayarak ya da kendini asarak" intihar etme komutu veriliyor.

Oyunun orijinal adı Siniy Kit. Bu ismin Rus rock grubu Lumen'in bir şarkısından alındığı düşünülüyor. Şarkının sözlerinde "Neden çığlık atarsın / Kimse sesini duymazken / Konu ne, konu ne" ifadeleri yer alıyor. Şarkı, "ağı delip geçemeyen devasa bir mavi balinanın" öyküsünü anlatıyor.

Oyunun adıyla ilgili ortaya atılan bir başka iddia da zaman zaman balinaların açıklanamaz şekilde karaya vurup intihar eden hayvanlar olması.

Dünyada 2017 yılı içerisinde 100'den fazla gencin intiharı bu oyunla ilişkilendiriliyor.

Türkiye, 16 Nisan'da tarihinin en önemli oylamalarından biri için sandık başına gitti. Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişi öngören anayasa değişikliğiyle ilgili referandumda, oy kullananların yüzde 51,4'ü "Evet", yüzde 48,6'sı ise "Hayır" oyu verdi.

Böylece değişiklikler kabul edildi. Aralarında cumhurbaşkanının parti üyesi olmasıyla ilgili birkaç düzenleme referandumla birlikte yürürlüğe girerken, değişiklik paketinin tamamının yürürlüğe giriş tarihi ise 3 Kasım 2019 seçimleri olarak belirlendi.

Aylarca süren gergin kampanya döneminin ardından referandum sonuçlarının açıklanması, tartışmaları bitirmedi. Aksine özellikle Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) mühürsüz oy pusulalarıyla ilgili kararı muhalefetin sert tepkisini çekti.

YSK, oy kullanma işlemi devam ederken, sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların "dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça" geçerli sayılmasına karar verdi. CHP ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu karara itiraz etti, konuyu Anayasa Mahkemesi'ne kadar götürdü ancak bir sonuç çıkmadı.

Referandumda 'Hayır' kampanyası yürütenler, bu kararın seçim sonuçları üzerinde şaibe yarattığını öne sürdü.

YSK ise kendini daha önce de benzer kararlar verdiğini söyleyerek savundu. Ancak önceki kararlar incelendiğinde aslında hepsinin yerel seçimler ve belli sandıklar için sonucu etkilemeyen durumları kapsadığı; ilk kez ülke genelinde, referandumda ve sonuçları etkileme durumu olup olmadığı bilinmediği bir ortamda bu kararın verildiği görüldü.

Uluslararası seçim gözlemcileri de bu kararın seçimin meşruiyetini tehlikeye attığı sonucuna vardı.

Referandum bitti ancak mühürsüz oy pusulasıyla ilgili tartışmalar uzun bir süre daha devam etti. Sonuçta sonuç değişmedi ve değişikliklerin kabul edilmesine karar verildi.

Ha evlendiler ha evlenecekler, nikahsız çocuk yaptılar tartışması 2017'de sona erdi ve sunucu ve medya patronu Acun Ilıcalı ile 'Instagram fenomeni' Şeyma Subaşı, Eylül ayında nikah masasına oturdu.

Çiftin nikahı, Fransa'nın Marsilya kentinde bulunan Türk Konsolosluğu'nda kıyıldı, düğünü ise ülkenin en ünlü tatil beldelerinden biri olan St. Tropez'de yapıldı.

Magazin haberlerine göre, düğüne yaklaşık 250 kişi katıldı.

Subaşı, kendisini 'Instagram fenomeni' olarak tanımlamasının hakkını vererek, düğünün tüm detaylarını an be an 2 milyonu aşan takipçisiyle ve kamuoyuyla paylaştı.

Subaşı'nın bu düğün için seçtiği etiket ise "Şeymacun" oldu.

2017 de eğitim alanında köklü bazı değişikliklerin yapıldığı yıllardan biri olarak tarihe geçti. Eylül ayında eğitim ve öğretim yılı yeni müfredat tartışmalarıyla başladı.

Yeni müfredatta Evrim Teorisi eğitim programından çıkarıldı, cihat kavramı eklendi, Atatürkçülüğe ve cumhuriyetin kazanımlarına dair bölümler azaltıldı ve 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine de özel bir yer ayrıldı.

Türkiye'de eğitimle ilgili çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları ve bazı veliler, bu yeni müfredata sert tepki gösterdi. Eleştirilerin başında eğitimin "laik karakterinin" erozyona uğratıldığı geliyor.

Hükümet ise yenilenen müfredatta adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik ve yardımseverlik gibi değerlerin odağa konulduğunu söylüyor.

Bir yandan müfredatla ilgili tartışmalar devam ederken, diğer yandan da iki kritik merkezi sınavla ilgili kapsamlı değişikliklere gidildi.

Önce Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavı kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül ayında katıldığı bir televizyon programında, "Ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG'un kaldırılması lazım" dedi. Bunun üzerine hükümet de TEOG'u bu yıl kaldırmaya karar verdi.

Açıklama Eylül'de yapıldı ancak yeni sistemin açıklanması Kasım ayını buldu. Bu yeni sistemde, öğrenciler evlerine en yakın okullar arasından beşini tercih edecek ve yerleştirme buna göre yapılacak. Özel okullar da öğrenci seçimi için sınav düzenleyecek.

Bir diğer değişiklik üniversiteye giriş sınavında da yapıldı. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç'ın deyimiyle üniversiteye giriş sisteminde "sadeleştirme modeli" uygulandı.

Buna göre, marttaki Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve hazirandaki Lisans Yerleştirme Sınavları'nın (LYS) kaldırılarak, haziranda bir hafta sonu tek sınav uygulanması planlanıyor.