Türkiye'de 1946'dan bugüne seçim sistemleri

Türkiye'de 1946'dan bugüne seçim sistemleri

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yüzde 10 seçim barajının gözden geçirilmesi çağrısıyla ilgili tartışmalar sürüyor.

Türkiye'de, yüzde 10 ülke barajının uygulandığı ilk genel seçim 1983'te yapıldı.

Buna göre, bir partinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) milletvekili sokabilmesi için ülke genelindeki oyların en az yüzde 10'unun alması gerekiyor.

Türkiye'de ilk seçim çok partili hayata geçilmesinin ardından 1946'da yapıldı. Bugüne kadarki toplam genel seçim sayısı ise 19.

Seçim sistemleri temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerine göre değerlendirilirken, üç ana gösterge esas alınıyor;

Bu üç kritere göre, şu ana kadar uygulanan sistemleri inceledik. Türkiye'de seçimlerde sırasıyla şu sistemler uygulandı:

Bu sistemlerin özellikleri ise şöyle:

Sistemde değişikliğe ihtiyaç duyulmasının en önemli nedenini siyasi ihtiyaçlar oluşturuyor.

Temsilde adaletsizlik olduğu ya da siyasi gücün dengesiz dağıldığı zamanlarda farklı görüşlerin temsil edildiği sistemler teşvik edilirken, uzun istikrarsızlıkların yaşandığı dönemlerin ardından ise tek partili hükümetin ortaya çıkmasına elverişli sistemlerin uygulandığı görülüyor.

İlk seçimler 1946'da Liste Usulü Çoğunluk sistemiyle yapıldı. Bu sistem, 1960 yılına kadar devam etti ve bu sistemle yapılan seçimlerin ardından tek partili hükümetler kuruldu.

1960 darbesiyle birlikte nispi temsile dayanan Çevre Barajlı D'Hondt sistemi uygulamaya konuldu.

Bu sistemle yapılan ilk genel seçimlerde, 1961 yılında İsmet İnönü önderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) birinci oldu ancak parlamentoda çoğunluğu elde edemedi.

Seçimlerin ardından İnönü'nün başkanlığındaki CHP ile Ragıp Gümüşpala liderliğindeki Adalet Partisi (AP) arasında bir koalisyon hükümeti kuruldu.

Daha sonra 1965 yılında birçok kişiye göre temsil adaletinin en ciddi şekilde sağlandığı Milli Bakiye ve 1970'lerde de Barajsız d'Hondt sistemleri uygulandı.

Özellikle 1970'li yıllarda partilerin TBMM'de mutlak çoğunluğu elde edememesinin koalisyon hükümetleri dönemini başlatması ve hükümet kurma süreçlerinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle sistemde bir kez daha değişikliğe gidildi.

Bu değişikliği ise 1980 askeri darbesi sonrası oluşturulan askeri yönetim hayata geçirdi. Böylece önce bölge ve yüzde 10'luk ülke barajını içeren Çift Barajlı sistem uygulandı. Daha sonra bölge barajı kaldırıldı.

Barajlı sistemin ilk kez uygulandığı 1983'ten bu yana yapılan 10 genel seçimin altısının ardından tek parti hükümeti kurulurken, dördünden ise bir parti mutlak çoğunluğu ele alamadı. 7 Haziran 2015'teki genel seçimlerde hiçbir partinin TBMM'de çoğunluğu elde edememesinin ardından cumhuriyet tarihinde ilk kez bir yılda ikinci kez yeniden genel seçim yapıldı.

Uzmanlara göre, tek parti hükümeti ile özdeşleştiren istikrar kavramı ile temsil adaleti arasında genellikle ters bir orantı bulunuyor. İstikrarı teşvik etmek isteyen sistemlerde, temsil adaletinin daha az olduğu görülüyor.

Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TESAV) Başkanı Erol Tuncer'in hazırladığı bir makalede, en çok istikrarı destekleyen ve en az temsil adaleti sağlayan sistemleri yukarıdan aşağıya şöyle sıralıyor:

Temsilde adalet ve istikrar konusunda bakılan ikinci gösterge de "aşkın temsil" oranı.

Bu, bir partinin seçimlerde aldığı oy oranı ile TBMM'de kazandığı sandalye oranı arasındaki farkı gösteriyor.

Bu farkın büyüklüğü temsilde adaletsizlik yaşandığının bir göstergesi olarak kabul ediliyor.

Aşkın temsilin özellikle barajsız nispi oy oranı ve Milli Bakiye sisteminin kullanıldığı yıllarda düşük olduğu görülüyor. Bunun başlıca nedeni, uygulanan sistemle hemen her partinin TBMM'de temsil edilme hakkı kazanmış olması.

Aşkın temsilin en yüksek çıktığı yıl ise 1954 seçimleri. Bu seçimlerin ardından Demokrat Parti (DP) tek başına hükümet kurma hakkı elde etti.

Ancak aynı şekilde aşkın temsilin en düşük çıktığı yıl da 1965. Bu yıl yapılan milletvekili seçimlerinde temsilde adaletin en yüksek olduğu sistem olarak gösterilen Milli Bakiye kullanılmış ve sandıktan bu kez Adalet Partisi (AP) daha bir parti salt çoğunluk elde ederek çıkmıştı.

1965 seçimlerinin ardından AP, Süleyman Demirel'in başbakanlığında hükümet kurmuş ve D'Hondt sistemi tekrar getirilmişti.

Seçim sistemlerinin temsil adaletiyle ilgili bakılan üçüncü kriter, geçerli oyların meclisteki sandalye dağılımında ne kadar temsil edildiği.

Bu açıdan, özellikle yüzde 10 seçim barajının uygulamaya sokulmasının ardından temsil edilmeyen, yani baraj dışında kalan oy oranının arttığı görülüyor.

Bu anlamda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde meclis dışında kalan en yüksek oy oranı 2002 seçimlerinde yaşandı. Seçimlerde yalnızca iki partinin barajı aşması, TBMM'de temsil edilmeyen oy oranının da rekor düzeye ulaşmasına neden oldu.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) geçerli oyların yüzde 34,3'ünü alarak, birinci parti çıktı. CHP ise oyların yüzde 19,4'ünü aldı.

Doğru Yol Partisi'nin (DYP) yüzde 9,54 ile baraj altında kalması sonucunda TBMM'deki 550 sandalye de bu iki parti arasında dağıtıldı ve cumhuriyet tarihinde ilk kez geçerli oyların yüzde 46'sı meclis dışında kaldı.

İlerleyen yıllarda ise önce MHP'nin ardından da Demokratik Toplum Partisi (DTP) destekli milletvekilleri ile son seçimlerde de Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) barajı aşarak meclise girmelerinin TBMM dışı kalan oy oranlarını da azalttığı görülüyor.

Yüzde 10 seçim barajının aşağı çekilmesi halinde, TBMM'ye giren parti sayısının ve temsil edilen oy oranının artması beklenebilir.