Miray Gökçe
Ankara’da geçen hafta yapılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya, nelere muktedir, bu kapitalizm nelere muktedir? Orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. 'Oraya ben bir dikey mimari yapayım, malı götüreyim', yapılan iş bu. Yani doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurunda değil..." sözleri yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) tek başına iktidara geldiği 2002’den bu yana yaptığı pek çok proje, doğaya geri dönüşü olmayan zararlar verdiği gerekçesiyle çevreciler ve uzmanlar tarafından eleştiriliyor. Yıllardır doğayı koruyan bir çevre politikası olmamasıyla eleştirilen hükümet son dönemde bu konuda daha hassas davransa da veriler Türkiye'de özellikle ormanlaşma konusunda arzu edilen noktaya gelinemediğini ortaya koyuyor.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Türkiye’de özellikle 2013 sonrasında ormanlarda azalma meydana geldiğini söylüyor. Tolunay’ın yaptığı bir araştırmaya göre, 2013 sonrasında ormanlaştırılan alan 221 bin hektar iken, ormansızlaşan alan 226 bin hektar oldu.
Ormanlık alanların azalması, buralarda enerji ve madencilik başta olmak üzere değişik alanlarda yapılaşmalara izin verilmesi sonucunda meydana geliyor.
Hükümetin ormanlık alanlarla ilgili en önemli argümanı ise "fidan sayısı". AKP iktidara geldiğinden bu yana 4 milyardan fazla fidanı toprakla buluşturduğunu açıkladı.
Nisan 2018’de dönemin Başbakanı Binali Yıldırım, bir fidan dikme töreni sırasında "15 yılda 4 milyar 39 milyon fidan diktiklerini" belirtti. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verileri de bu yönde.
Prof. Tolunay, rakamların doğru olduğunu ancak dağıtılan her fidanın ormana dönüşmediğine dikkat çekiyor. Tolunay’a göre, önemli olan fidan sayısındaki değil, orman alanlarındaki artış.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu da, her fidanın ormana dönüşmediğini verdiği şu örnekle açıklıyor:
"İstanbul’a yapılan 3'üncü havalimanı 7-8 bin hektarlık bir alanı kaplıyor. 'Bu alanın 3-4 katı ağaç dikeceğiz' diyorlar. Keserken 100 yaşında ağaç kesiliyor. Dikilen fidanlar o süreye gelene kadar ekosistem hizmetinden eksik kalıyor. Bu nedenle aslında bu sayı kesilen alanın onda biri yapmıyor."
Türkiye’de uzun yıllardır çevre davalarına bakan avukat Alptekin Ocak, Erdoğan’ın açıklamalarının "siyasal görüş değişikliği" ya da "yerel seçimler öncesi yapılmış popülist bir söylem" olarak değerlendirebileceğini söylüyor.
Ocak’a göre, özellikle son yirmi yılda orman, mera, kıyı ve ırmaklar üzerinde "yıkıcı etkileri olan projeler" yapıldı; çevre hukukundaki koruma ve kullanma dengesini kaldıran, doğal varlıklar üzerinde yıkıcı etkileri olan yasal değişiklikler oldu. Ocak, "Tüm bunlar göze alındığında, özellikle son on yılda geliştirilen hukuk politikasının bu açıklamanın aksi yönünde olduğu görülmektedir" diyor.
İstanbul’da ormansızlaştırma konusunda eleştirilen projelerin başında 3'üncü köprü geliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1994’te henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığı sürecinde bir televizyon programında sarf ettiği, "Eğer 3'üncü bir köprü olayını düşünecek olursak bu TEM'in kuzeyindeki bölgede kalan akciğerlerimizin yok edilmesi demektir. Bu ciddi bir yanlıştır ve bunu bekleyen mahfillere yeni rant alanları ya da rant haritaları sağlama olayıdır" demişti. Ancak 3'üncü köprü projesi 2016 yılında hayata geçirildi. Çevre örgütü Greenpeace, o dönemde proje nedeniyle 2 milyon ağacın katledileceği gerekçesiyle eylemler düzenlemişti.
Türkiye'de yeşil alanlarla ilgili sorun ormanların azalması ile sınırlı kalmıyor, şehirlerde de kişi başına düşen yeşil alan miktarı giderek azalıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, şehirlerdeki yeşil alan miktarının kişi başına en az 9 metrekare olması gerekiyor. Türkiye’de yönetmelikler bundan daha büyük bir alan öngörüyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mevzuatında bu alan 15 metrekare. Ancak İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı, Ağustos 2018 itibariyle 5,98 metrekareydi.
Prof. Tolunay’a göre, yeşil alan kavramı da tartışmalı bir konu. Çünkü gerçekte yeşil alan olmayan kavşak, mezarlık, yol kenarları da bu yeşil alan kapsamında sayılıyor. Belediyeler bu konuda detaylı açıklama yapmıyor.
Yeşil alan ve ormanlar dışında Türkiye’deki en büyük sorunların başında ise yapılaşma ve imar sorunları geliyor. Türkiye Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı ve Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi Tayfun Kahraman, asıl sorunun 2005’te başladığı görüşünde. Kahraman, "Boğaz’ın siluetini bozan 16/9 projesi de bunlardan biri. Bu tarz çoğu projenin arkasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi var. Böyle bir durumda bunun üzerinden siyaset yapmak anlaşılır değil." diyor.
"Gökdelenlere izin vermeyeceğiz, yatay mimari yapacağız” demenin de pek mümkün olmadığını anlatan Kahraman, "Doğru olan yatay ya da gökdelen değil, yeni yapılaşma yapmamak ve kentin doğal sınırları korumaktır" diyor.
İmar barışına da değinen Kahraman, imar barışının sadece barınma ihtiyacı nedeniyle konut yapanları değil, tüm ormanlar, kıyılarda yapılan kaçak yapılar için geçerli olduğunu ve eskiden çıkarılan imar barışlarına göre çok daha tehlikeli olduklarını söylüyor.
Bunu gündeme getiren hükümetin, "ormanları ve kıyı alanlarını koruyamıyorlar" demesinin son derece manidar olduğunu belirten Kahraman, bunu kesinlikle yerel seçimler nedeniyle gündeme getirilen bir söylem olarak nitelendiriyor.
Türkiye’de son dönemde sit alanları da yapılaşmaya açıldı. Bunun de yine en keskin örneği Gökova Koyu’nda halen inşaatı devam eden ‘Cumhurbaşkanlığı yazlık konutu.’ Okluk Koyu’ndaki alanın önce "1. Derece doğal sit" statüsü "kamu hizmet alanı" olarak değiştirildi. Ardından bölge halkının da arazileri kamulaştırılarak yazlık konut alanı 200 dönüm daha genişletildi.
Aynı dönemde Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan değişikliklerle Muğla'nın Akyaka, Turunç, Akbük gibi koylarının da yer aldığı Gökova Körfezi'ndeki sit alanları daraltılarak imara açıldı. Yerel belediyelerin yaptıkları itirazlarsa sonuçsuz kaldı.
Sit alanlarının imara açılmasıyla ilgili bir çarpıcı örneklerden biri de, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un sahip olduğu Ersoy İnşaat’a tahsis edilen Bodrum Kissebükü’ndeki 88 dönümlük Adayalı olarak bilinen denize kıyısındaki alan. Doğal sit statüsündeki bu alan ilk kez 2005’te turizm amaçlı tahsis edilmiş, yapılan itirazlar sonucu mahkeme yoluyla tahsis iptal edilmişti.
Ancak Bakanlar Kurulu Kararı ile tekrar tahsis gerçekleşti. Yeni tahsis için dava süreci devam ederken, geçen haftalarda deniz kıyısında inşaatın yolunu açan imar planları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı.
Erdoğan, 21 Ekim 2017’de katıldığı "Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi’nde ise "İstanbul'a ihanet ettik, benim de bunda sorumluluğum var" demişti.