Türkiye’de "LGBT" olmak

Türkiye’de "LGBT" olmak

Kültigin Kağan Akbulut

"Türkiye'de LGBT Bireylerin Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması" çalışmasını yapan İpek Göçmen ve Volkan Yılmaz bulgularını anlattı

Türkiye'nin yirmi yıllık LGBT mücadelesi tarihi son dönemde ivmelenir ve Gezi sonrasında memleketin başat muhalif hareketlerinden birine dönüşürken bundan sonra neler yapılması gerektiğini düşünme vakti geldi. LGBT'lerin sorunları neler ve hareket bunun neresinde duruyor? Yirmi yılda kaç arpa boyu yol aldık ya da büyüdükçe ve görünürlük arttıkça konuşmamız gereken meseleler daha da mı arttı? Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu'nda araştırmacı olarak çalışan İpek Göçmen ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi'nde araştırmacı olarak çalışan Volkan Yılmaz LGBT'lerin temel sorunları önlerine koyarak alanında yapılmış en geniş kapsamlı araştırmalarından birine imza attılar. Boğaziçi Üniversitesi'nden Ayşe Buğra'nın danışmanlığında hazırlanan araştırma hem LGBT mücadelesinde tanıklıklardan edinilen sorunları bilimsel bir temele oturtuyor hem de hiç gündeme almadığımız sorunları ortaya çıkarıyor. Onur Haftası kapsamında verilen bir toplantıyla duyurulan "Türkiye'de LGBT Bireylerin Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması" başlıklı çalışma hareketin önümüzdeki on yılının ajandasını belirleyecek bir konumda. Bu nedenle kendini Türkiye muhalif hareketinin bir parçası sayan herkesin oturup dikkatle incelemesi gerekiyor. Toplantıda Volkan Yılmaz'ın da belirttiği gibi aştığımızı düşündüğümüz birçok sorunu "çevremizdeki" LGBT'lerin dışına çıkıldığında halen aşamadığımızı görüyoruz: "Lambdaİstanbul'un ilk mail grubu kurulduğunda hangi sorunlar tartışılıyorsa, şu anda da aynen bu sorunlar devam ediyor." İpek Göçmen ve Volkan Yılmaz'la araştırmanın içeriğini, ne anlama geldiğini ve bundan sonra neler yapılabileceğini konuştuk. Öncelikle sizi tanıyalım. Hangi alanda çalışmalar yapıyorsunuz? Böyle bir alan araştırması yapma fikri nereden doğdu? Göçmen: Çalışmalarımda sosyal haklar, vatandaşlık, sosyal politika ve sivil toplum alanlarına odaklanıyorum. Ayrımcılığa uğrayan toplumsal kesimler her zaman ilgi alanım dahilinde olmuştu, LGBT çalışmaları ise son yıllarda özellikle üzerine kafa yorduğum bir alandı. Doktoramı tamamlayıp Almanya’dan  döndüğüm dönemde yolum SPoD ile kesişince Volkan’la bu araştırmayı yapma fikri doğdu. Ben de Volkan da LGBT bireylerin sorunlarına sosyal haklar ve sosyal politika perspektifinden bakmayı hem akademik hem de siyaseten olarak çok önemli bulduğumuz için çok isteyerek ve heyecanlanarak bu projeyi hayata geçirdik. Yılmaz: İpek’le akademik ilgi alanlarımız benzer. Akademik yaşantımın yanı sıra, 2011 yılında Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği’nin (SPoD) kurucularından biri oldum. 2011 yılından bu yana da LGBT hakları aktivizminin içinde yer aldım. Bu araştırma sonuçları benim de hikayemi içeriyor. Bu araştırma 2011 yılından bu yana SPoD’ta hayal ettiğimiz bir çalışmaydı. LGBT’lerin sosyal ve ekonomik sorunlarına ilişkin kapsamlı bir sorun tespiti yapmak istiyorduk, bu sorun tespiti üzerinden de sosyal politika gündemine LGBT’lerin sorunlarını getirmeyi, LGBT hareketinin gündemine de sosyal politikaları getirmeyi hedefliyorduk. İpek’le birlikte bu çalışmayı yaparak büyük ölçüde bu hayali gerçekleştirdiğimize inanıyorum. 11 şehirde 200 kişiyle odak grup mülakatları ve 2875 kişiyle online anket gerçekleştirmişsiniz. Çalışmanın kapsamını neden bu kadar geniş tuttunuz? Ve bu çalışmanın organizasyonel yapısını nasıl oluşturdunuz? Göçmen: Çalışmanın amacı bugüne kadar Türkiye’de ulaşılamamış sayıda ve çeşitlilikte LGBT bireye ulaşıp, bu toplumsal kesimin sorunları hakkında olabildiğince kapsamlı bir fotoğraf sunmaktı. Dolayısıyla hem niteliksel hem niceliksel yöntemler kullanarak mümkün olduğunca bütünlüklü bir fotoğraf çekmeyi hedefledik. Araştırmaya araştırmayı yaptığımız dönemde bir LGBT derneği, oluşumu, öğrenci topluluğu var olan tüm şehirleri dahil etmeye çalıştık. 10 şehirde çalışma yürüttük. Bu şehirlerde yaptığımız odak grup mülakatları olabildiğince derinlemesine veri toplamamızı sağladı. Buna ek olarak ise online anket yöntemiyle geniş bir kesimin sosyal ve ekonomik sorunlarını anlamayı hedefledik. Yılmaz: Biliyorsunuz hem Türkiye’de hem de dünyanın bir çok ülkesinde eşcinseller, biseksüeller, ve translar varlığı yok sayılmış toplumsal kesimlerden biri. Örneğin etnik azınlıklar en azından kendilerine benzerlerin içine doğarlar. Aile dayanışması, akraba dayanışması ya da mahalle dayanışmasından güçlenebilirler. LGBT’ler ise böyle bir kaynağa sahip değillerdir. Uzun yıllar, hatta bazen hayatları boyunca heteroseksist iktidarla tek başlarına yüzleşmek durumunda kalırlar. Biz de bu ölümcül sessizliği yırtmaya bir nebze de olsun katkı sunmak amacıyla araştırmanın kapsamını geniş tutarak ulaşabildiğimizce çok sayıda LGBT’nin deneyimini toplamaya çalıştık. Böylece LGBT’lerin toplumun her kesiminde, yani çalışan ya da öğrenci, Türk ya da Kürt, Alevi ya da Sünni, memur ya da işçi, her kesiminde var olduklarını gösterdik. Ayrıca LGBT’ler toplumun tüm kesimleri gibi homojen bir grup değiller. Bunu da gösterebilmek istedik. Sanıyorum da başardık. Çalışmayı hem İpek hem de ben geçimimizi sağlayan işlerimizin yanında ve tamamen gönüllü olarak tamamladık. Tabi bu süreçte araştırmanın asistanı Cansu Atlay’ın emekleri olmasaydı, bu araştırmayı bu kadar kısa sürede tamamlamamız olanaksızdı. Cansu bütün odak grupların organizasyonunu üstlendi. Çalışmanıza % 50 oranında 18-25 yaş arası kişilerden, % 41 oranında da İstanbul'dan katılım olmuş. Çalışmanızın LGBT toplumunu ne ölçüde yansıttığını düşünüyorsunuz? Göçmen: Çalışmamızın Türkiye’de LGBT toplumu temsil ettiği gibi bir iddiamız yok. Zaten LGBT popülasyonun temsili bir örneklemi üzerinden Türkiye’de ve başka bir çok ülkede de araştırma yapmak ne yazık ki mümkün değil. Temsili bir örneklem ancak kapı kapı dolaşıp “evinizde kendini eşcinsel, biseksüel, trans olarak tanımlayan biri var mı?” diye sorma sansımız olsaydı elde edilebilirdi. Siz de tahmin edersiniz ki böyle bir araştırma yapmak mümkün değil. Fakat var olan şartlar göz önünde bulundurulduğunda çalışmanın Türkiye’de LGBT bireylerin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunları anlamamız ve anlamlandırmamız için çok önemli veriler sunduğunu söyleyebiliriz. Yılmaz: Araştırmaya katılımın daha genç kesimden olması şaşırtıcı değil. Çünkü sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de LGBT’lerin cinsel kimliklerini açıklama oranları yeni kuşakta artıyor gibi görünüyor. Yani genç kuşaklar, erişkin ve yaşlı kuşaklara göre cinsel kimliklerini daha özgürce ifade ediyorlar. Bu tabi her ülkede ya da her şehirde ya da herkesin hayatında çok da kolay olmasa da bir yandan zamanın ruhu gibi görünüyor. Dolayısıyla gençlerin oranının araştırma katılımcıları arasında yüksek olması olağan. Ayrıca anket çalışmasının internet tabanlı olarak yapılması da ister istemez gençlerin katılımının daha yüksek olmasını beraberinde getiriyor. Asıl bizi sevindiren tüm bu kısıtlara rağmen 46 yaş ve üstü 167 kişiye ulaşabilmiş olmak. LGBT hareketinin bizim bildiğimiz tanıdığımız en eski kuşağı henüz 40’larında. İstanbul’daki dernek yoğunluğu ve İstanbul’un içinde kaybolunabilecek kadar geniş bir metropol olarak LGBT bireylerin açık kimlikle yaşamak için göç ettikleri bir şehir olduğu düşünülürse en yüksek katılımın İstanbul’dan olması da beklenen bir sonuçtu. İpek zaten söyledi, araştırmanın sonuçları Türkiye’deki LGBT’lerin tümünü temsil etmez, edemez. Fakat araştırmanın ulaştığı kitle hesaba katıldığında daha önce bildiklerimizden biraz daha fazlasını öğrenmemizi olanaklı kılan bir araştırma olduğunu söyleyebiliriz. Genel bir tablo çizmenizi istesem Türkiye'de LGBT'lerin en büyük problemi olarak neyi gösterebilirsiniz? Ya da şöyle sorayım, Türkiye'de LGBT'lerin problemlerinin temel kaynağı nedir? Göçmen: Sorun alanları ve potansiyel sorun kaynakları o kadar fazla ki bu soruya kısa bir cevap vermek çok kolay değil. Fakat öncelikli sorun alanı olarak adalete erişimin altını çizmek isterim. Anket sonuçlarına göre 1324 (yüzde 46,1) eşcinsel ve trans birey bir tür ayrımcılık ile karşılaştığını beyan ediyor. Ayrımcılıkla karşılaştığını beyan edenlerin ise yalnızca yüzde 10’unun (133 kişi) yasal yollara başvurduğu dikkat çekiyor. Bir tür ayrımcılık yaşadığı için yasal yollara başvuran 133 LGBT'den  yalnızca 16,5'i (22 kişi) şikayetinden tatmin edici bir sonuç aldığı görülüyor. Yılmaz: Eşcinsellere, biseksüellere ve translara yönelik toplumsal önyargılar ve en az önyargılar kadar bilgisizlikten kaynaklanan korkular mevcut. Fakat hukuk ve kamu politikaları bu önyargıların ve korkuların esiri olmamalı. Aksine hukuk ve kamu politikaları bunları toplumsal barışa katkıda bulunacak biçimde dönüştürmenin aracı olabilirler. Bu nedenle LGBT’lerin bugün yaşadıkları sorunların en önemli kaynaklarından birinin Türkiye’de hukukun insanlık varoluşunun önemli bir bileşeni olan cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğini görmemesi ve kamu politikalarının LGBT’leri hesaba katmaması olduğunu düşünüyorum. LGBT haklarına ilişkin bir gösteriye katılma oranı % 41 oranında çıkmış. Bir yandan anketinizin LGBT alanında herhangi bir şekilde ilgi duymuş olması gerekiyor ki anketinize ulaşım sağlasın. Yani aslında ankete ulaşım sağlayamayan çok büyük bir kitle de var. LGBT'lerin kendi hak çalışmalarına katılımlarındaki düşüklüğü nasıl yorumlarsınız? Yılmaz: Aslında tam tersi. Bugüne kadar LGBT’lere ilişkin araştırmaların çok büyük bir çoğunluğu doğrudan İstanbul, Ankara ve İzmir’deki LGBT dernekleriyle ilişkili kişilerle yapıldı. Dolayısıyla bu ankete katılanların yarısından fazlasının herhangi bir LGBT yürüyüşüne katılmamış olması, anketin LGBT dernek, oluşum ve öğrenci topluluklarıyla ilişkilenmemiş geniş bir LGBT topluluğuna ulaştığını gösteriyor. Bu açıdan biz aynı veriyi anketin daha önce ulaşılmamış bir kitleye ulaştığını ve bize yeni bir bilgi verdiğini göstermek için kullanıyoruz. Gabile (Türkiye menşeili online arkadaşlık sitesi) ekibine özellikle teşekkür etmek isterim. Onların desteği olmasaydı anketin ulaştığı kitle çok daha kısıtlı kalırdı. LGBT’lerin hak çalışmalarına katılımlarında bir düşüklük mü var? Bundan pek emin değilim. Toplumun hangi kesimine göre? Hangi tür siyasi katılımda? Bana sorarsanız LGBT’ler açılmaları ve açılmalarıyla ilişkili olası olumsuz sonuçlar hesaba katıldığında ve LGBT hareketinin ulaştığı görünürlük düzeyi hesaba katıldığında Türkiye’de hayli cesur bir topluluk. Bugün yirmi civarı kentte aşağıdan yukarıya örgütlenmiş dernek, oluşum veya üniversite öğrenci topluluğu var. İstanbul LGBT Onur Yürüyüşü ülkenin en geniş katılımlı toplumsal gösterilerinden biri. Fakat daha fazla LGBT’nin hak mücadelesine girmesi LGBT haklarının tanınmasında etkili olur mu derseniz? Tabi ki derim. Bunun için neler yapılabilir? Bunu ayrıca düşünmek lazım. Ayrımcılığa uğradığında şikayet eden kişi oranı % 10, bu hukuksal yollara dair bir güvensizlik olduğunu gösteriyor. Bir yandan da haklı bir güvensizlik, çünkü şikayette bulunanların sadece % 16'sı olumlu sonuç aldığını belirtiyor. Hukuksal alanında LGBT'lerin çok kötü bir durumda olduğunu gösteren bir tablo bu. Siz nasıl yorumlarsınız? Yılmaz: Tespitinize aynen katılıyorum. Başka ülkelerde de homofobi, transfobi ve bifobi var. Farklı düzeylerde de olsa var. Fakat sorun Türkiye’de birinin başına cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği nedeniyle bir ayrımcılık geldiğinde, araştırmanın sonuçlarından da görüyoruz ki, hukuk bu kişiyi korumuyor ve ayrımcılık yapanı cezalandırmıyor. Yani ayrımcılık cezasız kalıyor. Aslında Türkiye’de hukuk ve adalet sistemine güven toplumun genelinde de hayli düşük oranlarda seyrediyor biliyorsunuz. LGBT’ler söz konusu olunca durum daha da kötü görünüyor. Buradan LGBT hakları avukatlarının başarılarının olmadığı ya da LGBT’lerin hukuku zorlamasının anlamı olmadığı sonucu çıkmasın. Hukuk önemli bir mücadele alanı. LGBT hakları avukatları da onların cesur müvekkilleri de tarihi başarılar elde ediyorlar. Fakat resmin bütününe baktığımızda LGBT’lerin önemli bir bölümünün hukuk ve adalet sistemine güvenmediklerini görüyoruz. Aslında ilginçtir, bu güveni LGBT dernekleri ve avukatları oluşturmaya çalışıyor. Ayrımcılığa maruz kalan kişileri dernekler ve avukatlar hukuki mücadeleye ikna etmeye uğraşıyor. Trans bireylerin de % 48'i cinsiyet geçiş sürecine girmek istemediğini belirtmiş. Geçiş sürecine girenlerin de çok büyük maddi yükün altına girdiğini görüyoruz. Bu alanda ne gibi düzenlemeler yapılabilir? Yılmaz: Anketin sonuçlarına göre ankete katılan trans bireylerin yaklaşık yarısı cinsiyet geçiş sürecine girmek istemediğini belirtti, evet. Bunun nedenlerini de ayrıca araştırmak lazım. Birincisi, sizin de ifade ettiğiniz gibi cinsiyet geçişi tercih edebilecek gücü olsa bu sürece girmek isteyen, ancak cinsiyet geçiş sürecinin maddi ve psikolojik külfetini üstlenemeyeceğini düşünen kişiler olabilir. İkincisi ise, cinsiyet geçiş gereksinimi duymayan kişiler olabilir. Bu kişiler bedeni ve görünüşü ile herhangi bir değişikliğe ihtiyaç duymuyordur ve kendisini trans olarak tanımlıyordur. Trans eşitliğini gözeten siyasi ve hukuki yaklaşım bu kararı yani kişinin kendi cinsiyet kimliğini tanımlama kararını tümüyle kişinin kendisine bırakmalıdır. Her iki olanak da sağlanmalıdır. Arjantin’de tanındığı gibi yalnızca beyana dayalı olarak nüfustaki cinsiyet kaydının değiştirilmesinin önünün açılması gerekir. Cinsiyet geçiş sürecine girmek isteyenlere yönelik ise tüm sürecin kamusal sağlık sigortası kapsamında olması ve aynı zamanda ilgili hizmetlerin kaliteli bir şekilde verilmesi gerekir. Bizde süreç kamu sağlık sigortası kapsamında, ancak hizmetler ya sunulmuyor ya da kalitesi ile ilgili ciddi sıkıntılar var. Araştırmanın sonuçlarında da görülebileceği üzere bu nedenle cinsiyet geçiş sürecine giren trans bireyler ciddi bir maddi yükün altına da girmek durumunda kalıyorlar. Geçiş süreçleri ile ilgili sorunların tümüne burada değinmek mümkün değil tabi, ilgilenen okuyucuların Trans Danışma Merkezi’nin (T-DER) çalışmalarına göz atmasını öneririm. Katılımcıların % 56'sı açık olarak güven içinde sosyalleşebilecekleri bir alan bulunmadığını belirtmiş. Bu sonuç sizce neler doğuruyor? Belli alanlarda gettolaşma mı doğuruyor, yoksa LGBT'ler açılamıyor mu? Göçmen: LGBT’lerin açılmasının kolay olmadığı araştırmanın farklı alanlarındaki sonuçlardan anlaşılıyor. Ne eğitim hayatında, ne is hayatında açılmak kolay değil. 18 yaşından önceki eğitim hayatında cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği dolayısıyla olumsuz yorum/tepki aldığını belirtenlerin oranı yüzde 67,4 (1312 kişi). İşyerinde cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği ile ilgili açık olmayanların oranı yüzde 78,3 (1.555 kişi). İşyerindeki çalışma arkadaşlarından birinin cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği dolayısıyla olumsuz yorum/tepki aldığını duyan ya da görenlerin oranı yüzde 55,7 (914 kişi). Ayrımcılık rakamlarına bakıldığında açılmanın neden kolay olmadığı net olarak ortaya çıkıyor. Bu verilere bakarsak, evet, LGBT bireyler hayatın bir çok alanında ve hayatlarında değdikleri birçok insana açılamıyor. LGBT bireylerin yarısından fazlasının kısa sürede ulaşabileceği bir sosyalleşme alanı bulunmaması ise dikkat çekici bir diğer sonuç. Mecburi gettolaşma da önemli sonuçlardan biri. Bazı büyükşehirlerde LGBT bireylerin daha rahat olarak barınabildikleri ve sosyal hayata katılabildikleri bazı semtler var ve bu semtler ne yazık ki genellikle şehrin daha pahalı olan bölgelerinde. Bu durum LGBT bireylerin sosyalleşme alanlarına ulaşmak için daha fazla zamana ve maddi imkana ihtiyaçları olması sonucunu da doğuruyor.   Yılmaz: Katılımcıların yarısından fazlası ulaşılabilir mesafede açık kimlikleriyle güvende hissedebilecekleri bir mekan olmadığını söylüyorlar. Bu üzerinde çok düşünülmesi gereken bir mesele. Ben bu kişilerin büyük oranda internete hapsolduklarını düşünüyorum. İnternetin özgürleştirici gücünü yadsımıyorum. Türkiye’de internet üzerine uygulanan sansür de tabi böylece LGBT’lerin önemli bir bölümü için çok kısıtlayıcı sonuçlar doğuruyor. Fakat internet bir yere kadar özgürleştirebilir ve güçlendirebilir. Bunu da göz ardı etmemek lazım. Türkiye’nin her yerinde LGBT’ler için güvenli alanlar yaratmak iyi bir fikir gibi geliyor bana. Memlekette keşke kamunun gençlik merkezleri bu tür işlevler üstlenebilse. Gençler ayrımcılığın kurumsal olarak yasaklandığı bir ortamda bir arada güvende toplumsallaşabilseler. Şimdilik bu pek mümkün görünmüyor ne yazık ki. Fakat LGBT haklarına sahip çıkan tüm kurum ve kuruluşların bu tür gençlik merkezi tipi ya da çay/kahve içilecek bir oda gibi güvenli alanlar oluşturmak için çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu güvenli alanlar LGBT’lere has olmak durumunda değil. Güvende sosyalleşebilecek alanlar bulamayan herkesin (mesele bir çok küçük şehirde genç kadınlar) orada rahat edebilmesi hedeflenebilir.   Anketinizin önemli bir başlığı da sağlık alanında. Katılımcıların yarısı cinsel sağlık hizmetlerine nasıl ulaşabileceğini bilmiyor. Ayrıca katılımcıların % 50'den fazlası ruh sağlığı hizmetine ihtiyacı olduğunu ancak pahalı olması, açık olma korkusu gibi çeşitli sebeplerden ruh sağlığı hizmeti alamadığını belirtmiş. % 43 oranında hayatında bir kez intiharı düşünenleri de görüyoruz. Bu alanda çok büyük bir eksiklik olduğunu gösteriyor. Siz nasıl yorumlarsınız bu oranları?  Göçmen: Ne yazık ki ruh sağlığı hizmetleri ülkemizde psikiyatri hizmetlerinden ibaret. Terapiler ise ücretsiz olarak devlet tarafından karşılanmamakta. Desteğe ihtiyacı olanların oranının oldukça yüksek olması ve bu desteği maddi imkansızlıklar dolayısıyla bu desteği alamadıklarını göz önünde bulundurduğumuzda bu alandaki ihtiyacın boyutu ortada. Bunlara bir de intihar etmeyi düşünenlerin oranı eklendiğinde bu alanda devlet desteğinin çok acil bir ihtiyaç olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Yılmaz: Cinsel sağlık hizmetlerine nasıl ulaşılacağını bilmeyenler ankete katılanların yarısı. Neden bilmiyor olabilirler? Çünkü bizde cinsel sağlık hizmetleri yalnızca üreme sağlığına endekslenmiş biçimde. Yalnızca LGBT’ler değil, evli olmayan kimsenin cinsel sağlık hizmetleri ile ilişkilendirilmediğini, bu hizmetlerin hedef grubu olarak konumlandırılmadığını görüyoruz. Cinselliğin evlilik içinde gerçekleşmesini arzulayabilirsiniz, sizce doğru olan bu olabilir, böyle bir yaklaşımınız olabilir. Fakat bütün topluma yönelik hizmet planlarken, cinselliğin tam da sizin istediğiniz gibi evlilik kurumu içinde gerçekleştiğini varsayamazsınız. Cinselliğin üremeden ibaret olduğunu varsayamazsınız. Bu her şeyden önce gerçekçi olmaz. Özellikle önleyici ve koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında bu tür hatalı varsayımlar ciddi halk sağlığı sorunlarını beraberinde getirebilir. Ruh sağlığı meselesinde ise İpek’le tamamen hemfikirim. LGBT intiharları giderek daha görünür oluyor. Nefret cinayetleri kadar önemli bir mesele bu intiharlar. Genç insanlar sadece cinsel yönelimleri heteroseksüel değil diye, cinsiyet kimlikleri onlara atfedilen cinsiyet ile aynı değil diye hayatlarına son veriyorlar. Susacak mıyız? Ruh sağlığı uzmanları susacaklar mı? Ruh sağlığı alanında bir de büyük sorunumuz var. Ülkemizde ruh sağlığı uzmanları arasında dünyadaki tüm ruh sağlığı otoritelerinin aksine halen eşcinselliği, biseksüelliği ve transseksüelliği hastalık olarak gören ve tedavi uyguladığını iddia edenler var. Ruh sağlığı hizmetlerinin ve tüm sağlık hizmetlerinin birinci kuralı hizmet alan kişiye zarar vermemektir. Düzeltilmesi gerekenin LGBT’ler değil, onlara yönelik ayrımcı davranışlar sergileyenler olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Eşitlik için önerilen çözümlerde kamu kurumlarında eğitim, nefret suçları yasasında ve anayasada tanınma, iş yerlerine yönelik düzenlemeler gibi öneriler var. Araştırmaya katılanlar da LGBT örgütleri hukuk, çalışma hayatı, eğitim ve sosyal hayat gibi alanlarda çalışma yapmalı demiş. Siz araştırmayı yapanlar ve SPoD olarak bu maddeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Bundan sonra ne gibi çalışmalar yapacaksınız? Yılmaz: Bu araştırmanın sonuçlarının LGBT aktivistleri tarafından da yakından incelenmesinin faydalı olacağına inanıyorum. Yapacak çok şey var. Her bir alan kendi başına etraflıca düşünülmesi gereken çok sayıda sorun içeriyor. Çözüm odaklı bir yaklaşımdan bakıldığında her bir politika alanını ayrıca ve derinlemesine düşünmek gerektiğini görüyorum. Genel çerçeve ise başka ve bir o kadar önemli bir hikaye anlatıyor. Evet LGBT hareketi bugün genel seçimlerde dahi gündem oluşturabiliyor. Evet savunuculuk çalışmaları çok önemli. Fakat bir diğer yandan, halen açılmaya ilişkin meseleler her gün ülkenin her yerinde devam ediyor. Halen sadece bu araştırmaya katılanların bile yarısından fazlası açık kimlikleriyle sosyalleşecek bir mekan bulamadıklarını belirtiyor. Bu araştırma sonuçlarına baktığımda hareketin kişiden kişiye güçlendirme işlevinin bitmediğini ve bitmemesi gerektiğini görüyorum. Hareketin yüksek siyasetteki hak mücadelesi sürsün elbette, fakat hareket bu süreçte kişisel mücadelelerde yaslanacak bir omuz olmayı da göz ardı etmesin. Her iki mücadelenin birbirini besleyerek devam etmesi önemli diye düşünüyorum.

Araştırma hakkında daha fazla bilgi edinmek için tıklayın.

Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.