Türkiye'de yargı ve çocuk

Türkiye'de yargı ve çocuk

Yazının başlığını epeyce eski bir kitabımın adından ("Batı'da Devlet ve Çocuk") türettim. Söz konusu kitabı 80'li yılların başlarında yayımlamıştım. Aslında çalışmaya uygun gördüğüm ilk başlık "Batı"yı araya sokmayan biçimde -ve bir önceki kitabımın başlığı ile ("Sivil Toplum ve Devlet") ile uyum içinde olsun diye- sadece "Devlet ve Çocuk"tu. Ancak yayıncım ("Alan Yayınevi") Ragıp (Zarakoğlu) –biliyorsunuz o da "masumiyetini" ispat etmesi istenen tutuklulardan birisi bugün- döneme hakim ruhu dikkate alarak "Gel şunun başına "Batı'da"yı ekleyelim de başımıza iş açılmasın!" demişti.

Ama bugünkü yazının başlığında "Türkiye'de" ekinin yer alması gerekiyor, çünkü tutuklu-hükümlü çocuklarla ilgili istatiksel bilgiler gerçekten özel bir duruma işaret ediyor.

Radikal'den Yetvart Danzikyan, geçenlerde (05/03/2012) yayımladığı "Çocuklarını yargılayan ülke" başlıklı yazısında birçoğumuzun haberdar olmadığı yararlı bilgiler aktardı. Danzikyan'ın son olarak Pozantı Çocuk Cezaevi'nde yaşananlardan hareketle kaleme aldığı yazısında Adalet Bakanlığı'nın sitesinden naklen aktardığı istatistikler "Türkiye'de Yargı ve Çocuk" konusunun-sorununun birçoğumuzun sandığından çok daha önemli (ve vahim) olduğunu gösteriyordu.

Danzikyan, CMK 250. maddesinden (eskinin DGM davaları) çocuk sanıklar aleyhine açılan davaların 2006'dan başlayarak dökümünü aktarıyor. Şöyle bir tablo var önümüzde:

2005'de 150, 2006'da 474, 2008'de 948, 2009'da 2036 ve nihayet 2010'da (sıkı durun!) 3312 çocuk sanık.

100.000 çocuk arasından sanık sayısı oranı incelenince de sürat müthiş... Bu tablo da şöyle:

2001'de DGM'lik suçlardan sanık çocukların 100.000 çocuk arasındaki oranı 4 iken, 2010'da bu oran 43'e ulaşmış. "10 katlık bir artış var" diyor Danzikyan ve ekliyor: "Tüm suçlara baktığımızda ise 100.000 çocuk arasındaki sanık sayısı oranı 2002'de 977 iken 2010'da 1723 olmuş."

Şu bilgileri de aktarayım: "Bir diğer kategori de çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde verilen mahkumiyet kararları. 2002 yılında 59 çocuk hakkında hapis cezası kararı verilmiş. 2006 yılında 1614 çocuk için hapis cezası kararı veriliyor. 2010 yılında ise bu sayı katlanarak artıyor ve 5950'ye çıkıyor. 10 yılda 59'dan 5950'ye gelmişiz, 100 katlık bir artış."

Demek ki "Türkiye'de Yargı ve Çocuk" sorununu çok daha ciddiyetle ele almak zorundayız, çünkü geride bıraktığımız birkaç yıl içinde kırılan rekorların hayra alamet bir gelişme olmadığı apaçık...

Konuyu biraz daha irdeleyelim.

Önümde geçen yıl İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan'ın cezaevlerindeki çocuk tutukluların sayılarına ilişkin şu değerlendirmesi duruyor: "Türkiye'de ağır bir tutuklama rejimi var. Cezaevlerindeki kişilerin yüzde 50'ye yakını tutuklu. Çocukların da yüzde 90'a yakını tutuklu."

Bildiğiniz gibi, "tutuklu sayısının yüksekliği" sorunu başta Adalet Bakanı olmak üzere hemen herkesin şikayetçi olduğu bir konu. Adalet Bakanlığı'nın tutuklu oranını düşürmek yönünde gayret sarf ettiğini de biliyorsunuz. Bu yönde olumlu gelişmeler de olmuyor değil. Nitekim son olarak Adalet Bakanı, bugün cezaevlerinde bulunan 100 kişiden 28.1'nin tutuklu olduğu bilgisini verdi. Bu oranın karşılaştırmalı olarak birçok Avrupa ülkesinde geçerli olduğunu da belirtti.

Ancak tutuklu- hükümlü tutuklu ve hükümlü sayılarına ilişkin kamuoyuna açıklanan son sayısal veriler incelenince yetişkinlere kıyasla çocuk tutukluların oranının yine orantısız-yüksek olduğu gözleniyor. Bugün cezaevlerinde bulunan 37 bin 647 tutuklunun 1903'ü çocuk. Sayıları 18.609'a ulaşan hükmen tutukluların ise 187'si çocuk. Buna karşılık 75361 hükümlünün ise 209'u çocuk. Bu sayısal veriler bize oransal olarak "ağır tutuklama rejimi"nin başta gelen mağdurlarının hâlâ çocuk tutuklular olduğunu göstermiyor mu? (33 bine yakın yetişkin erkek tutukluya karşılık 2 bine yakın çocuk tutuklu bulunurken, 73 bine yakın yetişkin erkek hükümlüye karşılık 209 hükümlü çocuk.)

"Türkiye'de Yargı ve Çocuk" bahsini, Welat Ay'ın Radikal iki'nin son sayısında yayımlanan "Oyunbozan bir oyun" başlıklı gerçekten çok güzel yazısından bir iki satır alıntıyla (şimdilik) kapatayım:

Bu genç yazarımız "taş atan çocuklar"ı anlatıyor bize. Bu çocuklar niçin ve kime taş atmaktadır?

"Çocuklar bu taşı, devletin şiddetten başka bir dilinin ve duygusunun olmamışlığına ve devleti başka şekilde tanımanın imkânsızlığına atıyor. Diğer tarafta devlet, her ne yaparsa yapsın 'sevilmesi' gereken bir ebeveyn gibi hüküm sürmeye devam ediyor. Yüzleşmeyen, kendi tarihine bakmayan, arınmayan ama her durumda sevilecek kutsal ve şefkatli devlet!"