Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, ABD ve Türkiye arasında krize neden olan papaz Andrew Brunson sorunuyla ilgili olarak, iki ülke arasındaki sorunların diplomasi ile çözülmesi gerektiğinin altını çizdi. Zeyrek, sorunların slogan ve mottolar yerine diyolog ve çözüm formülleri geliştirilmesi gerektiğini belirtti. "ABD’nin Türk vatandaşlarına yönelik yargılamalardaki tavrı ile Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinden esirgediği adli destek çok önemli bir sorun" diyen Zeyrek, "Türkiye’deki Amerikalılarla ilgili yargılama süreçlerinin 'misilleme' gibi algılanması daha da büyük bir sorun" ifadelerini kullandı.
Deniz Zeyrek'in "ABD’nin Brunson mottosu: ‘Geride adam bırakma" (4 Ağustos 2018) başlıklı yazısı şöyle:
ABD ile krizin en önemli iki kaynağından birinin Donald Trump-Mike Pence ikilisinin popülist siyasi kaygıları olduğunu dün yazmıştım. Bugün o bölümü biraz daha açmak niyetindeyim.
Politik psikanalist değilim ama liderlerin ruh durumlarının ülkelerin siyasi kararlarına nasıl yansıdığını gözlemleyebilecek kadar diplomasi gazeteciliği yaptım. Sadece ABD yönetimlerini inceleseniz, baba ve oğul Bush’ların ya da Obama ile Clinton’ın karakterleriyle başkanlık dönemlerinde ABD’nin izlediği politikalara baksanız, ne demek istediğimi kolaylıkla anlarsınız.
Amerikan devletinin omurgasını oluşturan ve “establishment” denen kurulu yapı, ana rotasından çıkmasa da başkanların ve yönetimlerin eğilimlerine göre esneyebiliyor. Başkanların ve değişen yönetimlerin Amerikan politikalarına etkisini, devasa bir uçak gemisinin hedefinde değil ama rotasında yapılan değişikliklere benzetebiliriz.
Şu anda kurulu yapının bütün direncine rağmen Trump ve Pence ikilisi, “ABD değerler sisteminin” ya da örnek verdiğim o uçak gemisinin hedefinin sorgulanmasına neden olan değişikliklere imza atıyorlar ya da atmaya yelteniyorlar. O nedenle onların döneminde ABD’nin klasik kurulu yapısına bakıp atacağı adımlar konusunda standart öngörülerde bulunmak zorlaşıyor.
“ABD bir papaz için en yakın müttefikini nasıl İran’ın yanına iter” sorusuna yanıt ararken de bu bakış açısıyla hareket etmemiz gerekiyor.
Bakın, babası Kore gazisi olan Pence, Kore savaşında ölen ABD askerlerinden 55’inin kalıntılarının iade edilmesi konusunda Amerika’da yayın yapan Fox TV’ye verdiği söyleşide neler diyor:
“Babam bir savaş gazisi. Orada bir söz verilir, ‘Geride adam bırakma’ diye. Büyük ulusların yaptığı şeydir bu. Bugün Amerikan halkı, hatta dünya, ABD’nin ‘Aradan 70 yıl geçse de bu sözü tutacağız’ dediğini gördü.”
Pence’in gözünde uzak coğrafyalarda görev yapan bir Amerikan askeri ile misyoner bir papaz arasında çok büyük bir fark olmadığını gözlemlemek zor değil. Papaz Brunson için de “Geride adam bırakma” mottosuyla hareket eden Pence’in bu düşünceyi, seçim sloganı “Yeniden büyük Amerika” olan Trump’a kabul ettirdiği de açık.
Türkiye’de de “Büyük Türkiye” sloganının ve milliyetçiliğin zirvede olduğu bir dönemden geçiyoruz. O nedenle Pence ve Trump’ın tehditlerinin Ankara’da misliyle karşılık bulduğuna tanıklık ediyoruz ve bundan sonra da edeceğiz gibi.
Ancak bu sloganlar ve mottolar, iç politikada çok işe yarasa da taraflar geri adım atmayacağından diplomaside krizlerin yükselmesine neden olur.
Oysa iki ülke arasında bir sorun varsa diplomasi ile çözülür ve diplomaside de mottolar ya da sloganların yerini diyalog ve çözüm formülleri alır.
İki ülkenin bu konuda ortak bir yol bulması zor değil. Yeter ki iki ülkenin adalet sistemleri üzerlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirsin. Örneğin, ABD’nin Türk vatandaşlarına yönelik yargılamalardaki tavrı ile Türkiye’nin FETÖ ile mücadelesinden esirgediği adli destek çok önemli bir sorun. Türkiye’deki Amerikalılarla ilgili yargılama süreçlerinin “misilleme” gibi algılanması daha da büyük bir sorun.
Yargı sistemimiz ABD’nin tavrına bakmaksızın, papaz Brunson konusunda hem Türk milletini hem Amerikan toplumunu ikna edici, somut delillere dayanan, vicdanları rahatlatan evrensel hukuka uygun bir karar verdiğinde misilleme arayışında olmadığı anlaşılacak ve diplomatik sorun da kökünden çözülecektir.