Türkiye'nin 22 yıllık reyting öyküsü: İlk BBB notu 1990 yılında geldi...

 

Mahfi Eğilmez

 

Türkiye ilk reytingi notunu 1990 yılında aldı. Türkiye'yi kredibilite açısından değerlendirme ve dolayısıyla reytinge tabi tutma isteği 1989 yılı sonlarında S&P ve Moodys’den geldi. O tarihlerde Türkiye özellikle Japon piyasasına “private placement” adı altında tahvil ihraçları yapıyordu. Borçlanma miktarı artınca reyting kuruluşları müşterilerinin isteği ile Türkiye’yi derecelendirmeye tabi tutmak istediler ve Türkiye’nin reyting serüveni böylece başlamış oldu.

1990 yılı yaz aylarında çalışmalarını tamamlayan S&P ve Moody’s Türkiye’nin kredi notunu BBB ve Baa olarak belirlediler. Onlarla birlikte yola çıkan Japanese Credit Rating Agency (JCR) da notu BBB olarak saptadı. Türkiye, yatırım eşiği denilen bu notla ABD’deki Yankee Bond piyasasında yüksek miktarda fon yöneten emekli sandıklarının kaynaklarına ulaşabilecekti. Emekli sandıklarının bir tahvile para yatırabilmesi için mevzuatları gereğince o tahvilin en az BBB notuna sahip olması gerekiyor. Yatırım eşiği ya da yatırım yapılabilirlik sözü de buradan kaynaklanıyor. Buna karşılık mevzuatında böyle bir kısıtlama olmayan kurumlar açısından her tahvil, riskine ve getirisine göre yatırım yapılabilir değerdedir.

Önce Körfez krizi ardından Körfez savaşı çıkınca Türkiye bu notu kullanarak Yankee Bond piyasasına giremedi ve dolayısıyla alınan BBB düzeyindeki notun ilan edilmesi de ertelendi. Çünkü ilk kez reyting alan bir ülkenin reytinginin açıklanması ancak bir ihraç işlemiyle birlikte yapılabiliyor. Türkiye BBB notuyla ilk kez 1992 yılında Yankee Bond piyasasına 200 milyon dolarlık tahvil ihraç etti ve 1990 yılında aldığı BBB notu da o zaman açıklanmış oldu.  

 

Türkiye BBB notunu 1994 yılında kaybetti

 

1993 yılı sonundan başlayarak, faizi indirerek enflasyonu düşürme teorisi eşliğinde Hazine’nin borçlanma ihaleleri iptal edildi. Bu iptallerin yarattığı karışıklıklar sonucu olarak  reyting kuruluşları Türkiye’nin notunu düşürmeye başladılar. Bu düşüşler karışıklığı en üst düzeye taşıdı ve sonuçta ünlü 1994 ekonomik krizi çıktı. Hükümet 5 Nisan 1994 istikrar önlemlerini almaya ve IMF ile bir program yapmaya mecbur kaldı. Bu süreç ve devamında Türkiye’nin notu BBB’den B’ye kadar geriledi.  

Zaman içinde Türkiye BB notuna yükseldiyse de bir türlü BBB’ye geri dönemedi. Fitch’in kararı sonucu Türkiye 22 yıl önce alıp 18 yıl önce kaybettiği BBB reyting notuna yeniden kavuşmuş oluyor. Türkiye'nin 22 yıl önceki durumuna yeniden dönebilmesi için Fitch'in verdiği BBB notunu öteki reyting kuruluşlarının da vermesi gerekli. 

 

1990 yılı ile bugünkü ekonomik durumun karşılaştırılması

 

1990 yılında Türkiye üç reyting kuruluşundan BBB notu aldığında sahip olduğu makro göstergeleri bugünkülerle karşılaştıralım:

 

 

 

1990

2012

Büyüme

9,4

3,2

Enflasyon

60,4

7,8

Bütçe Açığı

3,3

2,2

Dışticaret Açığı

6,0

11,6

Kamu dış borç yükü

21,7

13,2

İki yılın da birbirine göre üstünlük ve zayıflıkları var. Ama eğer o günkü reyting BBB ise bugünkünün de ondan aşağı olmaması gerekiyor.   

Fitch'in not artışı

 

Fitch Rating Türkiye’nin kredi notunu BB + (durağan)’dan BBB – (durağan) a yükseltti. Bu kararın özüne ilişkin değerlendirmelerin en önemli noktalarını şöyle sıralayabiliriz:

 

(1) Türkiye ekonomisi sürdürülebilir büyüme oranına geri dönüş eğiliminde bulunuyor.

(2) Cari açık daralmaya, enflasyon düşmeye devam ediyor. 

(3) Kamu kesimi borç stoku, bütçe açığının düşüklüğüne paralel olarak geriliyor.

(4) Bankacılık kesimi güçlü yapısını koruyor.

(5) Bunlara karşılık Türkiye’nin dış finansman sorunu reyting açısından en önemli zayıflığı oluşturuyor.    

 

Not artışının Türkiye ekonomisi üzerinde olası etkileri

 

Not artışı Türkiye açısından çok önemli bir gelişme. Ekonomi üzerinde olumlu ve olumsuz birçok etkisi olacak. Bunları sıralamaya çalışayım:

(1)Türkiye'ye fon girişi artacak çünkü uluslararası piyasada likidite bolluğu olduğu ve küresel sistemde risklerin azalmadığı bir ortamda Türkiye'nin riski azalmış oldu. O nedenle Türkiye, özellikle portföy yatırımcısının tercih ettiği ülke konumunu güçlendirecek. Bu da sıcak para girişinin artmasına yol açacak. 

(2) Döviz girişinin artması TL'nin değer kazanmasına yol açacak. Bu gelişme ihracatın düşmesine, ithalatın artmasına yol açabilir. Eğer böyle olursa cari açıkla mücadele önemli oranda güç kaybeder. Yani cari açık yeniden artmaya başlayabilir. (3) TCMB, TL’nin fazla değerlenmesi sorunuyla karşılaşılırsa gecelik fonlama faizinin yüzde 5 olan alt limitini ve/veya haftalık repo faizini (politika faizi) yüzde 5,75’den aşağıya düşürerek bankaların kendisine borç vermesini kısıtlamak ve böylece TL’yi onlarda bırakmak yoluna gidebilir. Bu yolla piyasada TL fazlası yaratılarak TL’nin değer kazanmasının önüne geçebilir. 

(4) İthalat artarsa ithalden alınan vergi gelirleri de artar ve bunun bütçe açığına olumlu etkisi olur.

(5) Türkiye’ye yabancı para girişinin artmasıyla birlikte bankalar TL karşılık oranlarını daha fazla dövizle karşılamaya yönelir ve ellerindeki TL likidite artar. Bunun sonucunda hem mevduat hem de kredi faiz oranları düşer. 

(6) Faiz oranlarının düşmesi mevduat sahibinin tasarruftan tüketime kaymasına yol açabilir. Bunun sonucunda tasarruf oranları daha da düşer ve dış finansmana ihtiyaç daha fazla artar.

(7) Faiz oranlarının düşmesiyle negatif reel faiz ortaya çıkacağı için gayrimenkul yatırımı yeniden çekici hale gelebilir ve gayrimenkul fiyatlarında artış görülebilir.

(8) İMKB'de kar realizasyonları görülse de genel olarak endeksin yönü yukarı doğru olur.

 

Mahfi Eğilmez'in bu yazısı www.mahfiegilmez.com adresinden alınmıştır.