"Türkiye'nin ateşkese uyması beklenmiyor, Suriye'deki manevra alanları iyice daraldı"

"Türkiye'nin ateşkese uyması beklenmiyor, Suriye'deki manevra alanları iyice daraldı"

Evrensel yazarı Hediye Levent, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Afrin'e yönelik gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harkâtı için ABD ve AB ülkeleri dahil dünyadan beklediği desteği almakta zorlandığını ifade etti. Türkiye’nin tezlerinin “yeterince ikna edici olmadığını” ve “ABD başta olmak üzere birçok ülkenin Suriye’deki Kürt silahlı ve sivil oluşumları doğrudan desteklemeseler de yerel aktör olarak” gördüklerini ifade eden Levent, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK)  'insani yardımların yapılabilmesi için 30 günlük ateşkes' kararına uymasını beklemediğini ancak, son gelişmelerle birlikte Türkiye’nin Suriye’deki manevra alanlarının iyice daraldığını kaydetti. Levent, "Bu durumun uzun vadede yeni gelişmelere gebe olduğunu tahmin etmek güç değil" dedi.

Hediye Levent'in, "Suriye'de bir kez daha ateşkes!" başlığıyla ( 1 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Suriye’de bir ateşkes süreci daha gündemde. 7 yıllık çatışmalı dönem boyunca bir bölge veya süre ile sınırlı, bazı ülkelerin desteklediği bazılarının karşı çıktığı, kimi zaman ülkelerin destekledikleri grupların zorlanmaya başladığı dönemlerde nefes aldırma amaçlı onlarca ateşkese şahit olduk. Bu süreçlerin çok azı amacına uygun şekilde sonuçlandı.

BMGK’de oylanan son ateşkes ise üye ülkelerin kendi aralarında sert suçlamalara girişmeden neredeyse ittifak halinde onaylamaları açısından önemli. Ateşkesin nasıl uygulanacağı gibi hayati detaylar henüz belli olmasa da Suriye sahasındaki mevcut durum ateşkesin uygulanabilme ihtimalini oldukça düşürüyor.

Ateşkes ile ilgili iki bölge öne çıkıyor; biri Şam kırsalı yani Guta, diğeri ise Türkiye’nin askeri operasyonunu sürdürdüğü Afrin…

Önce Guta’ya bakalım; 

- Türkiye ve dünya medyasında yer alan haberlerde ve resmi söylemlerde vurgulandığı gibi Guta denilen bölge tek bir kasaba veya kent değil, oldukça geniş bir arazi. Ayrıca bu bölgedeki silahlı gruplar her ne kadar “ÖSO veya muhalifler” olarak adlandırılsa da bölgede Nusra Cephesi’nden IŞİD’e ve Suudi Arabistan destekli İslam Ordusu’na kadar çok sayıda grup var. 

- Ateşkesin Nusra Cephesi, IŞİD ve bazı radikal yapıları kapsamadığı belirtiliyor ancak bizzat ateşkesi hep birlikte oylayan ülkeler arasında “hangi grup terörist, hangisi muhalif” sorusu konusunda uzlaşılmış değil. Hangi ateşkes öncesi olduğunu hatırlamıyorum artık ancak bir ara taraf ülkelerin uzlaşabileceği bir terörist-ılımlı gruplar listesi hazırlama girişiminde bulunulmuştu ve listeyi hazırlama görevi de Ürdün’e verilmişti. Bir ülkenin “demokrasi için mücadele ettiğini” savunduğu bir gruba diğer ülkenin “terörist” dediği şartlarda vekalet savaşını bitirebilecek böylesi bir listenin hazırlanması elbette mümkün olmadı.

- Nusra ve IŞİD gibi gruplar taraflar nezdinde terörist ancak, mesela, Şam banliyölerini elinde tutan ve zaman zaman Nusra Cephesi ile iş birliği yapan İslam Ordusu (Ceyş-ül İslam) neye göre değerlendirilecek? Terör listesinde olmamasına göre mi, Nusra vb örgütlerle zaman zaman iş birliği yapıyor olmasına göre mi?

- Ateşkese ilişkin en önemli nokta da şu; çok sayıda grubun olduğu sahada terör listesinde olmayan ancak bu tip radikal yapılara yakın duran oluşumlar dahil silahlı grupları kim ikna edecek? Terör listesinde olmayan ve “muhalif” sayılan herhangi bir silahlı grubun ateşkese uymaması dikkate alınacak mı veya ateşkese uymasını kim garanti edecek?

- Ateşkes konusu konuşulmaya başlandığından beri, Guta’ya yönelik Suriye ordusunun operasyonlarının “sivillere yönelik operasyon” yapılıyormuş gibi aktarılması dikkat çekici. Guta ve çevresinde silahları ile geçiş törenleri yapan, eğitim kamplarının görüntülerini Youtube’da yayınlayan silahlı gruplarla siviller birlikte bulunuyor. Diğer taraftan Guta’dan Şam içine günlük roket-havan topu, keskin nişancı ateşleri vb saldırılar yıllardır devam ediyor. Hedef gözetmeden yapılan bu saldırılar okula da denk gelebiliyor, hastaneye de, karakola da… Şimdiye kadar 10 bine yakın sivilin hayatını kaybettiği belirtiliyor ki bu sayıya sakat kalanları da eklemek gerek. Guta adlı geniş bölgede 500 bin civarında nüfus olduğu tahmin ediliyor. Sivillerin bir kısmı silahlı gruplara mensup kişilerin aileleri, bir kısmı bu grupların destekçileri, bir kısmı da bu yıllara yayılan savaş döneminde oradan oraya göç etmek yerine evinde kalmayı tercih edenler. Kaldı ki, Suriye ordusunun Şam banliyöleri Harasta ve Duma’dan itibaren Guta’ya yönelik kuşatması yeni değil. Daha önce İslam Ordusu gibi birkaç grupla uzlaşma girişimleri olmuş, en son IŞİD karşıtı mücadeleye bu grupların katılması halinde siyasi sürece dahil edilebilecekleri söylenmişti. Ateşkes tam anlamıyla uygulanamasa da Suriye ordusu ile bazı gruplar arasında yeni uzlaşma süreçlerini gündeme getirebilir gibi görünüyor.

- Guta’ya yönelik hava saldırılarında veya Guta’dan Şam’a rastgele saldırılarda fark etmez; en çok da siviller ölür. Ne yazık ki, savaş hezeyanları ölümleri insani hissiyatlarla değerlendirmekten çıkarıp ceset sayısı yarıştırmaya dönüştürür hızla. Ve yine ne yazık ki siyasi dengeler, ülkelerin çıkar hesapları vs bir tarafa “savaşın bir tarafı olmak zorunda hisseden ve ceset sayısı üzerinden kendince duruşunu kutsallaştıran” gönüllü sivillerin sayısı azımsanmayacak kadar çok.

Velhasıl Suriye’de yeni ateşkes süreci heyecan dalgası yaratmış olsa da gerek sahadaki grupların ve gerekse gri alanların çokluğu, taraf ülkelerin silahlı gruplara bakışları konusunda uzlaşma olmaması gibi sebeplerle uygulanması pek kolay görünmüyor.

Ateşkes süreci Türkiye tarafından terör suçlaması ile hakkında kırmızı bülten çıkarılan ve Prag’da gözaltına alınan Salih Müslim’in serbest bırakılması gibi gelişmelerle birlikte Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir sürecin ön sinyalleri olabilir.

Ateşkesin Afrin’i de kapsadığına dair gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki bazı isimlerden ve gerekse ABD ve Fransa’dan yapılan açıklamalar dikkat çekici. 

Salih Müslim’in serbest bırakılması kararı ile birlikte değerlendirildiğinde Türkiye’nin Afrin operasyonu için ABD ve AB ülkeleri dahil dünyadan beklediği desteği almakta zorlandığı anlaşılıyor. Bu durum Türkiye’nin tezlerinin “yeterince ikna edici olmadığını” ve “ABD başta olmak üzere birçok ülkenin Suriye’deki Kürt silahlı ve sivil oluşumları doğrudan desteklemeseler de yerel aktör olarak” gördüklerini gösteriyor. 

Türkiye’nin mevcut operasyonlarını durdurması ve ateşkese uyması beklenmiyor elbette ancak son gelişmelerle birlikte Türkiye’nin Suriye’deki manevra alanlarının iyice daraldığını ve bu durumun uzun vadede yeni gelişmelere gebe olduğunu tahmin etmek güç değil.