3.çeyrekte gelişmekte olan ülkelerin gündemine büyüme sorunu ve Fed’in faiz artırıp artırmayacağına ilişkin endişeler damgasını vurdu. Dünya ekonomisinin son 7 yıldır başetmeye çalıştığı durgunluktan gelişmekte olan ülkeler de nasibini aldı.
Merkez bankalarına havale edilen dünya ekonomisini kurtarma görevi, uygulanan genişlemeci politikalar sürdürülebilir büyüme ve gerçek anlamda bir refah artışı yaratamadı. Dünya ekonomisi halen büyüyememe sorunuyla mücadele ediyor.
Bu çerçevede gelişmekte olan ülkeler 3.çeyreği nasıl geçirdi sırayla bakalım.
Önce dünya ekonomisinin motoru olan Çin. 2.çeyrekte doygunluk noktasına hızla ulaşan Şangay Borsası büyümede öncü göstergelerin beklenenden kötü gelmesiyle düşmeye başladı.
Kredi genişlemesi, gayrimenkul ve yatırım arz fazlasının kaygı verici boyutlara ulaşmış olması borsadaki satış dalgasını hızlandırarak, tüm dikkatlerin Çin üzerine yoğunlaşmasına yol açtı. Hükümetin aldığı sıra dışı ve radikal önlemlere rağmen Şanghay Borsasında satışlar devam etti ve halka açık şirketlerin piyasa değerindeki gerileme 3 trilyon dolara ulaştı.
Diğer yandan Çin Merkez Bankası ihracatın gerilemesi ve düşen iç talep nedeniyle yüzde 7,2’lik büyüme hedefini yakalayamama ihtimali üzerine piyasaları şaşkına çeviren bir adım attı ve yuanı devalüe etti. Yuan bu kararın ardınadn 3 kez sert düşüş yaşadı. Böylece dolar/yuan paritesi 6,401 seviyesine çıktı.
Devalüasyon kararı sonrasında Asya borsalarında satışlar hızlandı ve küresel düzeyde bir satış dalgasına dönüştü. Yeni bir Kara Pazartesi günüyle zirveye ulaşan satış dalgasıyla küresel borsalarda hisse senetleri 5 trilyon dolara yakın değer kaybetti.
Çin devlet başkanı Xi Jingping’in ABD ziyareti sırasında yuanı bir daha devaüle etmeyeceklerini taahhüt etmesiyle Çin korkusu biraz olsun hafiflese de son gelen veriler Çin ekonomisindeki soğumanın küresel ekonomi bakımından halen çok büyük bir risk olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Citigroup’a göre dünyanın Çin kaynaklı bir küresel resesyona girme riski halen yüzde 55 seviyesinde.
3. çeyreği sancılı geçiren bir başka gelişen ülke ekonomisi de Rusya. Düşen petrol fiyatları, bütçe gelirlerinin yarısını petrol ve gaz satışından elde eden Rus ekonomisine zor zamanlar yaşattı.
Ukrayna krizi nedeniyle ABD ve AB’nin sert yaptırımlarına da maruz kalan Rus ekonomisinden hızlı sermaye çıkışları rublede tarihi değer kayıplarına yol açtı.
Sermaye çıkışlarını ve rubledeki değer kayıplarını önlemek üzere faiz oranlarını yüzde 11’e kadar çıkaran Rusya Merkez Bankası’nın çabaları da sonuç vermedi.
Ukrayna krizi, ABD ve AB yaptırımları, petrol fiyatlarındaki düşüş, İran’ın petrol piyasasına girecek olması, Çin ve diğer Asya piyasalarında yaşanan daralma nedeniyle Rusya ekonomisinin bu yıl yüzde 4 küçülmesi bekleniyor.
Brezilya da ekonomisi resesyonla mücadele eden bir başka gelişmekte olan ülke. Doğal kaynak zengini olan Brezilya, emtia fiyatlarındaki düşüş ve devletin sahip olduğu petrol şirketi Petrobras’ın yolsuzluk skandalından olumsuz etkilendi.
Çin ekonomisinin yavaşlaması nedeniyle tasarruf açığı hızla artan Brezilya sıkı mali disiplin uygulamak zorunda kaldı. Ülkeye doğrudan sermaye yatırımları 2011 yılındaki zirvesine göre çok ciddi oranlarda düşüş gösterdi. 2011’de 50 milyar dolar doğrudan yatırım çelen Brezilya 2014’te sadece 18 milyar dolarda kaldı. çekebildi. Eylül’de hükümet ekonominin resmen resesyonda olduğunu açıkladı.
Uluslararası derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s da ülkenin kredi notunu çöp seviyeye düşürdü. Hükümet 17 milyar dolarlık bir kemer sıkma paketi açıkladı. Geçen yıl sadece yüzde 0.1 büyüyen Brezilya ekonomisinin bu yıl yüzde 1,49 daralması bekleniyor.
Dünyanın en fazla döviz rezervine sahip ülkeleri arasında yer alan Hindistan ise , küresel büyümenin yıldız ekonomisi olarak parlıyor. BRICS ülkelerinden Çin ekonomisi yavaşlıyor, Brezilya yolsuzluk skandallarıyla boğuşuyor ve düşen emtia fiyatlarının baskısını hissediyor. Rusya düşen petrol fiyatları yüzünden önemli bir gelir kaybına uğradı ve Batı’nın yaptırımlarının da etkisiyle köşeye sıkıştı. Hindistan’da ise büyüme Çin’in hızına ulaştı, ülkenin borsası yükseliyor, parasındaki düşüş hızı yavaşladı.
Eylül 2013’te görevi devralmasından bu yana MB Başkanı Rajan, rupinin rekor düşük seviyelerden toparlanmasını ve Asya’nın en hızlı tüketici enflasyonunun yavaşlamasını sağlayarak yatırımcıların güvenini kazandı. Ülkemizdeki faiz indirim tartışmaları Hindistan’da da yaşanıyor. Hükümet ekonomik aktivitenin canlanması için faiz indirimi isterken Rajan yönetimi bu baskılara direniyor.
Hindistan ekonomisindeki büyüme, uzun süredir yavaş kalmıştı, ama son aylarda ortalama yüzde 7’lerle büyüyen Çin’i yakaladı. Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre Hindistan 2016 yılında en hızlı büyüyen başlıca gelişen ekonomi olacak. IMF, Hindistan’ın bu yıl yüzde 6.3, gelecek yıl ise yüzde 6.5 büyümesini bekliyor.
2015 dâhil son 4 yıldır ortalama yüzde 3 büyüyen Türkiye ekonomisinde yılın 3. çeyreğinde de değişen bir şey olmadı. 7 Haziran seçimleri sonrasında bir koalisyon hükümetinin kurulamaması, ülkenin tekrar genel seçimlere gidecek olması, artan politik risk, Fed’in faiz artırtıp artırmayacağı, terör olaylarıyla artan güvenlik endişeleri ve jeopolitik riskler 3. çeyrekte de piyasalarda oynaklığa neden oldu. Türkiye 5 yıllık CDS’leri 324 ile 2012 seviyelerine yükseldi. 2 yıllık gösterge tahvil faizi yüzde 11.60’ların üzerine çıkarak 2009 Temmuz seviyelerini görürken Dolar/TL’de tarihi zirveler görüldü. Merkez Bankası, hükümet kanadından gelen faiz indirimi telkinlerine karşı Fed’in faiz artırım kararını bekleme kararı aldı ve politika çerçevesinde sadeleştirme yoluna gitti. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye ekonomisinin 2015 yılında yüzde 3 civarında büyümesi bekleniyor.
Görünen o ki 2015 yılının son çeyreğinde Türkiye dâhil gelişmekte olan ülkelerin tamamında ekonomik performans, iç gelişmelerin yanı sıra Fed’in faiz artırım kararına bağlı olacak.
* Bloomberg TV editörü Canan Özdan'ın bu yazısı businessht.com.tr adresinden alınmıştır