Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde (AKPM) “Türkiye’de demokratik kurumların işleyişi” konulu düzenlenen oturumda çıkan "Türkiye yeniden denetim sürecine alındı" kararıyla ilgili olarak "Böyle bir ülkenin demokratikleşmesi beklenemez. Ama ne yazık ki güçler ayrılığını yeniden kurup güçlendirecek bir Anayasa değişikliği için ortada uygun bir siyasi irade de yok. Onun için Türkiye’nin görünür gelecekte bu denetimin dışına yeniden çıkabilmesi de mümkün görünmüyor" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Ya siyasi sorumlular?" başlığıyla yayımlanan (27 Nisan 2017) yazısı şöyle:
HRANT Dink cinayeti ile ilgili olarak hazırlanan üçüncü iddianame korkunç gerçekleri ortaya koyuyor.
Katil Ogün Samast’ı takip eden jandarma görevlilerinden Yüzbaşı Muharrem Demirkale, cinayetten bir gün önce ve bir gün sonra FETÖ mensubu eski savcı Zekeriya Öz ile 7 kez telefonda konuşmuş. Cinayet sırasında katili takip eden jandarma görevlileri, fiziki takip kameraları ile Samast’ı ve cinayet öncesinde, cinayet sırasında ve sonrasında kaçarken kaydetmişler. Savcı iddianamesinde Dink cinayetinin arkasında ulusalcıların bulunduğu algısının yaratılarak, Ergenekon operasyonlarına zemin oluşturulduğu da anlatılıyor. Dink cinayetinde, Fetullahçı çetenin parmağının olduğu bir sır değildi zaten. Gazeteci Nedim Şener’in 2009’da, cinayetten sadece iki yıl sonra yayınladığı “Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” isimli kitabında, bu izin varlığı ortaya konmuştu. Zaten Nedim Şener’in de Odatv davası aracılığıyla Ergenekon’a bağlanmak istenmesi de bu kitabın yayınlanmasından sonraya denk geliyor. Zamanın hükümeti, o yıllarda bu çete ile “aynı menzile” yürüyordu, o nedenle bizlerin bütün itirazlarına, yazılarımıza rağmen, olayla ilgili sağlıklı bir soruşturma yürütülmesine de engel olmuştu. Olayda parmağı olduğu açıkça belli güvenlik görevlilerinin soruşturulmasına izin verilmemişti. Bu iznin zamanında verilmemiş olması, FETÖ ile ilişkisi olmayan dürüst polislerin bu işi açığa çıkaracakları endişesi miydi? Doğrusunu isterseniz, o vakit o soruşturma yapılmış olsaydı da yine Fetullahçı savcı ve hâkimlerin elinde her şey örtbas edilebilirdi. Çünkü buna uygun bir iklim yaratılmıştı ve bunun da tek sorumlusu ülkeyi düzgün yönetmekle yükümlü olanlardı. Öyle görünüyor ki FETÖ soruşturmaları derinleştikçe karanlıkta kalmış çok şey öğreneceğiz. Suçlular cezasını önünde sonunda buluyor. Bu suçların işlenmesine, örtbas edilmesine göz yuman sorumlular da tarihte hak ettikleri şekilde anılacaklar
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’yi 13 yıl sonra yeniden denetime almasına hükümetten gelen tepkiler, beklediğimiz gibi. Cumhurbaşkanı’nın danışmanlar ordusundan Bülent Gedikli, “AKPM’nin Türkiye’yi tekrar denetime alma kararı hiçbir gerekçesi ve anlamı olmayan siyasi operasyondur! Asıl denetime ihtiyacı olanın AB ülkeleri” dedi. Dışişleri Bakanlığı da kararı “İslamofobi” ve “yabancı düşmanlığı” ile eleştiriyor. Bu tür tepkiler belki iç politikada bir “Avrupa karşıtlığı” yaratmaya ve bunu körüklemeye yarar ama Türkiye’nin düşürüldüğü durumu değiştirmez. Hatta tam tersine, Avrupa ile kamuoyunun önünde kavga etmek, hem Batı’daki ırkçıların işine yarar hem de içeride uğraştığımız terör örgütlerinin dışarıdaki işlerini kolaylaştırır. Bu kararla mücadele edebilmenin tek yolu var: Türkiye’yi yeniden demokratikleşme rayına sokmak! Bunun dışındaki hiçbir şey, bu tabloyu değiştirmez. 1996 yılında denetime alınmıştık, 2004 yılında neden bu denetim kaldırılabildi? Buna yoğunlaşmak gerekir. Türkiye’nin Avrupa’ya ihtiyacı var, aynı şekilde Avrupa da bu coğrafyada demokratik bir Türkiye’ye muhtaç. Türkiye, referandumda kabul edilen Anayasa değişikliği ile güçler ayrılığına veda etti. Güç merkezileşti, yargı ve yasama, yürütmenin kontrolü altına girdi. Böyle bir ülkenin demokratikleşmesi beklenemez. Ama ne yazık ki güçler ayrılığını yeniden kurup güçlendirecek bir Anayasa değişikliği için ortada uygun bir siyasi irade de yok. Onun için Türkiye’nin görünür gelecekte bu denetimin dışına yeniden çıkabilmesi de mümkün görünmüyor.