Türkiye'nin en mutlu kenti Sinop'ta kadın derneği kolları sıvadı; 12 köylü kadın "Kadın Sığınağı" tiyatro oyununu sahneye koydu

Türkiye'nin en mutlu kenti Sinop'ta kadın derneği kolları sıvadı; 12 köylü kadın "Kadın Sığınağı" tiyatro oyununu sahneye koydu

Sinop’un Bektaşağa köyündeki kadın derneği kolları sıvadı, tiyatro oyunu sergiledi. 12 köylü kadının yer aldığı oyunun yönetmeni Mine Batur, "ayvanı olan var, tarlası olan var. Tam ekim zamanı... Biri dahi gıkını çıkarmadan provalara geldi" dedi. Batur, şimdiki amaçlarının sahneledikleri tiyatronun dünyaya açmak olduğunu söyledi.

Cumhuriyet'ten Doğan Ergün'ün izlenim haberi şöyle:

Uçaktan indiğimde bir bahar havası karşılıyor beni Türkiye’nin en mutlu kenti Sinop’ta. Ufak bir dinlenmenin ardından son provayı izlemek, varsa yapılacak işe yardımcı olmak ve oyuna kadar kadınlarla sohbet etmek üzere salona gidiyorum. Sağ yanda Eski Garaj ve Diyojen Heykeli, solda stat, önümüzde Akliman tarafı kalacak şekilde yerleştirilmiş salonda hummalı bir çalışma var. Bektaşağa Köyü Kadın Derneği’nden kadınların sergileyeceği Tuncer Cücenoğlu’nun “Kadın Sığınağı” adlı oyununu izlemek üzere Sinop’tayım.

İçeri girdiğimde yönetmenin “Tempoyu düşürme, o sahnede çok ağır giriyorsun, hızlıca girmen lazım. Orada bir panik havası yaratacaksınız” sözlerini işitiyorum. Oyunculardan biri ise yanıt veriyor: “Hayatta paniği hiç sevmiyorum yönetmen hanım. Bari burada tedirginlik yaratmayalım...” Biraz sonra oyunda geçen bir oyun havasını duyunca hep birlikte oynamaya başlıyorlar.

Önce kimi aksayan yerler prova ediliyor sonra tüm akış alınıyor. Salonda neredeyse hiç çalışamamışlar. Seste sıkıntı var, kulisten giriş çıkış yönleri çalışılıyor. Her türlü sıkıntı el birliğiyle, dayanışmayla çözülüveriyor. Çözülemese de yapacak bir şey yok, gösteri devam etmeli...

Akış alındıktan sonra sahneye atlıyorum ve konuşmaya başlıyoruz. 15 yaşından 75 yaşına kadar kadınlar ve onlara seste, ışıkta, perdede destek olan erkekler... Hepsi heyecanlı, hepsi mutlu, hepsi umutlu...

Star ışığı var

Provada star ışığını fark ettiğim, akşamki oyundan sonra da izleyen 400 kişiden en çok alkışı alanlardan Remziye Gümüş’le konuşuyorum:

“Köyde hayvancılık, çiftçilik yapıyoruz. Derneğimizi yedi yıl önce kurduk. Kurslar yapıyoruz, film izliyoruz, dayanışma için çok güzel bir ortam oluştu. Dernek için başlarda 'yapamazsınız' diyenler oldu ama şimdi destekliyorlar” diye başlıyor söze. Daha önce tiyatroya gittin mi diye soruyorum:

“Ben köyde büyüdüm, nerede tiyatro göreceğim... Televizyonumuz bile yoktu. Ama demek ki insanın içinde bir hayal olarak varmış” diye gülerek yanıtlıyor.

“Sahnede heyecanlanıyor musun?” diye soruyorum. İç geçirerek “Tiyatro insanın kendi yaşadığı gerçeği ortaya koyuyor. Çok güzel bir duygu... İzmirli, aldatılmış bir kadını oynuyorum. Hayatımdan çok bölümler de gördüm oyunda...” diyor.  

Rölümü sevmedim...

Bu kez söz, oyunun biyolojik olarak en yaşlı ama performansıyla en genç isimlerinden biri olan Melahat Kandemir’de (75). Melahat Hanım emekli öğretmen. “5 aydır çalışıyoruz. Yaz tatilinde ara verdik” diye anlatıyor. “Daha önce hiç tiyatro deneyimim olmadı” diyor.

Yine bir emekli öğretmen, aynı zamanda şair ve yazar olan Şirin Karakaş Özbilen’le görüşüyorum. Bektaşağa köyünde 1965-1966 yıllarında görev yapmış:

“Bektaşağa, benim öğretmen okulu son sınıfta staj yaptığım köydü. Kadın erkek eşitliğine ilk kez bu köyde tanık olmuştum. O dönem bir etkinlik hazırlanmıştı kadınlı erkekli. Çok güzel Çerkes oyunları vardı. Hayran kalmıştım.”

Bir “töre cinayeti”nde kızını kurban eden bir anne rolü düşmüş ona. “Rolümü hiç sevmedim, katil anne rolü ama rolün iyisi kötüsü olmaz” diyor. 

Hayaller büyük

Yedi yıl önce derneği kuranlardan, halen başkanlığını yapan Can Ergün, tiyatro hikâyesini şöyle anlatıyor: “Başından itibaren kafamızda tiyatro yapmak vardı ancak Mine Batur’la tanışınca gerçek olabildi. Oyun seçiminde birinci tercihimiz sadece kadınların oynaması yönündeydi. İkincisi, kadınlarla ilgili olmasıydı. Kadına yönelik şiddetin her yönünü, hatta kadının kadına ve erkeğe şiddetini, aile içi şiddeti de anlatan bir metin.” “Bundan sonra devam edecek mi tiyatro” sorumuza “Hayallerimiz çok büyük” sözleriyle yanıt veriyor. “Sadece Sinop’ta değil başka yerlerde de oynamak istiyoruz. Komedi oynamak istiyoruz. Dünyaya açılmak istiyoruz.”

Yönetmen memnun: Gık demeden provalara geldiler

3 yıldır Sinop ’ta yaşayan yönetmen Mine Batur Kadın Sığınağı’nı sahneleme hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Can Hanımla tanışmamızla başladı macera. Başta bu işin mümkün olmasını hiç beklemiyordum. Ama ilk konuşmamızın ardından köydeki dernek binasında buluştuk ve seçmelere başladık. Muhteşem bir macera. Onlarla yola çıktığım için çok memnunum. Hayvanı olan var, tarlası olan var. Tam ekim zamanı... Biri dahi gıkını çıkarmadan provalara geldi.”

Tiyatronun kadınların yaşamını nasıl değiştirdiğini sorunca “Dünyalarının, bakış açılarının değiştiğini kendileri de söylüyor. Oyunda geçen olayları kendileri de yaşamışlar. Etkilendiler...” diyor. 

Ve nihayet oyun vakti geliyor. En az 400 seyirci var salonda... Işıklar sönüyor, Muzaffer Gençdoğan’ın “Zor iştir kadın olmak” diyen sesiyle arkamıza yaslanıyoruz ve 2 saate yakın çok eğlenceli bir performans izliyoruz. Aksaklıklar da oluyor, replikler de unutuluyor ama hiçbir şey ortaya konan emeği, yaratıcılığı ve başarıyı gölgeleyemiyor. Türkiye’nin en güzel kentlerinden Sinop, bu kez de kadınlar adına yaratılan bir güzelliğe imza atıyor.