Türkiye'nin enerji paradigmasını güncellemek

Türkiye'nin enerji paradigmasını güncellemek

Jörn Richert*

Türkiye'nin enerji durumuyla ilgili yeni bir makale "günümüzde, ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin enerji tüketimi ile birlikte ölçüldüğünü" savunuyor. Nitekim, birçok enerji uzmanı ve karar alıcılar artan ekonomik öneme sahip Türkiye'nin yükselen enerji tüketimini eşit tutuyor; ancak, enerji kullanımı ve ekonomik büyüme arasındaki bağlantılar varken, yukarıdaki gibi ifadeler sorun teşkil ediyor. Bu gibi yaklaşımlar akıllı enerji politikalarının en önemli unsurlarından biri olan "enerji verimliliğini" göz ardı ederek eski enerji paradigmaları tarafından yönlendiriliyor.

Bir adım geri atarak genel resime bakalım. Petrol döneminin ortaya çıkması ile, enerji tüketimi günlük modern kültürün bir parçası haline geldi. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, insanlar “bireysel otomobil ile ulaşım” ve “evdeki buzdolabı” gibi yeni enerji-tabanlı hizmetlere erişimin keyfini çıkarmaya başladı. İnsanlık tarihinin en yıkıcı savaşının zorlukları geride bırakılırken, ilerleme ve ekonomik büyüme umutları giderek güvenli ve ucuz enerji kullanımı ile ilişkilili tutulmaya başlandı. 

Zamanı, büyük petrol üreticilerinin tek taraflı olarak petrol fiyatlarını yükselttiği ve bazı Batılı devletlere karşı tek taraflı olarak petrol ambargosu uyguladığı, Ekim 1973'e doğru ileri saralım. Dünyanın ilk petrol krizi ortaya çıktı. Enerji tüketicileri bu kriz karşısında şaşkınlığa uğradılar. Böylelikle, aşırı enerji tüketiminin iyi bir şey olmadığı görüşü aniden oluşmaya başladı. Enerji tasarrufu ve verimlilik sorunu, kamu ve siyasi tartışmalarda belirgin olarak yer almaya başladı. 

1973 sonlarında beliren belirsizlik ve siyasi kargaşa dönemlerinden bu yana, dünyanın birçok bölgesinde enerji verimliliğinin herhangi bir akıllı enerji stratejisinin ayrılmaz bir bileşeni olduğu konusunda fikri birliğine varıldı. Avrupa Birliği örneğin, yakın zamanda 2030 enerji verimliliğini yüzde 27 arttıracağını duyurdu. Amerika Birleşik Devletleri, özellikle ulaştırma sektöründe, iddialı enerji verimliliği tedbirleri yürürlüğe koydu. Ve aynı zamanda Çin'de, enerji verimliliği siyasi belirginliği artıyor. 

Bu örneklerin gösterdiği üzere, verimlilik, enerji tüketiminin birincil paradigması haline geldi. Bu paradigma temelinde artan enerji talebinin kalkınmaya değil, atıklara işaret ettiği görüşü vardır. Bir ülkenin gelişmesinin tek başına enerji tüketimi ile ölçülemediği üzerinde mutabıktır. Türkiye'de uzman ve politika geliştiricilerinin sıkça dile getirdiği basitleştirilmiş enerji kullanımı ve kalkınma denklemi eskidi. Bu geçmişten gelen bir fikir. Bunun yerine, ülkelerin gelişim düzeyi muhakkak enerji kaynaklarının ne denli akıllıca kullanıldığı ile ölçülmelidir.

Türkiye'nin fosil yakıt ithalat faturasının 2014 yılında 61 milyar dolar tutarında olduğu tahmin ediliyor. Enerji verimliliğine vurgu yapılarak, yılda fazla 16 milyar doları aşkın tahmini tasarruf potansiyeli ile bu faturayı azaltabilir. Ayrıca, ithalat bağımlılığını azaltarak, ülke daha güvenli hale gelir. Türkiye, böylece enerji tüketimi ile ilgili tasarılarını yeniden ve daha güçlü bir enerji verimliliği politikaları ışığında gözden geçirmeli. Evde tasarruf edilen her bir birim enerji, ülke ekonomisinin daha güçlü ve güvenli olması için katkı sunacak.

*Mercator-İPM Araştırmacısı, İstanbul Politikalar Merkezi, Sabancı Üniversitesi-

Bu yazı 4.12.2014 tarihinde Hurriyet Daily News’te İngilizce olarak yayımlanmıştır.