BBC Türkçe Çağıl Kasapoğlu
Rusya ve ABD, başlıca tehdit olarak gördükleri IŞİD'e karşı mücadeleye odaklanırken, Türkiye ise sınırda güvenli bölge oluşturulması talebini yeniden gündeme getirdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu, BM Genel Kurulu için bulunduğu New York'ta hafta başında gazetecilerle konuşurken, mülteci akını konusunda Avrupa'ya şu mesajı verdiğini söyledi:
"Cerablus-Azez arası boşalsa, 100'er bin kişilik üç şehir kurabiliriz. Maliyetini siz (AB) üstleneceksiniz, inşasını biz yapacağız. Daeş ve rejim tehdidinden arındırılmış güvenli bölge çok önemli."
Acaba bu çağrı karşılık bulur mu?
Bölgeyi yakından takip eden uzmanların bu talebe yaklaşımında üç ana mesele öne çıkıyor: Türkiye diplomatik destek alır mı? Rusya'nın askeri varlığı, sonucu nasıl etkiler? Ve Suriyeli Kürtlerin bölgedeki etkinliği planların gerçekleşmesine engel olur mu?
Genel kanı, Batı'dan yeterli desteği henüz alamadığı için bu talebin kısa vadede karşılık bulmayacağı yönünde.
ABD, Türkiye'nin sınırda güvenli bölge oluşturma planlarına sıklıkla karşı çıkmış, Ankara ile anlaşıldığı yönündeki iddiaları da yalanlamıştı.
Batı'dan güvenli bölgeye karşı çıkanlar liderden biri de Almanya Başbakanı Angela Merkel.
Merkel, Çarşamba günü Berlin'de partisinin milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, Sırpların 8 bin Müslümanı katlettiği Srebrenitsa örneğini vererek tartışmaya katıldı ve bölgeye yerleştirilmesi planlanan mültecilerin güvenliğinin sağlanmaması durumunda katledilebilecekleri uyarısında bulundu.
Merkel'in bu çıkışı, Pazartesi günü Türkiye'nin planlarına Fransa'nın destek vermesini izliyor.
Türkiye'nin güvenli bölge çağrısına Batı'dan destek çıkan tek ülke olan Fransa'nın Cumhurbaşkanı François Hollande, uçuşa yasak bölge konusunu tartışmaya açacaklarını söyledi.
Fransa'nın Türkiye'ye destek çıkmasının gerekçesi olarak da, dört yılın ardından Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya akın etmesi gösteriliyor.
Marmara Üniversitesi öğretim görevlisi Yard. Doç Dr. Behlül Özkan'a göre göçmen akınıyla beraber "Suriye sorunu artık Avrupa sorununa dönüşmüş durumda" ve Avrupa'nın önceliği "Esad'ın düşmesi değil, çatışmaların bir an önce durdurulması, mültecilerin ülkelerine dönmesi."
Dolayısıyla Özkan, Fransa'nın da bu bakış açısıyla plana destek verdiği görüşünde.
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres ise, Guardian gazetesinde Çarşamba günü yayınlanan açıklamasında Merkel gibi Srebrenitsa örneğini verdi ve "Deneyimler bu tip durumların çok riskli olduğunu gösteriyor" diyerek, güvenli bölgeye destek çıkmadı.
Dolayısıyla bu planların diplomatik destek alması, kısa vadede güvenlik gerekçeleri nedeniyle güçlü bir ihtimal gibi görünmüyor.
Düşünce kuruluşu ORSAM'ın Suriye uzmanı Oytun Orhan da güvenli bölgenin 'bir ay öncesine göre daha düşük bir olasılık olduğu' görüşünü dile getiriyor ve Rusya'nın Suriye'de askeri varlığını güçlendirmesini, Ankara'nın dış politika hedeflerini etkileyen unsurlardan biri olarak gösteriyor.
Orhan, Rusya'nın Suriye'ye askeri desteği artırması ve uçaklarını Suriye'ye konuşlandırmasını, kendi diplomatik amaçlarının yanı sıra Türkiye'nin oluşturmayı planladığı güvenli bölge açısından da "ciddi bir meydan okuma" olarak tanımlıyor.
Öngörülen alanın Rus askeri varlığının yeni yayıldığı bölgelere yakın bir coğrafya olduğuna dikkat çeken Orhan, şu yorumu yapıyor:
"Bu da tabii Türkiye'nin doğrudan askeri olarak Rusya ile karşı karşıya gelmesini gerektirebilir. Türkiye'nin ve Amerika'nın çok fazla göze almak istemeyecekleri bir risktir."
Rusya bölgeye yaptığı askeri yığınağın ardından Suriye'de ilk hava saldırısını Çarşamba günü gerçekleştirdi.
Rusya ilk saldırıda IŞİD'i hedef aldığını söylerken, ABD ise Esad karşıtı diğer muhaliflerin vurulduğunu duyurdu.
Rusya'nın askeri varlığının asıl amacı tartışılırken Behlül Özkan, Rusların konuşlandırdığı filoda 'havadan havaya saldırı' özelliği bulunan savaş uçaklarının da bulunduğuna dikkat çekiyor.
Özkan bunun da ancak hava gücü olan devletlere karşı bir hamle olabileceği yorumunda bulunuyor.
Bölgede, Esad'a karşı doğrudan savaşan isyancıların hiçbirinde hava gücü mevcut değil.
Türkiye'nin dış politika hedeflerine ulaşmasında diplomatik tartışmalar ve Rusya'nın askeri varlığının yanı sıra, bölgede Suriyeli Kürtlerin giderek artan etkisi ve Batı ile Rusya nezdinde YPG'nin IŞİD'e karşı mücadelede müttefik olarak görülmesi de uzmanlar tarafından göz önünde bulundurulan faktörlerden.
YPG komutanları Independent gazetesine açıklamalarında Kobani ile Tel Abyad'ın ardından Cerablus'u da IŞİD'in elinden alma hedefleri olduğunu söylemişti.
IŞİD'in Türkiye'ye açılan tek kapısı konumundaki Cerablus, Türkiye'nin planladığı güvenli bölgenin de sınır ucunu oluşturuyor. IŞİD ise bölgenin güneyinde kalıyor.
Ankara ayrıca, PKK'nın Suriye uzantısı olarak gördüğü ve 'terörist' olarak tanımladığı YPG'nin Fırat Nehri'nin batısına geçmesini 'kırmızı çizgisi' olarak belirlemişti.
ORSAM Suriye uzmanı Oytun Orhan, YPG'nin Cerablus'a ilerlemesinin kırmızı çizginin ihlali anlamına geleceğini belirtip, bunun Türkiye tarafından askeri müdahaleyi beraberinde getirebilecek bir hareket olabileceği yorumunu yapıyor.
Daha önce çözüm sürecinin devamı için Türkiye'nin YPG ile Suriye'de karşı karşıya gelmeme çabasında olduğunu ifade eden Orhan, mevcut durumda da Rusya ve ABD engeli olduğuna dikkat çekiyor:
"Türkiye'yi YPG'ye karşı bir askeri müdahalede bulunma konusunda sınırlayacak en önemli faktör, Amerika ve Rusya'nın şu anda IŞİD'e karşı savaşan yegane başarılı güç olarak YPG'yi görmesi (...) Ama Türkiye'nin çekincelerini anlayan Amerika'nın YPG'yi Cerablus ötesine ilerlemesi konusunda teşvik edeceğini düşünmüyorum. Böyle bir durum Amerika-Türkiye ilişkilerini sıkıntıya sokar."
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bu hafta BM Genel Kurulu'ndaki konuşmasında "Esad ve Kürtler dışında kimse IŞİD'le gerçek anlamda mücadele etmiyor" diyerek Türkiye'nin de desteklediği ılımlı muhalifleri göz ardı edip YPG'yi ön plana çıkardı.
ABD de Türkiye'nin aksine sık sık YPG'yi 'terörist olarak görmediklerini' söylüyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, BM Genel Kurulu öncesi MSNBC televizyonuna açıklamasında Rusya ile Suriye'nin 'bir bütün ve seküler olması' konusunda anlaştıklarını söylemişti. Bu da, bölgede tek büyük seküler unsur olarak görülen PYD'ye işaret ettiği yorumlarına neden oldu.
Türkiye, Temmuz ayı ortasında IŞİD'i hedef alarak başlattığı hava operasyonunu PKK'yı da içine alan 'terör karşıtı operasyona' dönüştürüp, ağırlığı PKK mevzilerine vermişti.
Cambridge Üniversitesi'nden Prof. George Joffe'ye göre bu durum Türkiye'nin dış politikadaki çelişkilerini gösteriyor ve PKK'yı öncelikli hedef olarak belirlemesi nedeniyle "IŞİD'e karşı etkin bir operasyona girmesi artık zor görünüyor."
Joffe'ye göre "Türkiye'nin bu ikisi arasında seçim yapması gerekiyor."
"Eğer PKK ise, bu (YPG) onların zaten kırmızı çizgisi. IŞİD ve IŞİD bağlantılı gruplar ise, Türklerin bugün Suriye'deki mevcut gerçeklerle bağdaşan politika izlemesi lazım."