Susannah Sirkin*
Duruşma salonundaki yüksek platformda üç yargıç oturuyordu. Tam arkalarındaki duvarda ise “Adalet Mülkün Temelidir” sözcükleri okunuyordu.
Türkiye’nin huzur bulamayan güneydoğusundan Şırnak’ın o duruşma salonunda adalet o gün yerini bulmayacaktı.
13 Mart günü hekimler, avukatlar ve hem Türkiye hem de dünyanın çeşitli yerlerinden hak savunucularından oluşan bir heyetin parçası olarak Dr. Serdar Küni’nin duruşmasına tanıklık etmek üzere Şırnak’a gittim. Bölgede oldukça tanınan bir hekim olan Dr. Küni, geçtiğimiz sene kendi memleketi Cizre’de yaşanan karışık dönemde hastaları tedavi ettiği için yargılanıyor. Duruşma salonunun arka sıralarından Dr. Küni’nin bir ekrana yansıyan yüzünü gördüm.
Mahkemeden 350 km uzaktaki Şanlıurfa Cezaevinde bir hücrede oturuyordu. Avukatı da ekranda yanında belirdi. Dr. Küni gülümseyerek onu desteklemek için gelen dostlarına, meslektaşlarına ve ailesine el salladı. İki genç kızı ve erkek kardeşlerinden ikisi ön sırada oturuyordu. Duruşma salonundaki ruh hali kendinden emin ve umutluydu. Onu savunan avukatları Dr. Küni’nin davasından galip ayrılacağından ve aynı gün eve, ailesine gideceğinden emindi. Aksine, 90 dakika süren duruşma boyunca yalnızca Türkiye’de hukukun üstünlüğü ilkesinin nasıl ağır bir biçimde aşınmış olduğuna tanıklık ettim.
İddia makamı tarafından sunulan dört tanıktan üçü, tutuldukları cezaevlerinden kamera ile bağlanarak ifade verdi ve işkenceye maruz kaldıklarını iddia etti. İçlerinden biri ağzındaki boşluğu göstererek sorgu sırasında dişlerini döktüklerini söyledi. Bir diğeri ise üzerine patlayıcı yelek bağlandığını ve görevlilerin Dr. Küni aleyhine olan ifadeyi imzalamazsa onu patlatmakla tehdit ettiğini anlattı. Halka açık yapılan bu duruşmada tanıkların dördü de Dr. Küni’ye karşı olan ifadelerini geri çekti.
Dudak uçuklatan ifadelerine rağmen mahkeme Dr. Küni’yi, Ekim’den bu yana kapatıldığı hapishane köşesine geri gönderdi. 24 Nisan’a ertelenen ikinci duruşmasına kadar tutuklu kalmayı sürdürecek.
Dr. Küni, Kürtlerin yoğunlukta olduğu Cizre’de gayet tanınan, saygı duyulan ve Bişeng Sağlık Merkezi dâhil olmak üzere 12 yıldır acil tıp ve aile hekimliği yapan bir kişi. Şırnak Tabipler Odası’nın eski başkanı olduğu gibi işkence görenlere tedavi hizmeti sunan, işkencenin önlenmesi için mücadele eden ve özellikle de çatışmalı ortamlarda sağlık çalışanlarının etik yükümlülüklerini destekleyen, bilinirliğe sahip bir kurum Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da yerel temsilcisi.
Cizre’de Temmuz 2015’te başlayan karışık ortamda Dr. Küni hasta ve yaralıları tedavi etmişti. Bunun karşılığında, Türkiye yetkilileri onu terör örgütü üyesi olmakla suçlayarak gözaltına aldı ve hapse attı. Oysa Dr. Küni hiçbir suç işlememişti. Yetkililer ise, şiddet içeren ortamlarda hasta ve yaralılara tedavi hizmeti sunan hekimleri koruma görevinde başarısız olmuştu. Her kim olursa olsun bir hastayı tedavi etmek suç değildir. Hem Türkiye yasalarında hem de evrensel hukukta belirtildiği üzere, hekimler çatışmalı durumlarda tarafsız olarak kabul edilir ve ciddi bir biçimde korunmayı gerektirir.
Mahkeme heyeti tarafından Dr.Küni’den kendisini tanıtması istendiğinde, “Ben her zaman herkesi tedavi etmiş, gerekli sağlık hizmetini sunmuşumdur. Bunu yaparken tıbbi etik ilkeleri asla çiğnemedim. Hastalarım arasında katiyen ayrım gözetmedim. Hekim-hasta ilişkisindeki mahremiyete hep saygı gösterdim. İşkenceye karşı çıktım. Hakkımda düzenlenen iddianame çalıştığım sağlık merkezini gizli bir yer gibi gösteriyor ancak orası da devletin bir kurumuydu.”
2015 ve 2016’da Kürtler ile Türk güvenlik güçleri arasındaki şiddetin güneydoğuda ortalığı karıştırdığı dönemde sokağa çıkma yasakları uygulanmış, yollar kapatılmış ve hasta ve yaralıların sağlık hizmetlerine erişimi engellenmişti. Resmi yetkililer ve kimi zaman da savaşan muhalifler, suyu ve elektriği kesmiş, ambulansların hastalara ulaşmasını engellemiş ve hastaneleri işgal ederek operasyonları için barınma alanı olarak kullanmışlardı.
Duruşma sırasında Dr. Küni’nin avukatı, PHR’ın 2016’da yayınladığı ve tıbbi tarafsızlığa yönelik bu ağır ihlalleri ve sağlık çalışanlarının böylesi durumlarda tüm hasta ve yaralıları tedavi etmekteki etik yükümlülüklerine duyulması gereken mecburi saygının altını çizen “Türkiye’nin Güneydoğusu: Kuşatma Altında Sağlık Hizmeti” raporunu sundu.
Dr. Serdar Küni gibi bir hekim mesleğin en yüksek standartlarına uygun olarak görevini yerine getirdiği için hapse atıldığında hem kendi kişisel hakları hem de hastaları zarar görmüş olur. Sağlık çalışanlarına mesleklerinin gereğini yaptıkları için baskı uygulandığında, bütün bir tıp alanına olan güven ve inanç Türkiye’de olduğu kadar dünyanın geri kalanında da tahribata uğrar. Bu bakımdan, dünya tıp camiası için alarma ve ateş altındaki Türkiyeli meslektaşımızı savunmaya geçmenin tam zamanıdır.
Çeviren: Cankız Çevik
Bu makale, 22 Mart 2017 tarihinde İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nün (PHR) web sitesinde yayımlanmış ve yazarın izni ile Türkçe’ye çevrilmiştir.
* İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü (PHR) Boston ve New York Uluslararası İlişkiler Direktörü / uzman danışman