Türkiye'de 32 yıldır fiilen uygulanmayan ve 14 yıldır da hukuken bulunmayan idam cezası, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra meydanlarda atılan "İdam isteriz" sloganlarıyla yeniden gündeme geldi.
Darbe girişimi sonrası Kahramanmaraş'ta Fethullah Gülen maketi "Alçağa idam" sloganlarıyla ateşe verilmiş, bazı yerlerde de Gülen maketleri 'asılmıştı'.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, idam cezasının yeniden yürürlüğe girmesi yönündeki çağrıları destekleyerek, "AKP hazırsa, MHP dünden hazırdır" dedi.
Başbkan Binali Yıldırım ise Bahçeli'nin çağrısına, "Diğer partilerle uzlaşma sağlanırsa, geriye doğru işlemeyecek şekilde sınırlandırılmış düzenleme yapılabilir"yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise daha önce "Demokrasilerde halk ne diyorsa karar odur" diyerek hükümetin muhalefetle görüşerek bir karara varacağını açıklamıştı.
Öyle anlaşılıyor ki; yakın siyasi tarihte daha çok askeri darbe dönemlerinde artan idam cezaları bu kez darbeciler için ülke gündemine giriyor.
Türkiye'de 1920 ile 1984 yılları arasında 15'i kadın toplam 712 kişi idam edildi.
İstiklal Mahkemeleri kararlarıyla idam edilenler bu sayıya dahil değil.
İdamların tarihi askeri darbelere koşut görünüyor.
Bülent Tanör'ün Türkiye'de İnsan Hakları Sorunu kitabındaki verilere göre "sivil yılların infaz ortalaması yaklaşık olarak 2, askeri yılların ise 13,5."
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Başbakan Adnan Menderes ile bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi.
12 Mart 1971 muhtırasından sonra bu kez Mecliste "3-3" bağırışları arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamına onay verildi.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra da "ölüm cezasının yerine getirilmemesinde kamu yararı görülmediğinden" 50 kişi darağaçlarında yaşamını yitirdi.
"Ölüm cezasının yerine getirilmesinde" nasıl bir "kamu yararı" olduğu tartışılamadı.
Öyle ki, örneğin İlyas Has'ın ölüm cezasının yerine getirilmesine ilişkin tasarının mecliste görüşme tutanakları bir sayfayı bile bulmuyordu.
Son olarak 1984'te İlyas Has ve Hıdır Aslan idam edildi.
Bu idamlardan sonra Meclis hiçbir idam dosyasını görüşmedi.
TBMM'de DSP-MHP-ANAP hükümeti döneminde 3 Ağustos 2002'de "Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç" idam cezası kaldırıldı.
Bu pek kolay olmadı. Erken seçim kararı alınırken, AB paketi çıkarılıp idam cezası kaldırıldı ve ortaklık bozuldu.
Seçimlerden önce meydanlarda "Apo'yu asacağız" diye oy isteyen MHP'liler görüşmeler sırasında ortağı oldukları hükümetin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün "hükümet adına" konuşmasını bile engellediler.
Başbakan Bülent Ecevit ise "DSP olarak uzun yıllardır idam cezasına karşıyız. Dünyada zaten büyük ölçüde kalktı. Türkiye'de de kalkması bizi sevindiriyor" diyordu.
Konunun "Apo ile ilgisi olmadığını" da ekliyordu.
Türkiye "barış zamanında" idam cezasının kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6. Protokol'ü 15 Ocak 2003 tarihinde imzaladı.
TBMM, 26 Haziran 2003 tarihinde bu protokolün onaylanmasını uygun buldu.
6. Protokol'deki "savaş ve yakın savaş tehlikesi zamanında işlenmiş fiiller için ölüm cezası öngörülebileceği" istisnası 13. Protokol'le kaldırıldı ve ölüm cezasının her koşulda kaldırılması benimsendi.
Türkiye, 2004'te 13. Protokol'ü imzaladı. 7 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen anayasa değişikliği ile anayasadan idam cezasının kalıntıları tamamen ayıklandı. Arkasından yasalardan da çıkarıldı.
Böylece ölüm cezası Türkiye hukukundan tamamen çıkarılmış oldu.
Ancak PKK lideri Abdullah Öcalan'ın odağında yer aldığı tartışma uzun yıllar devam etti.
Öcalan 29 Haziran 1999'da "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçuyla idama mahkûm edildi, ancak ölüm cezasının kaldırılmasından daha sonra bu ceza ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrildi.
2007 seçimlerinden önce MHP lideri Devlet Bahçeli, meydanlarda ip fırlattı.
30 Haziran 2007 tarihinde Erzurum istasyon meydanında "Tek başına iktidar olan sensin. Neden asmadın? Oğluna gemi alacak kadar paran var da onu asacak kadar ip mi alamıyorsun? Haydi as" diyerek elindeki ipi fırlatıyordu.
Dönemin başbakanı Erdoğan bir gün sonra Mersin mitinginde şu yanıtı verdi:
"Dün Erzurum'da -gayet de aktörlük yönü var- elinde iple dolaşıyor. Bana ip gönderiyor, 'al da idam et' diyor. Bu kadar mahirdin de sana teslim ettikleri zaman yasalar, kanun, yargı ne ise yargı kararını verdiği zaman iktidardaydın, ip yoksa millet sana ip gönderirdi, bu işi halletseydin ya niye etmedin? Şu anda bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Artık idamların, ağırlaştırılmış müebbet hapse dönüştürüldüğü bir dönemi yaşıyoruz. Böyle bir dönemde ip atmak, kanunlara ne kadar uzak olduğunun da bir gereğidir. Bunlardan da haberi yok. Ne gelişiyor, ne bitiyor haberi yok."
İnsanlık tarihi biraz da darağaçlarında yazılmış. Mısır'da firavunun kabul ettiği ekonomik düzene karşı suç işlemenin cezası ölümmüş.
Eski Yunan'da 'şehir devletinin bekası' için ölüm cezası öngörülüyormuş.
Osmanlı'da "İslam hükümetinin kamu rahatı için çıkardığı kanun ve nizamlara aykırı cürümler, padişahın mutlak otoritesinin sınırlanmak istenmesi, padişahın tahtına karşı tehlike, hayatına kast, padişahı tahkir, devlete karşı isyan" idam gerekçesiymiş.
Türkiye'de 1926 yılında çıkarılan Türk Ceza Yasası'nda adli suçların yanı sıra 'devletin şahsiyetine karşı cürümlerin' yer aldığı bazı siyasal eylemler için idam cezası öngörülüyordu.
Siyasal suçlarda "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilga" içerikli 146/1. madde ve "devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devletin idaresinden ayırmak" suçu düzenlenen 125. maddeden idam cezaları verildi.
Osmanlı'da Şeyh Bedrettin'den cumhuriyet dönemi Türkiye'sinde Başbakan Adnan Menderes'e, 12 Mart'ta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'dan 1984'te son idam edilenler olan İlyas Has ve Hıdır Aslan'a kadar idam cezalarının uzun bir tarihi var.
Bir dönem SHP Ankara Milletvekili olarak görev yapan Kamil Ateşoğulları'nın Ölüm Cezası-Bir İnsanlık Suçu kitabında İstiklal Mahkemeleri kararları ve TBMM'de onaylanan idamların dökümü yer alıyor.
Bu listede 1920-1961 yılları arasında 11'i İstiklal Mahkemesi kararıyla olmak üzere idam edilen 16 milletvekili de yer alıyor. Bunlardan son üçü, 1961 darbesinden sonra idam edilen Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu ile Başbakan Adnan Menderes.
Türk Ceza Yasası'nın "ünlü" 141. maddesinde 1951 yılında yapılan değişiklik TBMM'de görülürken, Seyhan Milletvekili Arif Nihat Asya "(….) Zaten imkanı olsa da birkaç kızıl sallandırılmış olsaydı, kızıllar bu kadar şımarmazdı, milletin hiç değilse sembolik olarak iki komünisti asılmış görmek hakkıydı. Bu biçarelerden birini olsun asılmış görmeden gidersem gözüm arkada kalır" diyordu.
27 Mayıs 1960 tarihinde askerin yönetime el koymasından sonra Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi.
Bu idamlardan 10 yıl sonra 12 Mart döneminde sıra Asya'nın istediği "komünistlere" geldi.
TBMM'de 10 Mart 1972 tarihinde Deniz Gezmiş ve arkadaşları için istenen idam cezaları konuşulurken, sağ intikam arayışındaydı.
Mustafa Kubilay İmer "Bu üç komünist soysuzun idamları hakkındaki karara gelinceye kadar, daha önce çıkan ve sayısı hayli kabarık idam infazlarına ses çıkarmayan CHP ve onun genel başkanı, kamuoyu tarafından çok iyi bilenen sebeplerden adeta af havarisi kesilmiştir" diye bağırıyordu.
DSP-MHP-ANAP'ın kurduğu 57. hükümet döneminde TBMM'de idam cezasının kaldırılmasının tartışıldığı günlerde (2002 yılı Nisan, Mayıs ayları) TBMM'de idam cezası kararlarının nasıl alındığını incelerken, gerek 12 Mart döneminde gerekse 12 Eylül darbesinden sonra ölüm cezalarının infazı yönünde oy kullanan siyasetçilerle konuşmuştuk.
Bu çalışma daha sonra 'Yargılı İnfazlar' adıyla kitaplaştı.
Ölüm cezalarının infazına oy verenlerden bazıları Meclis'te asker postalı gölgesinde idamlara "Hayır" deseler "vatan haini" ilan edileceklerini söylüyorlardı.
Bazıları utanç içindeydi, hatta aracılar koyup adlarını yazmamamızı istediler.
AP'li Zeki Çeliker kendisini telefonla aradığımızda "Hiçbir zaman idamı onaylayacak bir tavır içinde olmadım, elim kalkmadı" dedi.
Tutanakları incelediğimizi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı için oy verdiğini anımsattığımızda ise "Demek ki unutmuşum, yanlış yapmışım" diye konuştu.
AP kökenli siyasetçilerden Nahit Menteşe, "Asker mutlaka idamlarını istiyordu. Deniz Gezmiş ve arkadaşları konusunda yanlış yaptık" diyordu.
İsmet Sezgin de "Yanlış yaptık. Bir fiili durum oldu adeta. O günün havasında Meclis başka türlü karar veremezdi" dedi.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm cezalarının görüşüldüğü dönemde AP sıralarının başında oturan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'le de konuşmuştuk.
"O günün şartları öyle icap ettiriyordu" diyordu.
"İnsani tarafını düşündüğünüz zaman… İnsani tarafı binaenaleyh kimsenin, karıncanın incinmesine razı olmayız. Fakat bir olay var. Hikmet-i idare, devletin bekası gibi kavramlar bizim geleneklerimizde vardır. Padişahlar kardeşlerini, çocuklarını astırmıştır" derken, "Pek gurur duyulacak bir gelenek değil herhalde" diye araya girdiğimizde "Ama de facto. Kanuni Sultan Süleyman oğlu Mustafa'yı boğdururken herhalde severek yapmadı. Ama yaptı" diye eklemişti.
12 Eylül askeri darbesinden sonra Milli Güvenlik Konseyi lideri Kenan Evren meydanlarda "Asmayıp da besleyelim mi" diyordu.
Darbenin lideri, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le de konuşmuştuk.
Darbeden 22 yıl sonra "AB'yi istiyorsak idam da artık olmayıversin" noktasındaydı.
"Bugün ölüm cezası konusunda ne düşünüyorsunuz" sorumuza şu yanıtı vermişti:
"İdamın kalkmasından yanayım. Çünkü AB'ye girmek taraftarıyım. Türkiye'nin hedefi odur. Atatürk de öyle söylemiştir. Binaenaleyh, oraya gireceğimize göre şartlarını da kabul etmemiz şarttır. Yani onlar diyor ki, ancak bunları yerine getirirseniz üye olarak kabul ederiz. Madem öyle kabul edeceğiz ne yapalım. Yani bu da olmayıversin."
15 Temmuz darbe girişimi ardından idam cezası Türkiye'nin önemli gündemlerinden biri olacak gibi duruyor.
Tartışmalar sırasında, Türkiye'nin idam cezası tarihinde yaşananların yeniden gündeme gelmesi de olası görünüyor.