Türkiye'nin ilk 'İngilizce kafe'sine gidenler konuşarak dil öğreniyor

Türkiye'nin ilk 'İngilizce kafe'sine gidenler konuşarak dil öğreniyor

İstanbul’da vizesiz olarak yurt dışına çıkma imkânı sağlayan, ancak çatısı altındaki ‘Türkçe konuşma yasağı’ ile dil öğreten ‘English Spoken Cafe’, İngilizce öğrenmek isteyip buna zaman veya maddi imkân bulamayan sivillerin talebiyle hizmet veriyor. Kafe zincirinin sahibi Altan Zincircioğlu, öğrenme süreciyle ilgili bir örnek vererek "Ramazan Özekmekçi diye bir arkadaşımız. Kendisi 50 yaşın üzerinde.... İlk önce, oğlu gelmeye başladı kafemize. Oğlu kendisine tavsiye edince, o da geldi. Hiç dil bilmiyordu. Sürekli konuşmaları dinleyerek not aldı. Kelime öğrendi. Yaşına rağmen iki üç ay sonra seviye atladı. Dört beş ay sonra ise ileri seviyeye geldi. Ramazan Abi, şimdi ise Amerika’da şirket kurdu. Tüm resmi işlemleri kendisi hallediyor" dedi.

Cumhuriyet'ten Seyhan Avşar'ın Altan Zincircioğlu'yla yaptığı söyleşi şöyle:

-Bu mekânı açma fikri nereden aklınıza geldi?

2008’den beri öğretim görevlisiyim. 14 yıldır da İngilizce öğretmenliği yapıyorum. Bu kafeyi 2009 sonunda açtık. Burayı açmama neden olan şey talepti. Türkiye’de insanlar dil öğrenmek istiyor. İnanılmaz bir dil öğrenme talebi var; ama çok önemli eksikler var.

 

‘Türkiye’de dil değil dilbilimi öğretiliyor’

 

-Mesela?

İnsanlar ülkemizde dil öğrenmiyorlar. Dilbilimi öğreniyorlar. Sürekli gramerin üzerine yoğunlaşılıyor. Öğrenciler ise bu durumun farkındalar. Böyle bir öğrenme şekli bu kafeye ihtiyacı doğuruyor.

- Kafeyi ilk açtığınızda nasıl karşılandınız?

 Başlarda, insanlar ne yaptığımızı anlayamadılar. Zamanla anlaşılmaya başlandık. Dil öğrenmek isteyen, dil öğrenen, yurtdışına gidip gelen ve öğrendiği dili unutmak istemeyen, çok güzel bir kitlemiz oluştu.

-Bu kafenin mevcut dil kurslarından farkı ne?

Yurtdışında, İngiltere’de yaşayan insanlar haftanın belirli günleri bir kafeye gidip arkadaşları ile buluşur. Orada sohbet ederek, İngilizce öğrenir. İşte bizim kafemiz de, yurtdışındaki ortamın aynı hali. İngiliz, Amerikan, Avusturalyalı arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımız konuşma gruplarımızı yönetiyor. Kafemize gelen arkadaşlarımız yurtdışındaki ortamı yaşıyor.

-İngilizceyi hiç bilmeyen birisi buraya geldiğinde tepkisi nasıl oluyor?

İngilizceyi hiç bilmeyen kişiler buraya şu amaçla geliyorlar: “Biz İngilizceyi bilmiyoruz. Nasıl öğrenebiliriz?” Aslında yöntem çok basit. Türkçeyi çocuklara nasıl öğretiriz? Sürekli, o çocuklara yeni kelime öğreterek, çocuklar ile iletişim kurmaya çalışırız. Kelimeleri tekrarlatırız. İşin temelinde kelime öğrenme vardır. Küçük bir çocuğa Türkçeyi öğretmeye çalıştığımızı düşünelim. Çocuğa, edatlar cümlenin şurasına gelir veya burasına gelir vs. diye dil öğretmeye çalışsaydık, o çocuk dil öğrenemezdi. Dil öğrenmekten korkardı. Dil öğrenmeyi gramer öğrenmek zannederdi. Ülkemizdeki insanlar da, dil öğrenmeyi o zannediyor.

-Dil öğrenmek için, ilk aşamada gramer öğrenmek şart değil o zaman?

İngilizcede cümlelerin yüzde 85’i kelimelerden oluşur. Yüzde 15’i gramerdir. Kelime öğrendikçe gramer kafasında oluşur. Zamanla gramer yapılarını öğrenir. Türkiye’de ilk gramer öğretildiği için insanlar dil öğrenemiyor. Dilbilimci kim vardır? Noam Chomsky. Türkiye’de, insanlardan Chomsky’ler yaratmaya çalışıyoruz ama dil öğrenmek isteyen insanın amacı iletişim kurmaktı.

- English Spoken Cafe’de seviye belirleme sınavı yapılıyor mu?

Evet, başlarken çok küçük bir testten geçiliyor.

-Kaç seviye var? Bir üst seviyeye nasıl geçiliyor?

Üç farklı seviyede gruplarımız oluyor. “Orta altı”, “orta” ve “ileri seviye”... “Orta altı” seviyeden başlayan bir arkadaşımız derslere bir müddet katılır. Hocamız der ki, “Arkadaşımız, artık orta altı değildir. Kendisini orta seviyeye alalım” veya orta seviyedeki bir arkadaşımız için yabancı arkadaşlarımız der ki, “İleri seviyeye alalım”. Gruplar aynı kalırken, kişiler yer değiştirir. Arkadaşlarımız, geldikleri seviyeye göre bir üst gruba geçer.

-Hiç İngilizce bilmeyen birinin öğrenme süresi ne kadar?

Bununla ilgili çok güzel bir örnek var: Ramazan Özekmekçi diye bir arkadaşımız. Kendisi 50 yaşın üzerinde.... İlk önce, oğlu gelmeye başladı kafemize. Oğlu kendisine tavsiye edince, o da geldi. Hiç dil bilmiyordu. Sürekli konuşmaları dinleyerek not aldı. Kelime öğrendi. Yaşına rağmen iki üç ay sonra seviye atladı. Dört beş ay sonra ise ileri seviyeye geldi. Ramazan Abi, şimdi ise Amerika’da şirket kurdu. Tüm resmi işlemleri kendisi hallediyor.

-Buraya gelenler neler yapıyor?

Arkadaşlarımız, kendi aralarında hikâye kitapları paylaşıyor. WhatsApp üzerinden gruplar kurarak yazışıyor. Bunlar okuyup, yazmayı geliştiriyor. Diğer şubelerdeki arkadaşlarımızın katılımıyla, ayda bir kamplarımız oluyor. Çadırlarımızı kuruyoruz. Çayımızı koyup muhabbetler ediyoruz. Yürüyüşler yapıyoruz. Kafe dışında da farklı mekânlarda farklı konuşma alanları yaratmış oluyoruz.

-‘Şube’leriniz oluştu mu ?

İstanbul’da; Kadıköy’de ve Fındıkzade’de ve Beylikdüzü’nde şubelerimiz var. 10 yabancı hocamız var. Şehir dışında İzmir ve Antalya’da varız. Oradaki şubelerimize bizim yıllardan beridir yabancı hocalarımızın yardımıyla oluşturduğumuz ders müfredatlarımızı gönderdik. Dersler oralarda da aynı şekide işleniyor. Kafelerimizi Diyarbakır ve Bursa’da da açmayı planlıyoruz. Giderek büyüyoruz.

-Peki, bunun maddi karşılığı nedir?

Düşük bir aidatımız var. Gelmek isteyen arkadaşlarımız bu aidat ile kafemize bir aylık abone oluyor. Aslında aylık çay parasına, İngilizceyi öğrenenin yanında güzel dostluklar kuruyorlar.

NarPhotos Fotoğraf Kolektifi üyesi Erhan Arık, Ermenilerin tehcir sonrasında Ortadoğu’da yaşama tutundukları Irak, Lübnan, İsrail, Filistin, İran ve Ürdün’ün yanı sıra Türkiye ve Ermenistan’daki Ermeni topluluklarının izini sürdüğü “Gayan” adlı sergide Ermenilerin 1915’e dair hafızasına odaklanıyor. Bir kültür sanat merkezi ve tartışma platformu olan Depo’daki “Gayan” sergisinin küratörleri ise Firdevs Kayhan ile Mahmut Koyuncu. Sergi, Arık’ın 2014 ve 2016 arasında Tahran, İsfahan, Zaho, Duhok, Beyrut, Cubeyl, Antilyas, Ancar, Amman, Kudüs, Beytüllahim, El İzariya, Erivan, Aştarak, Antakya ve İstanbul’daki Ermeni mahalleleri ve köylerinde çektiği fotoğraflardan oluşuyor. Sanatçının Aras Yayıncılık tarafından basılan aynı isimli kitabı bulunuyor. l Kültür Servisi ‘Gayan’ sergisi Depo’da “İngilizce öğrenmeye korkuyordum” diyen ilaç mümessili Burak Akpolat, English Spoken Cafe’ye altı yıldır geldiğini belirterek şu ifadeleri kullanıyor: “İlk bu kafe açıldığında Vezneciler’deydi.

Kafeye korkarak gitmiştim. İngilizce öğrenmeye korkuyordum. Temelim hiç yoktu. Altan hocam ile konuştuk, derslere katılmaya başladım. İki üç ay zorlandım, hiç konuşamadım. Bana çok destek oldular. Buradaki sıcak ortam beni teşvik etti. Daha önceden temelim olmadığı için dil kurslarına gitmeye çekiniyordum. Başlangıçta pratiğim gelişti. Grameri zamanla hallettim. Şu an seviyem ileri düzeyde. İlaç mümessiliyim ama firmama yurtdışından gelen ilaçların çevirisini de firmam adına yapıyorum. İngilizceden korkan herkesi, buradaki ortam teşvik ediyor. Kafenin felsefesi hem eğlenme, hem öğrenme.

 

‘Erasmus’lu yazılımcı: ‘Farklı bir yer’

 

Yazılım Mühendisi olan Cahit Yiğit ise English Spoken Cafe’yi bir arkadaşından duyup, internet üzerinden araştırdığını belirterek, “İş dönüşü bir akşam uğradım. Benim bir Erasmus deneyimim vardı. İngilizcemi ilerletmek için, pratik amaçlı geliyorum. Bu kafede çok eski değilim ama buraya İngilizce öğrenmeye gidiyorum diye değil, bir uğrayayım diye geliyorum. Vaktim olsa haftanın beş günü gelebilirim. Bu kafe İngilizce öğretmek konusunda samimi bir mekân. Dil kursları gibi değil. Aslında dil kursu da değil. Çok farklı bir yer” diye konuşuyor