Aslı Işık / DW Türkçe
Türkiye, önümüzdeki bir yıl içinde 226 milyar dolar dış borç ödeyecek. Bu borcun geri çevrilmesi için ülkeye aylık ortalama 19 milyar dolarlık bir yabancı sermaye girişine ihtiyaç var. Türk Lirası’nın yılbaşından bu yana yüzde 60'ın üzerinde değer kaybetmesi, özel sektörün borcunu geri ödemesini zorlaştırıyor. Hükümet, 179 milyar doları özel sektöre ve bankalara ait olan borcun geçen yıl olduğu gibi dış finansmanla karşılanabileceğini düşünüyor. Ekonomistler ise mevcut ekonomik tablonun böyle devam etmesi halinde, Türkiye’nin dış kaynak bulmak zorunda kalacağı uyarısını yapıyor.
DW Türkçe'ye bilgi veren Merkez Bankası yetkilisi, "Mali yardıma ihtiyaç var mı?" sorusunun doğru bir soru olmadığını savunuyor. Dış finansman ihtiyacının geçmiş yıllarda da olduğunu ve piyasadan karşılandığını belirten yetkili, “Kamunun önemli bir finansman ihtiyacı yok ama özel sektörün çok. Geçen yıl da aynı finansman ihtiyacı vardı. Bir sorun çıkmadı” diye konuştu. Aynı kaynak, Türk bankalarının en önemli finansman kaynağının Avrupa Bankaları olduğunu vurguladı ve "Ödemelerde sorun çıkarsa Avrupa bankaları da sıkıntıya girer. Bu borçların çevrilmesi Avrupa için de önemli. Alman bankaları durumu gayet iyi biliyor” dedi.
Dünya Bankası ekonomisti ve eski Hazine Kamu Finansmanı Genel Müdürü Coşkun Cangöz de, eski bir hazineci olarak Türkiye'nin mali yardıma ihtiyacı olmadığı kanaatinde. “Ancak güvene, öngörülebilirliğe ve maceradan uzak durmaya ihtiyacı var. Bunları yapmak koşuluyla mali yardım olmaksızın toparlayabilir” diyen Cangöz, kurumların yıpratıldığı, bürokratik oligarşi söylemi altında sistemin baskı altına alınıp çalışmaz hale getirildiğini söyledi. Cangöz, "Yatırımcı da bu durumu görüyor ve bu riski fiyatladığında kur da faiz de yükseliyor. Üstelik kur ve faizin daha yukarıya gitmesinin önünde de bir engel yokmuş gibi görünüyor. Zira kurumların yeniden güçlendirilmesi konusunda bir niyet bulunmuyor” diye konuştu.
Merkez Bankası verilerine göre, özel sektör ve bankaların önümüzdeki 12 ay içinde geri ödemesi gereken dış borç miktarı 179,1 milyar dolar. Bu rakama yıl sonunda 47,2 milyar doları bulacak cari açık eklendiğinde, Türkiye’nin 226,3 milyar dolar borcu çevirmesi gerekiyor. Bir başka ifadeyle, ülkeye aylık ortalama 19 milyar dolarlık yabancı sermaye girmesi gerekiyor. ABD Merkez Bankası’nın faiz artırdığı ve global likiditenin gelişmekte olan ülkelerden çekildiği bir dönemde, Türkiye’nin borçlarını çevirmek için portföy yatırımları ya da doğrudan yatırım olarak dış finansman ihtiyacı bulunuyor.
Washington merkezli Uluslararası Finans Kuruluşu'nun (IIF) son raporu, gelişmekte olan ülkelere sermaye girişlerinin durduğunu ortaya koyuyor. 2015’in son çeyreğinden bu yana ilk defa gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı olduğuna dikkat çekilen rapora göre, portföy yatırımları olarak Türkiye’ye gelen yabancı sermaye Nisan'da 8,2, Mayıs'ta 3,1 milyar dolar olurken, Haziran ayında 2,3 milyar dolarlık çıkış oldu.
Sermaye akımlarındaki net yavaşlamanın en çok Arjantin, Türkiye, Brezilya ve Hindistan’da hissedildiğini belirten raporda, bu ülkelerin para birimlerini korumak için rezervlerden 8 milyar dolar harcadığı vurgulandı. Kurum, gelecek yıl öngörüsünde, cari açıktaki önemli daralma, sağlıklı borçlanma faizleri ve sermaye çıkışı olmaması durumunda bile, önemli ölçüde rezerv kaybedileceğini kaydediyor. Merkez Bankasının 2011'de 70 milyar dolar olan net rezervleri (döviz varlığı) Ağustos ayının ilk haftası itibarıyla 29 milyar dolara gerilemişti. Rezerv miktarı şimdi ise 27,6 milyar dolar düzeyine düştü.
IMF'nin Nisan ayı raporunda da, Türkiye’nin dış borcunun sürdürülebilir ancak döviz şoklarına duyarlı olduğu belirtilmişti. Gerçek bir devalüasyon şokunda borç seviyesinin önemli oranda artacağına dikkat çekilen raporda, dış borcun yüzde 90’ının dövizden oluştuğu belirtilerek, “TL’de yüzde 30 düzeyinde kalıcı bir devalüasyon, borç stokunu 2023'te Milli Gelir'in yüzde 83'üne yükseltir' öngörüsü yapıldı.
TL'deki değer kaybı en çok şirketleri vurdu. FED eski araştırma direktörü Erkin Şahinöz, Şubat'ta borçlarını çevirmek için 3,70 TL’den döviz alan firmaların şu anda 6 TL’den döviz aldıklarını hatırlatarak, “Firmalar, 600 milyar TL’nin üzerinde kur zararı yazdı. Geçen yıl en büyük 500 firmamızın faiz, amortisman vergi öncesi kârları 97 milyar TL idi. İki ayda kârın altı katını kambiyo zararı yazdık” dedi.
“Dış borcun nasıl çevrileceği konusunda önümüzü göremiyoruz” diyen TÜSİAD Ekonomi Direktörü ve Koç Üniversitesi öğretim üyesi Selva Demiralp de, “Makro iktisatçı olarak görüşüm, çok ciddi bir faiz artışı olmadan mevcut konjonktürü değiştiremeyeceğiz. Öyle bir faiz artışı teklif edersiniz ki, ister istemez bu para Türkiye’ye girer. Bu, kaçınılmaz görünüyor. Bu kararı ne kadar erken alırsak, artırılması gereken faiz miktarı o kadar düşük olacaktır. Merkez faiz artırmazsa sermaye çekebilmemiz çok zor görünüyor. Faiz artışı olmazsa, kur çok ciddi şekilde yükselir" görüşünü savundu.
FED eski araştırma direktörü Erkin Şahinöz ise reel sektörün durumuna dikkat çekiyor. Uluslararası derecelendirme kuruluşları Türk bankalarının kredi notunu indirse bile bankaların borçlarını çevirebildiğini belirten Şahinöz, "Zorlanacak kesim reel sektör olacak" diyor.
Şahinöz, “Firmaların borç yenileme oranı düşecektir ama sıfırlanmayacak. Borçların bir kısmı zaten dönüyor. Ama bu şekilde 6 TL’nin üzerinde bir kur, yüzde 28’lere dayanmış ticari kredi faizleriyle bu ortam düzelmezse, bu Türkiye’yi dışarıdan kaynak bulmak zorunda bırakabilir. Şu aşamada böyle bir durum yok” diye konuştu.
"Döviz pozisyonunu ve faiz riskini yönetemeyen özel sektör krizin baş aktörü olacak gibi görünüyor” diyen Cangöz ise, "Sorun şirket bilançolarında olduğu için önce şirketlerin temerrüde düşmesi, daha sonra bunun bankacılık sektörüne ve oradan da kamuya yansıması biraz zaman alacaktır. Bunun ne kadarlık bir zaman olduğunu ise hem tedbir almaktan sorumlu kesimlerin meseleyi teşhis etme ve harekete geçme konusundaki hızı hem de şirketlerin kur ve faiz şokuna daha ne kadar dayanabilecekleri belirleyecektir” yorumunu yaptı.
Türkiye’nin kamu dengesine ait göstergeleri son 3 yıldır bozulma eğiliminde. Yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı’na bağlanan, Bütçe ve Mali Kontrol Dairesi verilerine göre devletin borçlanma ihtiyacı hızla artıyor. 2015'de 2,4 milyar lira olan borçlanma ihtiyacı geçen yıl 74,9 milyara çıktı. Seçim harcamaları son üç yılda, bütçe açığını da üç kata yakın artırdı. Devalüasyon ve kurlardaki oynaklık, hem özel sektörün hem kamunun önünü görmesini ve tahmin yapmasını zorlaştırıyor. Bu çerçevede Maliye’nin yıl sonunda yüzde 5,5'lik büyüme, yüzde 7 enflasyon öngörüsünün tutma ihtimali görünmüyor.
Her ne kadar yıllardır siyasiler Türkiye’nin "ihracata dayalı büyüme modeli" uyguladığını söylese de, verilere göre Türkiye, "borca dayalı" büyüme modeli uyguluyor. Ekonomi, dışarıdan sermaye girişi olduğunda büyüyor. Verilere göre, on yıl önce 132 milyar dolar ihracat yapan Türkiye, on yılda ihracatını sadece 25 milyar dolar artırmış. Diğer yandan ihracatının yüzde 80'i ara malı, hammadde gibi ithal girdilerden oluşan Türkiye'nin, ihracat yapabilmek için de ithalata ihtiyacı bulunuyor.
İhracat geliri ithalatını karşılamayan ve yatırımları dış borçla yapan Türkiye, sürekli dış açık veriyor. Bu da cari açığa yol açıyor. 2000’li yıllara kadar ekonomi küçüldüğünde cari fazla veren Türkiye ekonomisi, ekonomi küçülse de büyüse de Milli Gelir'in yüzde 4-5’leri düzeyinde cari açık vermeye devam ediyor. Kamu, bu borcu Merkez Bankası rezervleri ve dış borçla kapatıyor.