'Türkiye'nin Suriye ile ilgili hiç mi hatası olmadı?'

'Türkiye'nin Suriye ile ilgili hiç mi hatası olmadı?'

Hüseyin Gülerce (Zaman, 27 Temmuz 2012)

 

Stratejik derinlik ve romantizm...

 

Suriye ile ilgili gelişmeler, Türkiye'nin dış politikasına içeriden ağır eleştiriler getiriyor. Irak'tan sonra bu defa da güneyimizde bağımsız bir Kürt bölgesinin kurulmakta olduğundan hareketle, hükümete; "Bu mu sizin sıfır sorun politikanız?", "Bu mu sizin stratejik derinliğiniz?" diye soruluyor.

Biraz insaflı olmak lazım. Önceki akşam Sayın Başbakan, bir televizyon programında da ifade etti. Bizzat kendisi 2011'in yılbaşında Beşşar Esed ile baş başa üç saat görüştü. "Arap Baharı"nın Suriye'yi de etkileyeceğini, partilerin kurulmasına izin vererek seçimlere gitmek suretiyle kanlı çatışmaların önüne geçilebileceğini anlattı. Ne var ki Baas rejiminin güç odakları Esed'i rehin aldılar. Rejim, kendi halkını katletmeye başladı. Şimdi bunun sorumlusu, Türkiye'nin dış politikası mı?

Türkiye'nin hiç mi hatası olmadı? Bence hata şuydu: Türkiye, Suriye'de bir insanlık trajedisi yaşanırken kendini öne attı. Mesele doğrudan Birleşmiş Milletler'i, ABD'yi, AB'yi, Rusya'yı ve İran'ı da ilgilendirirken, Türkiye sanki Suriye'nin tek muhatabı bizmişiz gibi davrandı. Dış politikada, gürleyip gürleyip yağmadığınız zaman, karşı taraftakilere koz vermiş olursunuz. Gücünüz test edilir.

Suriye'de, sınırlarımızdaki Kürt hareketlenmesi, bizim nasıl bir "Kürt sorunu"muz olduğunu da herkesin kafasına dank ettirmelidir. Kürt sorunu, sadece PKK terörü değildir. Ve bu sorun sadece güvenlikçi politikalarla, yani kuvvet yoluyla çözülemez. 30 senedir de çözülmedi/çözülemedi. Tamam, teröre, şiddete, saldırılara karşı elbette en iyi, en etkili mücadele yollarını kullanırsınız. Ama o da yıllardır yapılmadı. Saldırılara açık baraka gibi karakollarla, insansız hava araçlarında İsrail'e bağımlılıkla, ABD'nin hangi boyutta olduğunu tam bilemediğimiz desteğiyle, terörle mücadele edebilir misiniz? En önemlisi, sivil irade devre dışı bırakılarak, terörle mücadele silahlı kuvvetlere, sıkıyönetimlere, olağanüstü hal yönetimlerine havale edildi. JİTEM'ler, insan, uyuşturucu kaçakçılığı, faili meçhul cinayetler, çözüm yerine yarayı kangren hale getirdi. Şimdi sivil irade, ciddi bir mücadele vermeye çalışıyor. Bu da kolay değil. Uludere tuzağının bu konuda anlattığı çok şey var...

Ortadoğu'da haritalar yeniden çiziliyor olabilir. Sayın Başbakan, "Suriye'de kadastro çalışması yaptırmayız." derken, kadastrocular sahada çoktan çalışmaya başlamış olabilirler. Bölgedeki aktörler, sırtlarını büyük güçlere dayayarak Sayın Başbakan'a karşı ikili oynuyor olabilirler. Mesela Sayın Başbakan'ın önceki günkü TV programında; Mesut Barzani'yi kastederek; "Son olarak söylenen şu ifade çok daha çirkin; 'Biz Kuzey Irak'ta bunlara eğitim verdik ve bu eğitim neticesinde şimdi onları geri gönderiyoruz' yaklaşımları, bu işin çok daha farklı boyutlara doğru gittiğini gösteriyor." demesi çok enteresan...

Romantizm, biliyorsunuz duygu, heyecan ve hayalin etkisinde kalmaktır. Bir de işin içinde kendinize çok güven varsa uçar gidersiniz... Edebiyatta, sanatta romantizm olur. Ama dış politika, romantizmi asla kaldırmaz. Biz zaten bir de millet olarak duygusalız. Hâlâ Mehter Marşı dinleyince kendimizi Mohaç'ta, Çaldıran'da zannediyoruz.

Türkiye, Kürt sorununu kendisi çözmelidir. Çözdürmek istemeyen çok, tuzak ve tahrik çok ama biz çözmeliyiz. Önümüzde altın bir fırsat var. Yeni bir anayasa çalışması yürütülüyor. Eşit yurttaşlık temelinde, fikir ve ifade hürriyetinin, özgürlüklerin genişletilmesi temelinde, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi temelinde anayasa içinde sağlam zeminler hazırlamalıyız.

Bizim Güneydoğu'muz, Doğu'muz müthiş bir cazibe merkezi haline gelsin, bakalım o zaman bölünmeyi konuşan olur mu? Tam tersine bugün sınırlarında ürktüğünüz bütün Kürtlerin yüzü, size döner mi dönmez mi?

Karamsarlık girdabına düşmeden, kendimize güvenerek parlak bir geleceği inşa etmeliyiz...