Türköne: 17-25 Aralık otokrat bir yönetimin finansal ayaklarının deşifresidir

Türköne: 17-25 Aralık otokrat bir yönetimin finansal ayaklarının deşifresidir

Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, "17 ve 25 Aralık soruşturmalarına, kişilerle sınırlı bir hırsızlık hikâyesi değil, bir otokratik yönetimi finanse eden siyasî yolsuzlukların deşifre edilmesi olarak bakmalıyız" dedi. "Erdoğan doğru söylüyor: 17 Aralık bir darbedir" diyen Türköne, "Ancak sandıktan çıkmış bir hükümete karşı değil, devlet rantı ile işleyen Erdoğan otokrasisine karşı bir darbe. Bu darbe başarılı oldu ve otokrasi dağıldı" ifadesini kullandı.

Türköne'nin Zaman'da "Köşeyi dönüp gözden uzaklaşacak..." başlığıyla yayımlanan (7 Ağustos 2014) yazısı şöyle:

Galip ihtimal: Köşk’ün yeni misafiri 24 Ağustos’ta belli olacak. Her halükârda Erdoğan siyasette son menziline varacak; sonuçta kazanan İhsanoğlu olsa bile.

Bir dönem kapanacak ve yepyeni bir dönem başlayacak. Kişilere odaklananlar ve siyasetin yüksek gerilimine kapılıp duygularıyla etrafı yoklayanlar birçok şeyi gözden kaçırır. Liderler güçlü bir dip akıntıya uyum sağlayıp, arkalarını rüzgâra verip, tarihî şartları doğru okudukları için başarılı ve kalıcı olurlar. Erdoğan ve AK Parti 28 Şubat’ın ve onun yol açtığı ekonomik yıkımın anti-tezi olarak yükseldi ve sonrasında Türkiye’yi yepyeni bir senteze taşıdı. Ekonomi, 28 Şubat’ın gerçek mağduru olan Anadolu sermayesi marifetiyle canlandı ve AK Parti bu sermaye kesiminin önünü açarak büyümeyi ve böylece istikrarı yakaladı. Yükselen yeni sermaye sınıfı AK Parti’yi, AK Parti de bu sınıfı besleyerek hem siyaseti hem de ekonomiyi istikrara kavuşturdular.

Kronolojiyi şu şekilde hatırlayacağız: 2001 krizinde kendisini tüketen eski düzen, 2002-2007 arasında iktidarı ekonomi ile sınırlı olarak -Demirel iktidarları gibi- AK Parti’ye teslim etti. 2007’de esaslı bir çatışma yaşandı, 2007 ile 2010 arasında AK Parti, Özal’ın cesaretini tekrarladı ve askerî vesayeti sınırlamaya girişti. 2010’daki referandum ile tam elli yıllık vesayet düzeni tarihe karıştı.

22 Haziran 2011’den 17 Aralık 2013 tarihine kadar geçen iki buçuk yıllık süre ise, zaferler kazanmış Sezar’ın kendi diktatörlüğünü ilan etmesi gibi, Erdoğan’ın kendi mutlak iktidarını adım adım inşaya giriştiği bir ara dönem olarak hatırlanacak. Kişileri ve kişilikleri bir kenara bırakıp siyasetin ezeli tabiatına bakarak hüküm vermeliyiz: Her savaştan zaferle çıkan ve bütün rakiplerini (kendi yol arkadaşlarını bile) etkisiz hale getiren Erdoğan, kalıcı bir otokrasi oluşturmaya girişti.

Hırsızlık ve yolsuzluk iddiaları mer’i kanunlara göre yaygın ve sistematik bir suça işaret ediyor; ama gerçekte Erdoğan’ın kurduğu otokrasinin finansal araçları olarak değerlendirilirse, düzen değişimi daha kolay anlaşılacaktır. Ortadoğu diktatörlüklerine benzeyen bir düzen, emrinize hazır büyük fonlar olmadan yürümez. Parası olmayan bir diktatörü kim ciddiye alır? Peki para nasıl bulunur? 17 ve 25 Aralık soruşturmalarına, kişilerle sınırlı bir hırsızlık hikâyesi değil, bir otokratik yönetimi finanse eden siyasî yolsuzlukların deşifre edilmesi olarak bakmalıyız. Erdoğan doğru söylüyor: 17 Aralık bir darbedir; ancak sandıktan çıkmış bir hükümete karşı değil, devlet rantı ile işleyen Erdoğan otokrasisine karşı bir darbe. Bu darbe başarılı oldu ve otokrasi dağıldı.

İmam-hatip projesi, TÜRGEV ve parti örgütü tarafından dağıtımı yapılan sosyal yardımlar, bir dindarlaşma gayreti değil, Erdoğan otokrasisinin totaliter ve popülist araçları idi. Cemaat-Erdoğan çatışması olarak takdim edilen ve dershane tartışması ile görünür hale gelen sorun, aslında tabiatı gereği otokrasiye teslim olmayan sivil İslâm’ın direnci idi ve sonuçta tek sivil direniş olarak kaldı.

Cemaat-Erdoğan çatışmasını, aynı sermaye grubunun ve sosyal tabanın devlete olan mesafesine göre ayırmayı deneyin. Bir tarafta devlete “gölge etme” diyen gerçekten sivil toplum ve özel teşebbüs, öbür tarafta devlet rantı ile yaşayan asalak ve bir sermaye oligarşisi.

17 Aralık, devlet içindeki ortak bilincin bu otokratik düzeni alaşağı ettiği bir dönüm noktası olarak hatırlanacak. Devlete asalak sermayenin oligarşik düzeni ile beslenen Erdoğan’ın kişisel iktidarı artık sürdürülemez durumda. Sonra? AK Parti’yi iktidara getiren ve 12 yıl ayakta tutan dinamikler hâlâ canlı. Bu dip dalga mutlaka siyasette yeni bir temsil mekanizması oluşturacaktır.

Ya kişisel iktidar ve bu iktidarın bakiyeleri? Aslanlar tarafından iç organlarının parçalanmasını çaresizlik ve acı içinde seyreden şu belgesellerdeki mandayı gözünüzde canlandırmayı deneyin.

Bu ay içinde Erdoğan, köşeyi dönüp uzaklaşacak...