TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, finansmanın yanı sıra finansmana erişim maliyetlerinin son dönemde ekonomiyi kilitlediğini söyledi. “Reel sektöre oksijen sağlamak için atılan adımlar nefesimiz daraltıyor” diyen Turan, “Geçici pansuman niteliğinde kısa vadeli çözümler o an için nefes alınmasını sağlayabilir ancak hedef orta ve uzun vadede kalıcı tedaviler ile hastalığı bitirmekten geçiyor” şeklinde konuştu.
Turan, Dünya gazetesinden Hakan Güldağ, Vahap Munyar ve Osman Arolat ile bir araya geldi.
Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99,8’inin KOBİ’lerden oluştuğunu ve 7 bin büyük işletmeye karşı 3 milyon 200 bin KOBİ’nin bulunduğuna dikkat çeken Turan, kredi maliyetlerindeki artış ve kur etkisiyle finansman kanalının KOBİ’ler için kapandığını vurguladı. TL’nin aşırı değer kaybı, döviz kurunda yaşanan oynaklık ve ham madde fiyatlarındaki fahiş artışın işletme sermayesi ihtiyacını artırdığını anlatan Turan, şöyle dedi:
“İşletme sermayesi ihtiyacı, son bir yılda dört kata yakın artan sektörlerimiz var. Eskiden yatırım için finansmana ihtiyaç duyulurdu. Şimdi hayatta kalmak için ihtiyaç duyuyoruz. Özellikle tekstil, gıda gibi hammadde ithalatı ile ihracatı yapan sektörlerde bu durum daha fazla yaşanıyor. Çünkü firmalarımız TL’deki değer kaybı ile birlikte hammadde fiyatlarından çok daha fazla etkileniyor. Bu durum sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Finansmana erişim ve ödeme sorunları artacaktır. Bu sürecin zincirleme bir reaksiyonla üretimin durması ile kapanmalara ve dolayısıyla istihdama olumsuz etkisi kaçınılmazdır. Kur farkı ve finansman giderlerinin tamamı bilançolarda gider olarak görünmeli. Devlet gerekse de finansa sektörü tarafında finansmana erişim kanallarının bir an önce açılması gerekiyor. Finansa erişimin ilk şartı ülkemizdeki finans kaynaklarının bollaşması ve bunu teşvik edecek ortamın oluşturulmasıdır. Merkez Bankası bir yandan Türk Lirası’nın değerini korurken diğer yandan birikimlerin artması için gerekli olan ekonomi biliminin gerektirdiği tedbirler almalıdır”
Türkiye’nin son 2-3 yıldır kur-enflasyon döviz sarmalında yaşadığını ve salgınla birlikte yapısal hale gelen bu sorunları çözmeye çalıştığına dikkat çeken Turan, bunun artık kronik hale geldiğini vurguladı. Bu noktada farklı arayışlara girildiğini belirten Turan şunları kaydetti:
“Denenen yöntemlerle bugün geldiğimiz süreci hep birlikte yaşadık. Hepimizin ortak amacı ülkemizin refah düzeyini artırmak, çalışanlarımızı ve üretim gücümüzü korumak, daha nitelikli ve katma değerli yüksek teknoloji ihracatı ile dünya ekonomisinden son 40 yıldır aldığımız payı yüzde 1’lerin üzerine taşımak. Ekonomimizin geçici pansuman niteliğinde kısa vadeli çözümleri o an için nefes alınmasını sağlayabilir ancak hedef orta ve uzun vadede kalıcı tedaviler ile hastalığı bitirmekten geçiyor. Bunun yolu da yapısal reform gündemine kapsayıcı, şeffaf bir yönetim tarzıyla dönmekten geçiyor. Ekonomide güven ve istikrar da bu kapsayıcılık, katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik ve liyakata dayalı bir anlayışı tesis etmekten geçiyor. Üretim ekonomisi temelli, hukukun üstünlüğünü tesis etmiş, demokratik reformları gerçekleştirmiş bir modele ihtiyacımız var”
Faizlere ilişkin, “Yüksek faiz ortamı yatırım iştahını kapatıp, sanayicilerin finansman ihtiyaçlarını zorlayan şartlar yaratıyor. Bu bir gerçek” diyen Turan, ancak eylül ayından itibaren alınan faiz indirimi kararları neticesinde kurun yıllık bazda yüzde 120 arttığını, müdahale sonrası ise bu oranın yüzde 60'a gerilediğini söyledi. Gelişmekte olan ülkelerin yüksek enflasyon riskine karşı faiz oranlarını yükselterek aksiyon aldığına dikkat çeken Turan, Türkiye’de ise bunun tersi politika izlendiğini belirtti. Turan, şöyle konuştu:
"Politika faizimiz yüzde 14 ama özel bankalar yüzde 30-35 civarında faiz uyguluyor. Şirketlerin kredi limitleri yetmiyor. Borçlanma maliyetleri düşmüyor. Faiz indirimi finansal koşullara da yansımıyor. Örneğin bir sene önce yüzde 7,5 ile borçlanıyorduk, şimdi yüzde 30- 35’le borçlanıyoruz. Kamu bankalarındaki oranlar yüzde 15-17 arasında seyretse de onlar da kredi verme konusunda limitli ve iştahsız davranmakta. Gelecek sene kaça borçlanacağımızı iş dünyası olarak öngöremiyoruz. Politika faizi düşüyor ama kredi faizi, hazinenin borçlanma faizi ve 2-5-10 yıllık tahvil faizleri yükseliyor. Biz aslında faizi indirmedik, faiz zaten artmış oldu"
Orhan Turan, Merkez Bankası’nın kararlarının siyasi temelle alındığına dair yüksek bir algı oluştuğuna dikkat çekerek, bunun başta ülke risk primi olmak üzere pek çok olumsuz sonuçlara yol açtığını söyledi. Turan, yaşanan sürecin belirsizlik ortamında yerli ve yabancının yatırım iştahını etkileyeceğini ifade ederek, “Bu ortamda bankaların yatırım kredisi verip veremeyecekleri bile soru işareti. Çünkü güveni kaybettiğinizde riskinizi artırırsınız. Faizleri düşürseniz de geçmişte olumlu sonuçlar alamadığımız yolları yeniden denemenin bir faydası olmaz. O nedenle faizi ya da enflasyonu indirmekten çok riski düşürmeye odaklanmalıyız” dedi.
Söyleşinin tamamı için tıklayın