TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, bankacılık sistemindeki sorunlu kredilerin temizlenmesi gerektiğini söyledi. "Serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde çözümler bulunması gerekiyor" diyen Birecik, Gümrük Birliği güncellemesinin başlaması olmak üzere üç noktanın sıkıntıların ortadan kaldırılması için kritik önemde olduğunu vurguladı.
Bilecik, Hürriyet Ekonomi Müdürü Sefer Levent ve muhabir Şebnem Turhan'ın sorularını yanıtladı. Bilecik Hürriyet'in sorularına şu yanıtları verdi:
Ekonomide şu an neler yaşanıyor? Sorunlar ne?
Hep birlikte tanık olduğumuz üzere, son birkaç yıldır ciddi kur şokları ile karşı karşıya kaldık. Uzun vadeli, büyük yatırımlar yapan şirketlerimiz finansmanı, mecburen döviz cinsinden yapıyorlar. Çünkü yüksek enflasyon yüzünden, TL cinsinden uzun vadeli finansman sağlamak mümkün değil. Bu da büyük yatırımlar yapan şirketlerin önemli miktarda döviz borcu biriktirmesine neden oldu. Kimsenin böyle süreç yaşanacağını öngöremeden yapılan işlemler bunlar. Özellikle yurtdışı piyasalardan sağlanan finansman iyice azaldığı için, kur şokunun yanında şimdi diğer problem kredi şoku yaşıyoruz. Artık büyük küçük ya da döviz cinsinden borcu olsun olmasın her firma, likidite sıkışıklığından olumsuz etkileniyor. Finansman, önemli bir sorun haline geldi. Likititeye erişim o kadar zorlaştı ki, artık maliyet faktörü daha az tartışılır hale geldi. Bugünkü zor duruma gelmemizin nedenleri, bunlar. Şunu da unutmamak lazım; neden değişmeden, sonuç değişmez. Nedenleri değiştirmemiz gerekiyor. Zora giren şirketler ya konkordato ilan ediyor ya da her bankanın kapısında yeniden yapılandırma sırası var... Bunlar çözüm olabilecek mi yoksa iflaslarda artış olacağını düşünüyor musunuz?
Böyle dönemlerde temerrüte düşmeler ve bankaların takipteki alacaklarında artış olması ‘maalesef’ normaldir. İnsanların borçları belirgin bir süre dahilinde iki misline çıkmışsa istediğiniz hazırlığı hemen yapamıyorsunuz. Temennimiz, bu tarz gelişmelerin son derece az sayıda gerçekleşmesi. Tam sayıyı bilmemiz mümkün değil. TÜSİAD olarak gelişmeleri yakından takip ediyoruz ve politika yapıcılarla yakın temas içerisinde çalışıyoruz. Ankara ile iş dünyasının teması hızlandı ve bunu olumlu görüyorum. Bunun aynı kalitede sonuçları olur. Konkordato ve yeniden yapılandırmaları, “son çıkış yolu” gibi olumsuz bir algıyla etiketlememek lazım. Bunlar, alacaklı ve verecekli arasında bir “Uzlaşma & Anlaşma” adımıdır. Bu hamleler, bize esas çözüme kadar zaman kazandırabilir. Kapılara kilit vurulmaması için, kazanılan zamanda, kredi kanallarının bir an önce açılması gerekiyor. Bunun için de önce sistemde birikmiş sağlıksız kredilerin temizlenmesinin şart olduğunun altını çizmek isterim. BDDK ve Bankalar Birliği şirketlerin yeniden yapılandırılması için birtakım kurallar belirledi. Belirlenen 100 milyon liralık limit nedeniyle daha küçük ölçekli şirketlerin bundan faydalanamaması sorun yaratır mı?
Sistemdeki sağlıksız, artık ödenemez hale gelmiş kredilerin temizlenmesi gerekiyor. Yoksa sağlıklı iş yapan, risklerini iyi yöneten şirketlerimiz de finansmana erişim sorunu yaşayacaklar. Bu kurallar, 100 milyon lira barajı ile büyük firmalara hitap ediyor ama ekonomideki en ideal çözüm ‘kişiye özel tedavi’dir. 100 milyon TL barajının altında kalan şirketler için başka tedaviler, farklı çözümler düşünülmesi gerekiyor elbette. Tüm sivil toplum örgütleri, bunun dışında kalan firmalara da çözüm sunulması gerektiğinin altını çiziyor. Büyüklerle ilgili tedbir almak, ekonominin önemli kısmını kapsıyor olabilir ama istihdam tarafında diğer kesimin tedavisi için uygulanacak çözümler de bir o kadar önemli. Döviz sözleşmelerine yönelik düzenleme var. Bu yeni durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Temel beklentimiz iş dünyasıyla ilgili bir karar alıyorsanız, sahada ne olup bittiğini tüm detaylarıyla okumanız öğrenmeniz gerektiğidir. TÜSİAD olarak bu konularda geniş bir saha bilgisine hakimiz. Alınacak kararlar öncesinde, iş dünyası kuruluşlarıyla önceden istişare yapılmasını çok değerli buluyoruz. Bunun yapılmaması, büyük eksikliktir. Çünkü emin olun sözleşmelere yönelik düzenlemenin, bu kadar geniş kapsamlı olmasını hiç beklemiyorduk. Bu konu dışarıdan göründüğü kadar basit değil. Maliyetleri döviz cinsinden olan pek çok sektör için bu sözleşmeler bir mecburiyet. İthal ettiğimiz hammaddeyi, emtiayı TL ile almamız mümkün değil. Ya da finansmanı döviz cinsinden sağlayan leasing gibi sektörler için TL cinsinden sözleşme yapmak aşırı riskli. Sözleşmelerin 30 gün içinde dövizden TL’ye dönüştürülmesi gerçekten pratikte çok zor. Bu sürenin 6 ay gibi uzunluklarda olması daha sağlıklı olacaktır. Ayrıca, hangi kurdan TL’ye dönülecek? Burada taraflar arasında ciddi uyuşmazlıklar çıkacak, mahkemelere yığılmalar, uzun süren ihtilaflar olacak. Bunların iş dünyasını nasıl kilitleyeceğini bir düşünün. Sonuç olarak, bakanlığın yakında çıkaracağı tebliğ ile düzenlemeye ilişkin birçok sorunun çözüleceğine inanıyoruz. İstisna listesinin hiç beklemeden yayınlanmalı. Zaman kaybetmeden bu hafta yayımlanacak olmasını bekliyoruz. Yapılanların da geçici olduğunun vurgulanması gerekiyor.
Yeni Ekonomi Programı (YEP) YEP’i nasıl buldunuz?
YEP ilan edilmeden bir gün önce Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la görüşmüş fikirlerimizi iletmiştik. Hedeflerini gerçekçi buluyoruz. Özellikle büyüme. Son yılların ortalaması olarak yüzde 5-5.5’lar civarında büyürken, 2019’ın planlaması yüzde 2.3. Ekonominin araba durdurmadan yavaşlaması gerekiyordu. Ekonominin soğumasını sağlanmalıydı. Bu yapının gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Enflasyonla mücadele ve enflasyon hedeflemesi aynı şekilde gerçekçi. Ciddi tasarruflara gidilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ana dileğimiz tasarruf tedbirlerinin tamamen hayata geçirilmesidir. Beklentilerimizi karşılayan bir program gördük. 60 milyar liralık tasarruf tedbirinin istisnasız gerçekleşmesini diliyorum. Martta yerel seçimler var, ister istemez ekonomide seçim atmosferi olacak. Dileğimiz buna rağmen programın istisnasız uygulanması. Analistler en büyük risk olarak ‘banka bilançolarını’ gösteriyor. Sizce en büyük risk nedir?
Bizce de şu anda en büyük risk bu. Batık kredilerin banka bilançolarından çıkarılmasına olanak veren mekanizmalara ihtiyacımız var. Birçok ülkenin, koşulları kendine özgü de olsa, aynı sorunla karşı karşıya kaldığını ve pek çoğunun bunları aştığını biliyoruz. Biz de bunu başarabiliriz. Yeter ki bu sorumluluğu alalım. Bazı ülkeler, bunu IMF yardımıyla yaptı. İki avantajımız var; kamu borcu çok düşük ve küresel piyasalarda hala yatırım için yer ve yüksek kazanç arayan bol finansman var. Koşullar iyi değerlendirilirse, IMF finansmanına hiç ihtiyaç duymadan sorunu çözeriz.