Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, "IMF ile yapılacak bir anlaşma, bundan önce Türkiye'nin kredibilitesi için önemliydi belki, ama bugün artan bütçe açığımızı kontrol edebilmek için de bir IMF anlaşmasına ihtiyacımız olduğunu söylemeliyim" dedi. Yalçındağ, TÜSİAD, Sektörel Dernekler Federasyonu (SEDEFED) ve Uludağ İhracatçılar Birliği (UİB) tarafından düzenlenen konferansın açılışında, TÜSİAD olarak Mayıs 2008'de "Türkiye Sanayine Sektörel Bakış" isimli bir rapor yayımladıklarını anımsatarak, bu kapsamda ilk seminere otomotiv sanayinden başlama kararı aldıklarını söyledi. Bu kararın çok net ve açık nedenleri olduğunu kaydeden Yalçındağ, otomotiv sanayiinin, ülke üretiminin yüzde 10'unu, istihdamının yüzde 6'sını karşıladığını, bu başarı öykülerinin beşiğinin de Bursa olduğunu belirtti. Yalçındağ, Bursa'nın ötesinde Marmara Bölgesi'nin otomotiv sektöründe çok önemli bir yer tuttuğunu ve toplam otomotiv üretiminin yüzde 85'inin bu bölgede gerçekleştirildiğini kaydederek, bu konumuyla da Marmara Bölgesi'nin, Avrupa Birliği (AB) düzeyinde bir kümeleşme örneği sergilediğini ifade etti. Türkiye'nin daha fazla rol alma potansiyeli Son yüzyılın en derin ekonomik krizinin yaşandığına değinen Yalçındağ, IMF'nin, dünya ekonomisinin 2009 yılında 1,9 daralacağını, 2010'da ise ancak 1,3 oranında büyüme sergileyeceğini söylediğini kaydetti. Yalçındağ, TÜSİAD olarak geçtiğimiz aylarda İngiltere'deki G-20 Zirvesi'ne katıldıklarını hatırlatarak, bu toplantıda yapılan tespitlerin en önemlisinin, krizi aşmanın yolunun birlikte hareket etme olarak gösterildiğini ve bu konuda hemfikir olunmasını son derece önemli gördüğünü dile getirdi. Ekonomik krizin, ülkeleri "korumacılık tedbirleri" almaya itebileceği, bunun aslında krizden çıkışı zorlaştıracak unsurlardan birisi olacağı tespitinin de yapıldığını anlatan Yalçındağ, toplantıda, dünya ticaretinin daralmasının yanında, ticaretin finansmanının zorlaşmasına karşı önlem alınması ve IMF ve Dünya Bankası'nın görev ve sorumluluklarının yeniden tespit edilmesi konularının ele alındığını anlattı. Yalçındağ, bütün bu tespit ve analizlere rağmen, aslında çok da önemsedikleri G-20 Zirvesi'nden "zamanlaması belirli bir aksiyon planı"nın henüz çıkmadığını ifade ederek, bu toplantının Türkiye'yi ilgilendiren en önemli yanının, G-20'nin kurumsallaşmış yapıya kavuşması ve Türkiye'nin de diğer gelişmiş ülkelerle birlikte daha fazla rol alma potansiyelinin doğması olduğunu dile getirdi. "Daralma beklentimiz 4,1" TÜSİAD olarak geçtiğimiz hafta ABD'de katıldıkları IMF toplantısının önemli olduğuna işaret eden Yalçındağ, şöyle konuştu: "Bize söylenen, özellikle ABD'de bir iyileşme sürecinin başladığı, 'zaten bankaların bilançolarının olumlu sonuçlarından biz de bunu görmekteyiz' ve 2010 yılında da dünyada bir iyileşme sürecinin ivme kazanacağı. Ancak, bunun Türkiye'ye yansımasının 2011 olacağını söylediler. Doğrusu bu, bizim beklemediğimiz bir şeydi. Tersini bekliyorduk. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin 2009 daralma oranının yüzde 5,5 olarak gerçekleşeceğini söylediler. TÜSİAD olarak bizim öngörümüz; IMF ile hükümetimizin arasında bir noktadayız, 4,1 olarak bir beklentimiz var." Yalçındağ, bunun ötesinde 2010-2011 büyüme oranlarının da çok önemli olduğuna dikkati çekerek, bu oranların, özellikle işsizlik oranına bakıldığında çok düşük kaldığının görülebileceğini ve bu durumun pek iç açıcı olmadığını dile getirdi. Geçtiğimiz 3 aylık dönemde imalat sanayinin yüzde 25 daraladığını belirten Yalçındağ, bunun 1990'lardan beri en yüksek oran olduğuna değindi. "Kendi yağımızla kavrulmak durumunda kalacağız" Türkiye ekonomisinin, geçtiğimiz 5-6 yılda dünya ekonomisinin büyümesini lehine ve ihracat pazarlarını çok akılcı kullanarak, ihracata yönelerek büyümesini sağladığını hatırlatan Yalçındağ, bu dönemde iç tasarruf son derece az olmasına rağmen, dış yatırımlarla son derece ciddi büyüme oranlarının yakalandığını anımsattı. Yalçındağ, şöyle devam etti: "Önümüzdeki birkaç yıl içinde artık kendi kendimize ve kendi yağımızda kavrulmak durumunda kalacağız. Çünkü, dünya bize böyle bir ihracat imkanı sunmayacak. Tabi, ihracatımızın yüzde 50'sini AB ülkelerine yapıyorduk, oradaki iyileşme Amerika'dan da yavaş olacak, onu göz önünde bulundurarak, başka ihracat pazarları aramaktayız. Özellikle komşu ülkeleri değerlendirmekteyiz. Bunlar çok olumlu gelişmeler olmakla birlikte iç talebin önemini azaltmıyor. Bu dönemde iç talebimiz hem istihdam için dolayısıyla büyüme için son derece önemli olacak. TÜSİAD olarak uzun süredir, içinde bulunduğumuz bu olağanüstü durumdan dolayı para ve maliye politikalarını akıllıca ve kontrollü biçimde kullanmalıyız diyoruz." Otomotiv sektöründeki ÖTV indiriminin cesaret verici adımlar olduğuna değinen Yalçındağ, yan sanayisi gelişmiş sektörlere yapılacak teşviklerin ve vergi indirimlerinin, ekonomiye hem daha fazla katma değer sağlayacağını hem de bütçedeki bozulmaya daha az etkisi olacağını vurguladı. "Merkez Bankası sorumlu ve dikkati davrandı" Yalçındağ bu süreçte, Merkez Bankasının (MB) dikkatli ve sorumlu davrandığına dikkati çekerek, talebin bu kadar daraldığı bir dönemde, artık bir baskısının fazla olmadığından hareketle faizleri düşürmesi ve düşüş eğiliminin devam ettirilmesinin, yapılabilecek doğru bir hareket olduğunu söyledi. İhracat kredilerine getirilen kolaylıkların da ticaretin finasmanında pozitif etkisinin olduğunu ifade eden Yalçındağ, reel sektörün, finans sektöründen iyi beslenebilmesi için Kredi Garanti Fonu'nun daha işlevsel hale getirilmesinin çok olumlu olduğunun altını çizdi. Yalçındağ, ülkenin en büyük sorununun işsizlik olduğuna dikkati çekerek, mesleki eğitime önem verilmesi, istihdam vergileri ve esnek iş gücü piyasası mevzuatı konularında, krizden bağımsız olarak reform yapılması gerektiğini vurguladı. Dünyanın bu krizi günün birinde mutlaka aşacağını ve sonrasında çok canlı ve acımasız bir rekabet ortamının Türkiye'yi bekleyeceğine dikkati çeken Yalçındağ, o nedenle verimlilik ve rekabet ortamını artırmaya yönelik reformlara ağırlık verilmesi gerektiğine işaret etti. "Mali kural düzenlemesini kulak arkası etmemeli" Yalçındağ, Türkiye'nin IMF ile olan ilişkilerine de değinerek, şöyle devam etti: "IMF ile yapılacak bir anlaşma, bundan önce Türkiye'nin kredibilitesi için önemliydi belki, özellikle dış dünyada ama bugün artan bütçe açığımızı kontrol edebilmek için de bir IMF anlaşmasına ihtiyacımız olduğunu söylemeliyim. Alacağımız önlemler ancak bu anlaşmanın yapıldığı bütüncül bir yaklaşım içinde gerekli etkiyi gösterecektir diye düşünüyoruz. Türkiye uzun yıllardır IMF destekli bir programla gitmekte ve geçtiğimiz 5-7 yılda da bunun büyük avantajlarını yaşamaktadır. Ancak, bir süredir, gündemde olan mali kural hem iç disiplinimizi sağlamakta hem de orta vadeli öngörülebilirliğimizi sağlamak açısından son derece önemli. Eğer biz mali kuralımızı bugünden koyar ve belli bir dönemde IMF ile paralel götürürsek, bir süre sonra artık zaten kendi mali kuralımız olacağı için bu tür anlaşmalara da ihtiyacımız olmadan ekonomimizi götürebiliriz diye düşünüyoruz. Onun için mali kural düzenlemesini kulak arkası etmemeli, bugünden gündemimizin baş maddelerinden biri olarak sağlamalıyız." AB'ye tam üyelik ve mevzuata uyum programı AB'nin, Türkiye için çağdaşlaşma ve refah projesi olduğunu anlatan Yalçındağ, Türkiye'nin yıllardır bu konuda çok emek sarf ettiğini, fırsatlar da kaçırdığını, ancak birçok haklar da elde ettiğini söyledi. Yalçındağ, Türkiye'nin tam üyeliğinin 2014'te gerçekleşmemesi halinde, üyeliğinin bir sonraki mali dönem olan 2021'e kalacağına dikkati çekerek, "Buna izin vermemeliyiz ve tüm mevzuat çalışmalarının, bu iki sene içindeki AB mevzuatını ulusal mevzuata aktarılmasını sağlayacak uyum programının bir an önce başlatılması ve gerçekleştirilmesini sağlamalıyız." TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, Türkiye'nin muazzam bir potansiyele sahip olduğunu kaydederek, sözlerini şöyle tamamladı: "Türkiye eğer akıllıca ve birlik içinde davranırsa, sosyal barışımızı koruyabilirsek ve bazı önemli konuları göz ardı etmeden, özellikle ekonomide zaten yeterince geciktik, şanssız, gereksiz bir seçim ortamı yaşadık aslında, bir yerel seçimi sanki genel seçim havasına büründürerek zaten ekonomiyi ikinci plana attık. Artık bundan sonra yapacaklarımızı ivedilikle yaparsak, zaman ve alacağımız önlemleri ne zaman alacağımız son derece önemli. Çünkü bazı önlemleri gecikerek aldığımız zaman etkisi çok azalmış oluyor. Soğuyan bir ekonomiyi yeniden ısıtmak, çarklarını yeniden çevirmek biliyoruz ki hiç kolay değil. Eğer bunları yapabilirsek Türkiye, hakikaten hem bir bölgesel güç hem dünyada önemli bir güç olma potansiyeline sahip."