T24 Haber Merkezi
TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu'nun (YİK) açılış konuşmalarında, 31 Mart'ta yapılan oylamanın ardından İstanbul seçimlerinin iptal edilmesinden demokrasi ve hukuk sorunlarına, ekonomik göstergelerdeki bozulmadan dış politikada yaşanan gerilimlere uzanan geniş bir alanda AKP iktidarına eleştiriler yöneltildi.
TIKLAYIN - Murat Sabuncu yazdı: TÜSİAD susmanın acısına artık katlanamıyor…
İstanbul seçimlerinin iptal edilmesinin "kaygı verici" olduğunu açıklayan TÜSİAD'a "Haddini bil" yanıtını veren Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çıkışının ertesine rastlayan YİK toplantısında, "insan hakları, demokrasi, laiklik, hukuk devleti" vurgusu yapılan TÜSİAD Tüzüğü hatırlatıldı. Toplantıda, "Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oturmadığı" da dile getirildi.
Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, "Demokrasi işler kılınırsa, hukukun üstünlüğü tesis edilirse, eleştirel düşünmenin önünü açan bir eğitim reformu yapılırsa, ekonomimizin performansı yükselecek... Biz bu nedenle ekonomi derken demokrasi diyoruz; yargı bağımsızlığı diyoruz; hukukun üstünlüğü diyoruz; insan hakları diyoruz; akademik özgürlükler diyoruz; liyakat diyoruz; ifade özgürlüğü diyoruz. Demeye de devam edeceğiz. Çünkü bu görevi, TÜSİAD’ın tüzüğünden alıyoruz" ifadesini kullandı.
TIKLAYIN -TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Başkan Özilhan’ın hangi sözleri alkış aldı?TIKLAYIN - İşte TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'ın konuşmasının tam metni
"Seçim maratonundan yorgun düştük" diyen Özilhan, İstanbul seçimlerinin iptal edilmesini değerlendirirken, "seçim kanunu uygulamalarındaki aksaklığın seçimlerden sonra değil seçimlerden önce giderilmesinin idarenin sorumluluğunda olduğunu" vurgulayarak iktidarı eleştirdi. Özilhan, "Seçim kanununda ve uygulamadaki aksaklıkların seçimler sonrasında değil öncesinde giderilmesi, idarenin sorumluluğundadır. Seçimlere şaibe düşmemesini sağlayacak olan da budur" dedi.
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski de konuşmasında Türkiye'nin yoğun seçim gündemine ve Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin kararlı bir şekilde devam etmesinin önemine değindi. Son iki senede gerçekleşen dört seçimin 'reform ve makroekonomi gündemine odaklanılmasını zorlaştırdığı' yorumunda bulunan Kaslowski, "Uzun bir süredir seçim atmosferi içinde hareket ediyoruz. 31 Mart'tan sonra seçimsiz bir dönem olacağını ümit ediyorduk. Ancak yerel seçimler İstanbul’da yenilenecek ve seçim ortamı 3 ay daha uzayacak. Bu sene pozitif bir büyüme el etmek kolay olmayacak" diye konuştu.
TIKLAYIN - İşte TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski'nin konuşmasının tam metni
Türkiye'nin rekabete dayalı piyasa ekonomisi tercihi yapmış bir ülke olduğunu belirterek, "serbest piyasa ekonomisinden vazgeçildiği" veya yeni bir model arayışı içinde olunduğu yönünde izlenimlere izin verilmemesi gerektiğini söyleyen Kaslowski, yılbaşından bu yana kamu bankaları ağırlıklı, ciddi bir kredi genişlemesi gerçekleştiğine de dikkat çekti ve şu ifadeleri kullandı:
"Kredi genişlemesi, likiditeyi artırır, ekonomiye geçici bir rahatlama verir ancak ülkemizin net tasarruf düzeyi yükselmedikçe kredi genişlemeleri net borçluluk düzeyini artırmakta, ekonomiyi kırılgan hale getirmektedir."
Günümüzde güvenlik olgusunun iç ve dış güvenliği sağlama ile sınırlı olmadığını ve Türkiye'nin önünde “ekonomide güven, ekonomik güvenlik” konusunun da olduğunu belirten TÜSİAD Başkanı, sözlerine şöyle devam etti:
"Ekonomide güvenden ne anlıyoruz? Önce ekonomik model tercihimiz olmalı… Rekabete dayalı piyasa ekonomisi tercihi yapmış bir ülkeyiz. Serbest piyasa ekonomisinden vazgeçildiği veya yeni bir model arayışı içinde olunduğu yönünde izlenimlere izin vermemeliyiz.
Ayrıca bu değerleri koruyan kollayan güçlü kurumlarımız ve tutarlı, somut bir planımız programımız olması gerekiyor. Son olarak bu programı etkili ve kararlı bir şekilde uygulamalıyız. Bugün bu güven unsurlarına çok ihtiyacımız var. Ekonomimizi doğrudan veya dolaylı etkileyebilecek tüm kurumlarımızda liyakat, şeffaflık ve hesap verebilirlik en üst düzeyde sağlanmalıdır."
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı İstanbul’da Sabancı Center Hacı Ömer Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Toplantının açılış konuşmasını TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan yaptı. Yaklaşık 20 dakikalık konuşmasında sık sık demokrasi, yargının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü ve bir arada yaşam vurgusu yapan Özilhan, ülkenin ekonomi ve demokrasi anlamındaki yapısal sorunlarının çözümü için strateji geliştirmesi, adımlar atması gerektiğini belirtti. Özilhan'ın açıklamalarından başlıklar şöyle:
-İyi işleyen bir demokrasinin en temel özelliklerinden birisi iktidarın seçimle el değiştirebilmesidir.
-31 Mart İstanbul seçimleri çerçevesinde gündeme gelmiş olan iddialar, seçimlerin selameti konusunda geçmiş seçimlerde de dile getirilmiş olan şüpheleri yeniden akıllara getirmiştir. Umuyorum ki, Haziran ayında yenilenecek seçimler bu şüphelerin yersizliğini herkese kanıtlasın.
Seçim sonuçlarına itiraz, şüphesiz siyasi partilerin en doğal hakkıdır. Hepimiz bu hak arama özgürlüğüne saygı duyarız. Ancak, seçmen iradesine saygı duyulmasını da isteriz. Hakkaniyetli koşullarda seçim ve seçmen iradesi demokrasilerin tartışmasız en temel niteliğidir.
Seçimlere yapılan itirazların niteliği, seçim kanunlarının düzgün uygulanması konusunda herkesin kafasında soru işaretleri yaratmıştır. Seçim kanununda ve uygulamadaki aksaklıkların seçimler sonrasında değil öncesinde giderilmesi, idarenin sorumluluğundadır. Seçimlere şaibe düşmemesini sağlayacak olan da budur.
-Darbeler tarihine rağmen Türkiye’de demokrasi hep çalıştı: Her seferinde demokrasiye geri dönüldü. Seçim yoluyla görev devir teslimini de içeren bu demokratik geleneğe gözümüz gibi bakmalıyız. Dilerim tekrarlanacak olan İstanbul seçimleri, demokratik olgunluğumuzu teyit eder. Yeni fay hatlarına ve yeni gerginliklere yol açmaz, özlemini duyduğumuz birlik ve beraberliği sağlamamıza yol açar.
-Üç temel alanda, yani ekonomide, iç siyasi yapıda ve dış politikada sıkışmış durumdayız. Üstelik birindeki sıkışıklık diğerini çözmeyi zorlaştırıyor. İşimiz hiç kolay değil.
-Makroekonomik dengelerde uzun süredir devam eden bir bozulma var.
-Enflasyonda 121., işgücü piyasası verimliliğinde 111. sıradayız. Yargının bağımsızlığında 111., kamu düzenlemelerine karşı yargıda hak aramada 109., basın özgürlüğünde 129. sıradayız. Bu nedenle diyoruz ki ekonominin düzelmesi için hukuk ve adalet sisteminin düzelmesi gerekiyor.
TIKLAYIN - TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Başkan Özilhan’ın hangi sözleri alkış aldı?
Devam ediyorum: öğretimde eleştirel düşünmede 133., mesleki eğitim kalitesinde 132., dijital becerilerde 118., beceri sahibi çalışan bulma kolaylığında 117. sıradayız. Bunlar ekonomiyi aşağı çeken; girişimciyi, girişim yapamaz hale getiren bir ayak bağı oluşturmuş durumda.
Oysa ülkemiz pazar büyüklüğünde 13. sırada. Bu bize gerçekleştiremediğimiz potansiyeli gösteriyor. Demek ki, demokrasi işler kılınırsa, hukukun üstünlüğü tesis edilirse, eleştirel düşünmenin önünü açan bir eğitim reformu yapılırsa, ekonomimizin performansı yükselecek.
82 milyon nüfusuyla, jeostratejik konumuyla, gelişmiş altyapısıyla, sanayisinin seviyesiyle, tarımın sunduğu fırsatlarıyla Türkiye muazzam imkanlara sahip. Bu imkanları iyi değerlendirelim diye çırpınmamızın sebebi bu. Biz bu nedenle ekonomi derken demokrasi diyoruz; yargı bağımsızlığı diyoruz; hukukun üstünlüğü diyoruz; insan hakları diyoruz; akademik özgürlükler diyoruz; liyakat diyoruz; ifade özgürlüğü diyoruz. Demeye de devam edeceğiz. Çünkü bu görevi, TÜSİAD’ın tüzüğünden alıyoruz.
-2007’den bu yana toplam 14 kez sandık kuruldu. İptal edilen İstanbul seçimlerini de dahil edersek sayı 15’e yükseliyor. Peki bu kadar seçimi biz niye yaptık? Yeni bir toplumsal uzlaşma sağlamak için. Değişen toplumsal yapıya uygun yeni bir sistem kurmak için.
Bu sistemi kurabildik mi? Bugün geldiğimiz noktaya bakarsak, henüz evet diyemiyoruz. Parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş henüz tamamlanmamış gözüküyor. Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük ve köklü bir devletin sisteminin değiştirilmesi ve uyumlulaştırılması daha süre alacak gibi gözüküyor. Cumhurbaşkanlığı sisteminin kurumsal yapısı henüz oturtulamadı. Bu da, her alandaki sorun alanlarının üzerine etkin biçimde gidilmesini engelliyor.
Bunların yanı sıra bir de toplumsal kutuplaşma ve gerilim var. Art arda gelen seçimlerdeki sert ve toplumu ayrıştıran söylemler maalesef toplumsal huzuru bozuyor. Seçim sonrasında muhalefet liderinin saldırıya uğraması, siyasi gerilimi daha da yükseltti. İstanbul seçimlerinin iptali ile, siyasi gerilimin bir süre daha devam edeceği belli… Bunlara rağmen, insanımız sağduyusunu ve soğukkanlılığını koruyor.
-Dış politika, hele de savunma ihtiyaçları ülkenin uzun vadeli milli menfaatlerine göre oluşturulur. İttifaklar kolay kolay değişmez.
Uluslararası ilişkilerdeki gerilimler, TL’nin değerinde sert düşüşlere neden oluyor. Bu sert düşüş reel sektörde maliyet artışına yol açıyor; üretim ve yatırım kararlarını bozuyor; şirketleri mali olarak zayıflatıyor; iflaslara yol açıyor.
Eğer Türkiye küresel düzendeki yerinin hiç tereddütsüz biçimde kural temelli uluslararası sistem içinde olduğunu herkese gösterebilirse ve AB tam üyelik perspektifini güçlendirebilirse, bu durum “toptan ve çok yönlü” bir reform niyet ve taahhüdü anlamına gelir. Türkiye yeniden dış kaynak çekmeye başlar.
-Nasıl ki hem ülkemizin kurtuluşunu hem de Cumhuriyetimizin kuruluşunu birbirimize kenetlenerek başarmışsak, bugün de sorunlarımızı aynı şekilde aşarız. Başka çaremiz yok! Kutuplaşmayı bitireceğiz.
İktidar, muhalefet, iş dünyası örgütleri, sendikalar, sivil toplum hepimiz el birliği yapacağız. Bu el birliği ile hem demokrasiyi hem de ekonomiyi güçlendireceğiz. Yaşamakta olduğumuz sert ekonomik daralmayı demokrasi içinde atlatmak, Türkiye tarihi açısından başlı başına çok önemli bir gelişme olacak.
Önümüzdeki bayramın küskünleri barıştırmaya, kamplaşmayı gidermeye vesile olmasını diliyorum.