Boğaziçi Üniversitesi’nde protestoya katıldıkları için tutuklanan 14 öğrenci, 3 ay sonra özgürlüklerine kavuştu. Tahliye olan matematik bölümü 3. sınıf öğrencisi Deniz Yılmaz, “Özgürlüğe kıyasla matematiği daha çok özledim. Çünkü en çok mahrum kaldığım şey oydu” dedi.
Sosyoloji bölümü öğrencisi Yusuf Noyan Öztürk, “Okulumu çok özledim. Çıktıktan sonra da okuluma gelene kadar tahliye olduğumu hissedemedim. Kampusa geldiğimde rahatladım. Ben çift anadal öğrencisiyim. Eğitim konusunda kayıplarımız büyük” diye konuştu.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin için lokum dağıtanları protesto ettikleri için tutuklanan ve 3 ay sonra ilk duruşmada özgürlüklerine kavuşan 14 öğrenci üniversitelerine geri döndü. Yaşadıkları “cezaevi deneyiminin” ardından soluğu üniversitenin kampüsünde alan Matematik Bölümü 3.sınıf öğrencisi Deniz Yılmaz, “Cezavinde Matematik çalışmayı çok özledim. Çünkü en çok mahrum kaldığım şey oydu. Özgürlüğe kıyasla matematiği daha çok özledim” dedi.
Sosyoloji ve Siyaset Bilimi öğrencisi Yusuf Noyan Öztürk da, cezaevinde geçen 3 ayı, “Okul kampüsünün içindeki yurtta kalıyorum. Gözaltı sürecinde arkadaşlarıma ‘bir ifade verir dönerim bekleyin beni’ demiştim. 3 ay sonra aralarına dönebildim” sözleriyle özetledi.
Deniz Yılmaz yaşanan olaydan sonra gözaltına alınabileleceklerinin hiç aklına gelmediğini belirterek Boğaziçi Üniversitesi’nde fikir tartışmalarının sık sık yaşandığını söylüyor. Yaşanan olaya bir fikir tartışması olarak bakmanın daha doğru olduğunu dile getiren Yılmaz, şöyle konuştu:
“Daha öncesinde yasal bir sıkıntıya rastlamamıştık. Suçlamaları duyunca bir şaşkınlık oldu. Komik geldi. Çünkü aklı başında herhangi birisi biraz Boğaziçi Üniversitesi’ni gözlemleyip yaşananları az buçuk takip ediyorsa suçlamalarla ilişkili bir durum olmadığını hızlıca kavrayacaktır. Yasal bir sürecin başlatılması trajikomiktir."
Yılmaz cezaevi günlerinden bahsederek ilk bir ay gazetelere erişemediklerini söylüyor. Ay sonunlarında gazetelere üye olabilme hakkının verildiğine değinen Yılmaz şöyle devam ediyor:
“Dört gün önce tutuklansaymışız gazetemiz olurmuş. 1 Mayıs itibariyle gazete almaya başladık. Sabah kalktığımızda sayımdan sonra kahvaltı yapıyorduk. Ardından ders çalışmamız için bir sessizlik saati oluşturuldu. Cezaevinin en büyük sıkıntısı kesin zaman aralıkları. Kendinizi oraya disiplinize etmeniz gerekiyor. Aynı zamanda bütün temizlik işleride bizim üzerimizdeydi. Normalde 7 kişi için yapılmış koğuşlarda 33 kişi kalıyorduk. Sağlık temel hakkımız ama revir için haftalık limit konuyordu. Posta servisi, okulumuz sayesinde kütüphane fena değildi. Okulumuz imzalı kağıtlar göndererek kendi ders notlarımızı içeri almamızı sağladı. Okulumuz dışında getirilen İngilizce kitaplar alınmadı. Utku Çakırözer’in bana söylediği birşey vardı. İki tane Shakespeare Trajedisi bana getirilmiş ama içeri alınmamış.”
“İçerdeki arkadaşların çoğu sosyal medya suçlarından gelmiş kişilerdi” diyen Yılmaz, “Oldukça farklı hikâyeler duydum. Bizim durumumuza paralel hikayeler var. Benzeri komiklikte. Kitap okuma konusunda bir sıkıntı yaşamadık. Ama ben matematik bölümü öğrencisiyim. Odaklanarak dersime çalışmam gerekiyor. Ders çalışma konusunda bir felaketti” diyor. Cezaevinde farklı bir psiklojinin yaşandığını değinen Yılmaz 3 aylık süreci şöyle özetliyor:
“Dışarda sanki yaşamım olmamış gibi hissediyordum. Çoğu kişi de bu gözleniyor. Orada doğmuş şu ana kadar orada yaşamışsınız gibi. Dışarı kavramı orada değişiyor. Burada algıladığımız gibi değil. Cezaevini kampüse çevirdik. Orada bir sürü tartışmamız, konuşmamız oldu. Çalışmalarımız oldu. Birlikte durum değerlendirip makaleler yazdık. Bu açıdan kampüse çevirebildik. Ancak Matematik benim yaşamımda çok önemli bir yer tutuyor. Yaşamımın temel odak noktasını cezaevi sürecinde kaybetmiş oldum. Eğitimimiz aksadı. Kaldığımız dersler olabilir. Normada tutuklular için sınava girme hakkı var. Ama KHK’ler ve OHAL nedeniyle sınava girme taleplerimiz reddedildi. Bu noktada yaz okulu devreye giriyor. Toparlamaya çalışacağız durum net değil. Bazı dersler açılmayabilir. Çoğumuzun dönem uzayabilir.”
Yusuf Noyan Öztürk ise tartışmayla başlayan barışla devam eden ve dağılan bir olayın ardından yasal bir sürecin beklenilmediğini belirterek, şu sözleri sarf etti:
“Tabii insan bir şey yaptığında başıma bir iş gelir mi? diye düşünmeden edemiyor. Ama bu fikir tartışmasının ardından böyle bir süreç yaşanacağı hiç aklıma gelmedi. Gözaltına alındığımda çok şaşırmıştım. Neden gözaltına alındığımı bilmiyordum. Ben okul kampüsünün içindeki yurtta kalıyordum. Arkadaşlarıma ‘bir ifade verir dönerim bekleyin beni’ demiştim. 3 ay sonra aralarına dönebildim. O gün sabaha karşı saat 04.00’a kadar ders çalışmıştım. 05.00 da da küçük yurt odasının içinde 3 tane özel harekat polisi, sivil polisler, yurt müdürü, yurt güvenliği eşliğinde gözaltına alındım. Sözlü hakaret ve tehdite maruz kaldım. Bu benim karşıma sık sık geliyordu."
Diğer arkadaşlardan farklı bir yerde tutulduğunu söyleyen Öztürk yaşadığı işkence dolu günleri şöyle anlattı:
“Fiziksel darpta oldu. 14 gün gözaltında tutuldum. Genelde yalnız tutuldum. Süreç içerisinde konuşabileceğim kimse yoktu. Yapay bir tecritti. Baskı sürekli devam ediyordu. Bizimle aynı hücrede kalan insanlarında bize karşı gaza getirilmesi gibi olaylar olmuştu. En tehlikeli kısmı belki de oydu. Cezaevinde de hedef gösterildik.”
Cezaevinde yaşanan olayların kendisine gözlem gibi geldiğini söyleyen Öztürk şöyle devam etti:
“Siyaset bilimi sosyoloji öğrencisiyim. Cezaevi benim için bir çok siyasi devrenin nasıl çalıştığını pratikte gözlemleme şansıydı. Gerçek bir saha araştırması gibi denebilir. Orada bir hayat kurmak gerekiyordu. Şartlara göre. Oraya dair birşeyleri özleyebiliyorduk. Ama dışarının ta kendisi bir özlem. Okulumu çok özledim. Kendimi okul ile tanımlarım. Çıktıktan sonrada okuluma gelene kadar tahliye olduğumu hissedemedim. Kampüse geldiğimde rahatladım. Çok çalışmamız lazım. Ben çift anadal öğrencisiyim. Her dönem çok kritik. İki bölümden de ders almak zorundayım. Hocalarımız bu konuda ellerinden geleni yapıyorlar. Eğitim konusunda kayıplarımız büyük. Zamanla göreceğiz.”