Gece yarısı operasyonuyla gözaltına alınıp tutuklanan Selahattin Demirtaş, TBMM 25. dönem İstanbul milletvekili olup, Figen Yüksekdağ ile birlikte Halkların Demokratik Partisi eşbaşkanlığını 22 Haziran 2014 tarihinden beri yürütmekte.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Demirtaş, siyaset öncesi serbest avukatlık ve İHD (İnsan Hakları Derneği) Diyarbakır şubesinde yöneticilik yaptı. Uluslararası Af Örgütü Diyarbakır Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kurucuları arasında.
Abisi Nurettin Demirtaş'ın 2007'de Genel Başkanlık yaptığı DTP'de Grup Başkanvekilliği yaptıktan sonra DTP'nin kapatılması sürecinde yeni kurulan BDP (Barış ve Demokrasi Partisi)'ye geçerek partinin 1 Şubat 2010 tarihinde yapılan olağanüstü kongresinde Genel Başkan seçildi.
BDP'nin Halkların Demokratik Partisi'ne (HDP) katılması sürecinde 2014 yılında yapılan 2. Olağanüstü kongrede Figen Yüksekdağ ile birlikte HDP Eşbaşkanlığına seçildi.
2007 Türkiye genel seçimleri'nde Diyarbakır, 2011 Türkiye genel seçimleri'nde Hakkâri ve Haziran 2015 Türkiye genel seçimleri'nde İstanbul milletvekili olarak meclise girdi.
Zaza kökenli olan Demirtaş gençliğinde babası Tahir Demirtaş'a ait tesisatçı dükkanında çalıştı. 1990 yılında liseden mezun olduktan sonra 1991 yılı üniversite sınavında İzmir 9 Eylül Üniversitesi Denizcilik İşletmeleri Yönetimi bölümünü kazanmış ancak 1993 yılında tekrar üniversite sınavına girdi ve bu kez Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni kazandı. Hukuk okumaktaki motivasyonunun Diyarbakır'da kaybolan HEP İl Başkanı Vedat Aydın'ın 3 gün sonra cesedinin bulunması ertesinde çıkan olaylar ve bu süreç sonrasında Muğla'da üniversitede okuyan abisinin PKK'nın gençlik örgüt sorumlusu olarak gözaltına alınıp 22 yıl hapse mahkum edilmesi ve ailesinin içinde bulunduğu yoksulluk sebebi ile avukat dahi tutamamaktan oluşan sahipsizlik duygusu olduğunu belirtti.
Hukuk fakültesinden mezuniyetinin ardından 2000 yılında Osman Baydemir'in Diyarbakır İHD başkanı olmasıyla İHD Diyarbakır yönetimine girdi. Bu dönemde pek çok insan hakları ihlali davasında çalıştı. O dönemde kendisini en çok etkileyen olayın Silopi HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve Yardımcısı Ebubekir Deniz’in kaybolması olduğunu belirtti, Silopi ve Şırnak'taki araştırmaların olumsuz sonuçlanması sonrası Diyarbakır'a dönüş yolunda yol kenarında cesetlerini bulma korkusuyla aracını yavaş sürdüğünü hatırladığını anlattı.
2004 yılında Osman Baydemir'in belediye başkanı seçilmesiyle İHD Diyarbakır Şube Başkanı oldu.
2006 yılında yaptığı bir konuşmada Roj TV’de bir tartışma programına telefonla katılan Demirtaş, hapiste bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan için “Kürt sorununun çözümünde rolünün değerlendirilmesi gerekir” dediğinden ötürü hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlamasıyla soruşturma açıldı. 2010 yılında sonuçlanan davada kendisi 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı ancak mahkeme ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ karar vererek, Demirtaş’ın 5 yıl boyunca denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasını kararlaştırdı.
2006 yılı sonunda kısa dönem askerlik yapan Selahattin Demirtaş askerlik dönüşü ailesinin desteğiyle bir avukatlık bürosu açtı fakat 2007 yılından alınan erken seçim kararı ve kapatılan DEP'in eski Milletvekili Hatip Dicle'nin siyasi yasağından dolayı milletvekili adaylığının kabul edilmemesi ile Selahattin Demirtaş çevresinin de telkini ile DTP ve EMEP, ÖDP ve SDP’nin katıldığı "Bin Umut Adayları" hareketinin desteklediği Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı oldu ve seçilerek meclise girdi.
2004 yılında hapisten çıkan kardeşi Nurettin Demirtaş'ın hızla yükselerek 2007 Şubat'ında önce genel başkan yardımcılığına ve daha sonra genel başkanlığa yükseldiği DTP'de Selahattin Demirtaş henüz daha 34 yaşında iken Grup Başkanvekilliği'ne getirildi. Abisi sahte çürük raporu alarak askerden kaçmaya çalıştığı iddiasıyla başlayan soruşturma neticesinde gözaltına alındı ve daha sonrasında 2008 yılının Nisan ayında uzun dönem askerliğini yapmak üzere birliğine teslim oldu. Boşalan DTP genel başkanlığına Mayıs 2008'de Emine Ayna getirildi. Anayasa Mahkemesinin 2009 yılında DTP'yi "eylemleri yanında, terör örgütüyle olan bağlantıları da değerlendirildiğinde, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği" gerekçesi ile kapatmasının ardından bu davanın sürdüğü süreçte kurulan BDP'ye katıldı.
DTP'nin kurucuları ve önde gelen isimlerine uygulanan 5 yıllık siyaset yasağının da etkisi ile BDP'ye geçtikten sonra yapılan ilk olağanüstü genel kurulda 289 oyun 288'ini alarak 1 Şubat 2010'da genel başkanlığa seçildi. BDP'de Genel Başkan olarak DTP'ye göre daha aktif bir siyaset izleyen Selahattin Demirtaş, başlangıcı 2009 yılı Oslo görüşmeleri olarak kabul edilen Çözüm Süreci'nde en başından itibaren aktif rol aldı. Uludere Olayı ve KCK davalarına aktif şekilde katıldı. Kürtçe savunmanın serbest bırakılması, uzun tutukluluk sürelerinin kısaltılması gibi konularda KCK davalarının sürdüğü 5 yıl boyunca önde gelen seslerden oldu. 2011 seçimlerinde partisi ve Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku tarafından desteklenen bağımsız aday olarak Hakkari'den aday oldu ve milletvekili seçildi.
2012 yılında daha geniş tabalı bir siyasi oluşum amacını güden HDP'ye geçen BDP kadroları ile birlikte hareket etti. 22 Haziran 2014'te Figen Yüksekdağ ile birlikte HDP eşbaşkanlığına seçildi. HDP eşbaşkanı iken Cumhurbaşkanlığı için partisi tarafından aday gösterildi. 7 Haziran 2015 Türkiye Genel Seçimleri için partisi tarafından İstanbul milletvekili adayı gösterildi.
2014 yılı Ağustos ayında ilk defa referandum yoluyla yapılan 2014 Türkiye Cumhurbaşkanlığı Seçimi'ne katılan 3 adaydan biri olan Selahattin Demirtaş %9.76 oy alarak 3. sırada kaldı.
Seçim kampanyası süresinde devlet kanalı olan TRT'nin kendisine yeterli süre ayırmadığı yönünde eleştiriler yönelten Demirtaş bu konuda seçim kampanyasının sürdüğü dönemde TRT Haber , TRT 1, TRT Türk, TRT Avaz ve TRT ile RTÜK hakkında suç duyurusunda bulundu. Seçim kampanyası süresince TRT'nin adaylara ayırdığı süreye ilişkin eleştirisini dönemin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik "TRT senin kölendir, gece gündüz çalışsın" sözüyle ifade etti ve kendisi ile TV'de canlı yayına çıkma önerisine cevap vermeyen Başbakan'a bu konuda "Sen daha bizimle el sıkışmayı, bizimle selamlaşmayı zulüm sayıyorsan, sen herkesin Cumhurbaşkanı nasıl olacaksın?" eleştirisinde bulundu. Seçim boyunca kadın nüfusun daha etkin rol oynaması üzerine yaptığı ve yüzde 50 kadın oyunun tümünü hedeflediği yöndeki açıklamalarından özellikle "Seçmenlerin yarısı kadın. Yüzde 50 artı 1 alan kazanacak. 1 erkeğe ihtiyacımız var. Ben de kendime oy veririm." cümlesi kampanyasının en ünlü sözlerinden oldu.
Başlangıcı 2009 yılındaki MİT-PKK Oslo görüşmeleri olarak kabul edilen çözüm sürecinde önce DTP Grup Başkanvekili daha sonra BDP ve HDP Eşbaşkanı olduğu tüm dönemlerde aktif olarak yer aldı.
2008 yılında DTP grup başkanvekilliği yaptığı dönemde Zaman Gazetesi'ne verdiği röportajda "Dağa çıkmış gençleri indirmek sadece DTP'nin sorunu mudur?" diyerek ve DTP'nin PKK'yı bitirebilecek bir olgu olarak görülmesinin hata olduğunu, DTP'nin PKK'nın etki alanındaki insanlara doğru üslupla ve elinde hükümetten aldığı argümanlar ve vaatlerle gitmesi gerektiğini aksi takdirde DTP'nin hiçbir misyonunun kalmayacağını söyledi. Kürt sorununun çözümü için "demokratik özerklik" çözümü hazırladıklarını, ancak bu önerilerin toplumda bölünme olarak algılanmasından ötürü ilerlemenin sağlanamadığını belirtti.
2009 yılının Haziran ayında çözüm sürecinin başlaması için dönemin Başbakanı Erdoğan'ın "Önce terörle aralarına mesafe koysunlar" cümlesine karşılık "Başbakan çözüm için ya DTP ya PKK ya da Abdullah Öcalan’la görüşmek zorundadır” dedi. Eylül ayında dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından açıklanan "Demokratik Açılım" paketinin içeriğinin yetersiz olduğunu söyleyerek Kürt sözcüğünü kullanmadan bir demokratik açılım yapmaya çalıştıklarını söyledi. Atalay’ın açıklamalarından sonra hükümetin açılımla ilgili iyi niyetinden kuşku duymaya başladıklarını belirten Demirtaş “Süreç tıkanmıştır veya bitmiştir demiyoruz. Yaptığımız değerlendirmeler hükümete, bu anlamda bir uyarıdır." dedi.
Çözüm sürecinin başlamasında illa da muhalefet desteğinin şart olmadığını öne sürdü ve "Baykal ve Bahçeli'nin ikna olacağı bir çözüm planı DTP'yi ikna edebilir mi? Herkesi ikna etmekten vazgeçmeli Başbakan. Baykal'ı ikna çabası kriz demek. Baykal'ı ikna eden çözüm inanın ki sorunu çözmez. Baykal'ın ikna olacağı bir proje de Kürtleri ikna etmez" dedi.
2009 Mayıs ayında başlayan KCK operasyonları çerçevesinde hazırlanan iddianamede adı Gültan Kışanak ile birlikte KCK'nın Avrupa sorumlusu olduğu iddia edilen Sabri Ok tarafından mazeret belirtmeksizin bazı görüşmeler için Avrupa'ya gelmesi yönünde talimat aldığı iddiasıyla geçti.
2010 Ekim ayındaki bir röportajında çözüm sürecinde 1.5 senedir somut bir adım atılmadığını bildirdi. 2009 yılında başlayan operasyonlar ile hedef alınan KCK'nın ne olduğu şeklinde bir soruya da verdiği yanıtta bunun sivil yerel ve bölgesel meclisler şeklinde yapılanan silahsız bir oluşum olduğunu belirtti. Sınırötesi operasyonlar için hükümete verilen yetkilerin süreçle ilgili kafa karışıklığına neden olduğunu ve kendi görebildikleri kadarıyla PKK'nın eylemsizlik kararını uzatmaya eğilimli olduğunu belirtti.
2011 Genel Seçimleri ve Suriye İç Savaşı sebebiyle yavaşlayan görüşme süreci Selahattin Demirtaş'a göre 2010 yılında başlayan Arap Baharı rüzgarından korkulduğu için 2011 seçimlerinden sonra rafa kaldırıldı. Arap Baharı yaşayan toplumlarda örgütlü bir yapı ve lider olmadığı için hükümetin Kürt hareketi temsilcileri ile resmi müzakereler yapmasının Arap Baharı'ndaki diğer örgütsüz hareketlere örnek oluşturacağından korkulduğunu bu sebeple uluslararası güçler ve AK Parti'nin ortak kararı ile müzakere yerine sindirme ve tasfiye politikasına geçiş yapıldığını söyledi.
2009 yılından beri artarak devam eden KCK ile ilgili tutuklamaların sürece zarar verdiğini savundu ve pek çok BDP'linin bu davalar kapsamında tutuklanmasını "KCK operasyonları adı altında Parti Meclis üyemiz, belediye başkanımız, bütün parti çalışanlarımız tutuklanıyor. Eğer KCK buysa, KCK genel başkanı ben oluyorum." sözleriyle eleştirdi. Tutuklamaların vardığı boyutu "İstanbul il teşkilatımız 50 kişiden oluşuyordu. Bunlardan 48'i tutuklandı. 48 kişiyi KCK atamış kalan 2 kişiyi yönetsin diye" sözleriyle eleştirdi ve KCK tutuklamalarının MİT-PKK Oslo görüşmelerindeki tavır ile uyumlu olmadığını "Bu tutukladıklarınızın yüzde 99'unun KCK ile hiçbir alakası yoktur. Bunu Başbakan da savcı da biliyor. Nerden biliyorlar? Kendilerini tanıyorlar. Kandil'de, Oslo'da, Ankara'da görüştüler. Kendileri KCK'lı kim biliyorlar" sözleriyle ifade etti.
2011 yılı sonunda gerçekleşen Uludere Olayı, KCK operasyonlarının devam etmesi ve PKK'ya yönelik askeri operasyonlar sebebi ile durma noktasına gelen süreç ile ilgili 2012 Haziran'ında verdiği röportajda sürecin hükümet kanadının PKK'nın 6 ay gibi kısa sürede bitirileceği gibi bir kanaate inandırılmış olmasına bağladı. Mart ayında AKP-BDP arası heyetler bazında görüşme önerdiklerini ancak AKP kanadının diplomatik yöntemler, ekonomik açılımlar ve demokratikleşmeyi içeren farklı metodların bir arada kullanımı sayesinde PKK’nın bahar-yaz döneminde kökünün kazınacağı yönünde kendilerine yapılan telkinler sonucu bu önerilerini kabul etmediğini söyledi. 2012 yazıyla birlikte bu senaryonun tutmadığının anlaşıldığını belirtti. Gelinen noktada çözüm sürecinin ilerlemesinin ön koşulunun Oslo görüşmeleri sonrası hazırlandığı söylenen protokolün devreye girmesi ve Öcalan ile direk görüşmelerin başlaması olduğunu söyledi.
Oslo görüşmelerinin içeriğinin basına sızdırılmasının da sürecin ilerlemesine engel olmak isteyen güçler tarafından hükümeti zora sokmak için yapıldığını iddia etti.
2013 Ocak ayında PKK lideri Abdullah Öcalan ile İmralı Adası'nda direk görüşmelerin başlaması sonrasında adaya giden 3. HDP heyetinde olan Demirtaş PKK lideri Abdullah Öcalan'ın "40 yıldır devam eden isyan" olarak tanımladığı Kürt Sorunu'nu bitirmekte karalı olduğunu ancak parlamentonun çatışmaların durması ve bunun sürekli hale gelebilmesi için gerekli kararları alabilme kararlılığı konusunda kuşkuları olduğunu belirtti.
2013 yılının Haziran ayında sürecin 2. kısmının başladığını ifade etti. Bu süreç içinde hala KCK tutuklularının serbest bırakılmamasını eleştirdi.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Partisinin düzenlediği yemekte konuşma yapıyor.
Yerel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sebebiyle yoğun bir gündem ile ilerleyen 2014 yılının Temmuz ayında yürürlüğe konan Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun'u olumlu bir gelişme olarak gördüklerini söyleyen Demirtaş Ekim ayında Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) güçlerinin Kuzey Suriye'deki Kobani (Ayn el-Arap) bölgesine ilerleyişleri sonrası bölgedeki PYD güçleri ile IŞİD militanları arasında yaşanan çatışmada Türkiye'nin PYD güçlerine geçiş koridoru açması için hükümete baskı oluşturmak amacıyla HDP Merkez Yürütme Kurulu imzalı 6 Ekim 2014 tarihli bir çağrı yayınlandı. Bu çağrıda “IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobani'ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz" dendi.[28] Bu çağrı sonrası gelişen Kobani Eylemleri'nde 35 kişi yaşamını yitirdi. Bu çağrıyı kendisinin yapmadığını, parti yürütme kurulu kararı olduğunu belirten Demirtaş yine de sorumluluğu üstlendiğini ancak bu konunun kendisini kişisel karalama amaçlı kullanıldığını söyledi. Eylemler sonrası bu süreçte uyguladıkları siyasetin yüzde yüz doğru olmadığını kabul ettiğini fakat olayların tüm sorumluluğun partisinde olmadığını söyledi, çözüm sürecinin zorlaştığını fakat tekrar yürütülmeye başlanmasının imkansız olmadığını savundu.
2014 Kasım ayında sürecin bitip bitmediği yönündeki bir soruya da "Öcalan ya da hükümet süreç bitti demedikçe karşılıklı olarak devam eder" yanıtını verdi.
Demirtaş, İstanbul Barış Bloku'nun "Barışı biz inşa edeceğiz" mitinginde konuşan konuşma yapıyor.
2015 28 Şubat'ta Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve HDP heyeti arasında sağlanan 10 maddelik Dolmabahçe mutabakatının sonunda HDP'den PKK'ya yapılan silah bırakma için kongre çağrısının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “Ne Kürt sorunu, artık böyle bir şey yok” ve daha sonrasında 10 maddeye ithafen "Bu metnin demokrasi adına neresini kabul edeceğim" sözlerini ve izleme heyetine karşı çıkışını seçime yönelik propaganda olarak gören Demirtaş "Kapalı kapılarda kabul edilenler, açık kapıya çıkıldığında reddediliyor. Hükümet İmralı'da söylenen her şeyi dışarıda inkâr ediyor" dedi.HDP grup toplantısında söylediği "Recep Tayyip Erdoğan! Seni Başkan yaptırmayacağız" sözü ve PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Nevruz mesajında silahsızlanma çağrısına yer vereceğini düşünmediğini belirten açıklamaları dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan tarafından "Öcalan'ın iradesine ipotek koyma" amaçlı "menfi" ve "ön kesmeye yönelik CHP tarzı siyaset anlayışı" olarak nitelendirildi.
4 Mayıs'ta FOX TV'de katıldığı Liderler FOX'ta programında Çözüm Süreci'nin dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliği sayesinde başladığını fakat kendisinin liderlik egosunun şu an çözüm sürecinin önünde en önemli engel olduğunu söyledi.[36] Dolmabahçe metninin hükümet tarafından sahiplenilmediğini iddia etti ve bunun sebebinin yapılan mutabakatın AKP'ye kendi seçmen tabanında oy getirmediğinin görülmesi olduğunu söyledi. Buna kanıt olarak da çözüm sürecinin AKP'nin seçim bildirgesine dahi girememiş olması ve bunun dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından "Matbaaya giderken yolda düşmüş" şeklinde açıklanması olduğunu söyledi.