Cumhuriyet yazar ve yöneticileri üç aydır, tutukluluğun son bulmasını ve iddianamenin hemen hazırlanmasını bekliyor.
Kasım 2016’da önce 10 Cumhuriyet yazar ve yöneticisi, 30 Aralık 2016’da da gazetenin muhabiri Ahmet Şık tutuklandı. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği yargıcı Mustafa Çakar tarafından kaçma şüphesi ile tutuklanan 10 yazar ve yönetici arasında mesaisini adliyede geçiren avukatlar, ifade vermek üzere birçok kez Basın Savcılığı’na gitmiş yazar ve çizerler bulunuyor. Soruşturmayı yürüten savcı Murat İnam’ın FETÖ üyeliği davası sanığı olduğu ortaya çıktığında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu durumu bir “talihsizlik” şeklinde değerlendirerek, “Olmaması daha doğrudur. Keşke böyle bir görevlendirme yapılmamış olsaydı daha iyi olurdu, daha da doğru olurdu” demişti. Aradan geçen 90 günde hâlâ iddianame hazırlamadı.
Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un haberi şöyle:
10 yazar ve yöneticimize Emniyet’teki savcılık sorgusunda takipsizlikle sonuçlanan veya yargılaması süren haberler ve köşe yazıları soruldu. Suçlamalara kimin hazırladığı belli olmayan bir bilirkişi raporu, gazetemizin eski yöneticilerinden Alev Coşkun’un ve Aydınlık gazetesi yazarlarının operasyonun ertesi günü verdikleri tanık ifadeleri ve köşe yazıları, CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın “Cumhuriyet’te FETO’culuktan Kürtçülüğe kadar her şey serbest CHP milletvekili olarak yazı yazmak yasak” tweeti ve Oray Eğin’in Sözcü gazetesinde 22 Kasım 2015’te yayımlanan yazısı dayanak gösteriliyor. 90 günlük tutukluluğa dayanak gösterilen tüm veriler somut deliller olmaktan çok subjektif değerlendirmelerden ibaret.
Sır gibi saklanan ‘rapor’
Savcılık ifadeler sırasında dosyada bir bilirkişi raporu olduğunu belirterek suçlamalarını bu rapora dayandırdı. Ancak raporun kendisi verilmediği gibi, basılı hali de gösterilmedi. Bu “rapor”la ilgili bilgiler, 10 yazar ve yöneticimizin Emniyet’te alınan ifadeleri sırasında yapılan alıntılardan ibaret kaldı. Rapor ifadeler sırasında istendi ancak bu istek, soruşturmada kısıtlama kararı var denilerek reddedildi. Rapor, tutuklamalardan sonra da dilekçe ile istendi. Ancak savcı Murat İnam bu isteği 668 sayılı KHK’ye ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 153. maddesini gerekçe göstererek reddetti. Ancak savcının atıf yaptığı KHK ve CMK’nin 153. maddesinde “bilirkişi raporları”nın kısıtlamaya dahil edildiğine ilişkin bir hüküm bulunmuyor. Gerçekte CMK’nin 153. maddesi, bilirkişi raporlarının kısıtlama konusu olamayacağını ve savunmadan saklanamayacağını düzenliyor. Geçen sürede raporun kim tarafından hazırlandığı sorusu dahi yanıtlanmadı. Bu nedenle raporun yazar ve yöneticilerimiz ile hasım olan kişiler tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı hala bilinemiyor. İfade tutanaklarında yer aldığı kadarıyla, raporda, “Cumhuriyet gazetesinin manipülasyon ile gerçeği perdeleyip, terör örgütlerinin (FETÖ) amacına uygun hareket ederek, iç kargaşa çıkartmaya ve ülkeyi yönetilemez hale getirmeye yönelik haberlere imza attığını görmekteyiz” ifadelerine yer veriliyor. Bu iddia ise sadece gazetemize tepki duyan, kiminin ismi dahi belli olmayan birkaç gazetecinin dedikodu niteliğindeki yorumlarına dayandırılıyor. Nitekim 30- 40 sayfa uzunluğundaki ifade tutanaklarının çoğu bu yazıların bire bir alıntılanmasından oluşuyor.
Bilirkişi kim?
Bilirkişi raporu gerektiren durumlar CMK’nin 66. maddesinde düzenleniyor. Yasa maddesi cevaplandırılması uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren sorularla ilgili inceleme talep edilebileceğine işaret ediyor. Raporda yapılan subjektif değerlendirmelere bakıldığında savcılık, bilirkişiye suçlama konusu haberlerle ilgili olarak nasıl bir teknik bilgi başvurusunda bulunmuştu? Savcılık bilirkişiye “FETÖ’cülük medya kanalıyla nasıl yapılır” diye mi sormuştu? FETÖ’cülüğün nasıl yapıldığı ile ilgili bir uzman bilirkişilik mercii mi vardı? Varsa bu bilirkişi kimdi? Tüm bu sorular 90 gündür cevaplanmadı.
Özel yetkili mahkemelerin kapatılmasıyla yakalama, gözaltı, arama-el koyma ve tutuklama gibi geniş yetkilere sahip sulh ceza hâkimliklerine tutukluluğa itiraz başta olmak üzere toplamda 3 kere tahliye talebinde bulunuldu. Sulh ceza hâkimliklerinin numaraları değişse de birbirinin kopyası kararlarla bu talepler reddedildi. İlk dalga operasyonla tutuklanan 9 kişinin ilk tutukluluk incelemesini gerçekleştiren İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklama kararında olduğu gibi soruşturmaya konu haberleri sıralayarak kopya bir karara imza attı. İkinci tutukluluk incelemesini yapan İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği de delillerin henüz toplanmadığını öne sürerek, basmakalıp kaçma şüphesi, atılı suçun ağırlığı, adli kontrolün yetersiz kalacağı gerekçelerini sıraladı. Kendi isteğiyle yurda döndükten sonra kaçma şüphesiyle tutuklanan gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın aylık tutukluluk incelemesinde de aynı gerekçeler sıralanarak, kaçacağı şüphesini uyandıran somut deliller olduğu ileri sürüldü.
Görüş kısıtlandı
Yazar ve yöneticilerimize, tutuldukları Silivri Cezaevi’nde avukat görüşü sırasında bir dizi kısıtlama uygulanıyor. Yönetici ve yazarlarımızın avukatları bu karara ilk olarak 25 Kasım 2016’da kısıtlamanın dayandırıldığı 667 sayılı KHK’ye dahi uyulmadığı gerekçesiyle itiraz etti. KHK’de bu yönde bir kısıtlama olması için tutuklama sebebi yapılan suçlar sayılıyor. Ancak tutuklu yazar ve yöneticilerimize yöneltilen suçlama bu suçlar arasında yer almıyor. Bu nedenle süren kısıtlamalar KHK’ye de uymuyor. Bu kısıtlamalara yapılan son itirazlar ise halen infaz hâkimliği tarafından inceleniyor.
Gözler AYM'de
Tutuklu yazar ve yöneticilerimiz adına Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda da bulunuldu. Başvurularda tutuklama kararıyla “kişi güvenliği ve özgürlüğü”, “düşünce ve basın özgürlüğü” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18. maddesinde düzenlenen “sınırlamaların amaç dışı kullanılamaması” haklarının ihlal edildiğine dikkat çekildi. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin önünde yalnızca OHAL ilanının ardından 65 bin dosya bulunuyor ve bu 65 bin dosyaya son 685 No’lu KHK ile kurulan 7 kişilik komisyon bakacak.
Ağırlaştırılmış tutukluluk
11 arkadaşımız Silivri’de tam anlamıyla bir ağırlaştırılmış tutukluluğa mahkûm edilmiş durumda. Şöyle ki; avukatları ile haftada bir gün, bir saat ve toplamda üç avukatla görüşebiliyorlar. Bu görüşmeler cezaevi personeli eşliğinde gerçekleştiriliyor ve görüşmeler sırasında konuşmalar kayıt altına alınıyor, avukatları ile aralarındaki belgelere de el konuluyor. Aile bireyleri ile de haftada 1 gün 1 saat görüşün yanı sıra OHAL ilanı ile ayda bir gün olan aile bireyleri ile açık görüş hakları da iki ayda bire düşürülmüş durumda. Aile bireyleri dışında kendi seçtikleri üç kişi ile olan görüş hakları kaldırılmış, telefon ile haberleşme hakları on beş günde bir kez ve on dakikayı geçmemek üzere sınırlandırıldı. Dışarıdan mektup alamadıkları gibi, yazdıkları mektuplar dışarıdaki yakınlarına da ulaştırılmıyor. Cezaevinde kitap, dergi ve muhalif televizyon kanallarına da erişemiyorlar.