Cumhuriyet gazetesinin tutuklu yazar, çizer ve yöneticilerinin eşleri, haklarında iddianame bile hazırlanmayan gazetecileri için "149 kişilik listeye bakıyorum; hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi. Adalet Dinamit, "Neyle suçlandıklarını bile bilmedikleri halde siz, bu ülkenin en güçlü kişisi olarak onlara nasıl hırsız, çocuk istismarcısı, terörist dersiniz? Masumiyet karinesi yok mu?" diye sordu. Cumhuriyet'in tutuklu Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun eşi Eylem Sabuncu "Bu asılsız iftiralara yanıt dahi vermeyi zul sayarım" ifadesini kullanırken çizer Musa Kart'ın eşi Sevinç Kart, "Cumhurbaşkanı açıkça hakaret ve iftira suçlarını işlemiştir. Yargılamasını tarihe bırakıyorum. Ve biliyorum ki tarih affetmez" diye konuştu. Cumhuriyet gazetesi yayın danışmanı ve yazar Kadri Gürsel'in eşi Nazire Gürsel de "Madem bu kadar eminler, delil bulmak zor olmasa gerek değil mi? Yoksa değiller mi? O zaman da hemen serbest bıraksınlar" çağrısında bulundu. Yazar Hakan Kara'nın eşi Sinem Kara, "Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu an cezaevinde bulunan tüm gazetecileri içeren açıklamasının bir inandırıcılığının olması mümkün değildir" görüşünü savunurken yönetici Önder Çelik'in eşi Semra Çelik "Eşim ve hapisteki meslektaşları için kullandığı bu sözleri hemen düzeltmesini ve bizden ve çocuklarımızdan gecikmeden özür dilemesini bekliyorum" dedi.
Adalet Dinamit: Sayın Cumhurbaşkanı Anadolu Yayıncılar Derneği üyeleriyle gerçekleştirdiği buluşmada, medyanın Dünya’da Dördüncü Güç olarak anıldığına dikkat çekmiş. Biz de kendisine hatırlatmak isteriz; bu paye, her türlü fikir ve düşüncenin topluma ulaşmasının sağlanması, en aykırı söz ve ifadelerin bile korumadan yararlanması, bunun toplumsal gelişme ve ilerleme için olmazsa olmaz bir gereklilik kabul edilmesi, söz ve ifade özgürlüğünün gerçekleşebilmesinin temel aracı olan medya özgürlüğünün sağlanmasının önem ve anlamı olduğu için verilir. Siyasal iktidar karşısında medyanın bağımsız olduğu varsayılmaktadır. Bu nedenle medyaya yasama, yürütme, yargı gibi kamusal çıkarı gözeten bir bekçi olarak Dördüncü Güç payesi verilir.
Elbette demokrasinin olmazsa olmazlarındandır medya özgürlüğü, tıpkı yargı bağımsızlığı gibi. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı aynı konuşmasında Almanya Başbakanı Angela Merkel’in bizim gazetecimizi serbest bırakın istemine, Türkiye’de yargı bağımsızdır, yargı buna karar verir demiş. Çok güzel... Şimdi biz Cumhuriyet Gazetesi mensubu 11 kişi için kendisine soruyoruz; Siz devletin en tepesindeki makamda oturan biri olarak nasıl “hapisteki gazetecilerin hepsi hırsız, çocuk istismarcısı, terörist” dersiniz? Haklarında Ağustos ayından beri soruşturma yürütüldüğü ve 5 aydır tutuklu olmalarına rağmen hâlâ iddianameleri bile yazılmadı. Neyle suçlandıklarını bile bilmedikleri halde siz, bu ülkenin en güçlü kişisi olarak onlara nasıl hırsız, çocuk istismarcısı, terörist dersiniz? Masumiyet karinesi yok mu? Bu söylem yargıçları, savcıları etkilemiyor mu? Hani siz yargıya müdahale edemezdiniz? Henüz yargılanmadılar. Kendileri bile bilmezken, siz nasıl biliyorsunuz? Evet, siz çok güçlüsünüz, bizim elimizde ordu, emniyet teşkilatı, yargı yok. Ama biz de güçlüyüz. Çünkü biz haklıyız. Biz gücümüzü sadece ve sadece haklılığımızdan alıyoruz. Halkın bilgi edinme hakkını yerine getirdikleri için 11 Cumhuriyet Gazetesi mensubu 5 aydır iddianamesiz ve neyle suçlandıklarını bilmeden tutuklu. Bu mudur yargı bağımsızlığı? Lütfen cevap verin...
Eylem Sabuncu: Bu asılsız iftiralara yanıt dahi vermeyi zul sayarım. Ancak ilk duyduğumda aklıma gelen şu oldu: İzmir’in dağlarında çiçekler açar Altın güneş orda sırmalar saçar Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa Adın yazılacak mücevher taşa.
Sevinç Kart: Tek işi gerçek ve objektif gazetecilik olan, sadece Türkiye’nin değil dünyanın tanıdığı insanlar için hiçbir akla ve vicdana sığmayacak bu korkunç sözleri sarfeden Cumhurbaşkanı açıkça hakaret ve iftira suçlarını işlemiştir. Yargılamasını tarihe bırakıyorum. Ve biliyorum ki tarih affetmez.
Nazire Gürsel: Ülkemiz neredeyse her gün dünya gündeminde olumsuz bir haberle yer alıyor. Hem de çok uzun zamandır. Gerçek vatanseverler için hakikaten tahammülü zor bir durum. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı’nın hapisteki gazetecilerle ilgili sözlerine değinmek dahi istemiyorum. Ancak şuna değinebilirim ki en yetkili ağızlar bana şu soruyu soruyor; Kadri Gürsel gibi tüm dünyanın fikirlerini merakla takip ettiği bir aydın, nasıl olur da içerde olur? Bir de tabii şu var; Bu sözler o zaman iddianame neden yazılamıyor sorusunu da çok güçlü bir şekilde gündeme getiriyor. Madem bu kadar eminler, delil bulmak zor olmasa gerek değil mi? Yoksa değiller mi? O zaman da hemen serbest bıraksınlar.
Sinem Kara: Eşim Hakan Kara 36 yıllık saygın bir gazetecidir. Mesleki ve insani açıdan onuru için yaşar. 4.5 aydır hakkında bir iddianame olmadan, ne ile suçlandığını bilmeden haksız ve hukuksuzca diğer 10 arkadaşı ile birlikte Silivri Cezaevi’nde. Sayın Cumhurbaşkanı’nın cezaevlerinde bulunan 149 kişilik gazeteci listesine bakıp, hepsinin ya hırsız ya terörist ya da çocuk istismarcısı olduğunu söylemesi son derece talihsiz aynı zamanda yakışıksız bir açıklama olmuştur. Bağımsız yargıdan ve demokrasiden sıkça bahseden Sayın Cumhurbaşkanı bu açıklamasıyla; delil bulunamadığından ötürü bir türlü yazılamayan bir iddianameyi tutuklu olarak bekleyen kişilerin masumiyet karinelerini de göz ardı ederek onları zan altında bırakmıştır. Adalet Bakanlığı, eşim Hakan Kara başta olmak üzere diğer tutuklu Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticilerinin ne ile suçlandığını bir an önce açıklamak ve bizleri aydınlatmak zorundadır. Aksi halde, Sayın Cumhurbaşkanı’nın şu an cezaevinde bulunan tüm gazetecileri içeren açıklamasının bir inandırıcılığının olması mümkün değildir.
Semra Çelik: Eşim Önder Çelik’in de dahil olduğu tutuklu gazeteciler için böyle temelsiz bir suçlamayı Türkiye ve dünya kamuoyuna açıkça ilan eden bir cumhurbaşkanımız olduğu için utanç duyuyor ve onu şiddetle kınıyorum. Bu tutumunun Türkiye’yi daha da sert bir kamplaşmanın içine taşıdığını farketmesi gerekir. Eşim ve hapisteki meslektaşları için kullandığı bu sözleri hemen düzeltmesini ve bizden ve çocuklarımızdan gecikmeden özür dilemesini bekliyorum.
Gülsün Sop: Cumhuriyet tutukluları, asla terörist değil. Onlar, özgür düşünceli tarafsız gazeteciler ve basın özgürlüğü için mücadele eden hukukçular. Sonuna kadar hak ettikleri özgürlüklerine kavuşmak için haklarında yürütülen soruşturmanın sonucunu sabırla beklerken, bir de hiçbir dayanak olmaksızın terörist olarak yaftalandılar. Bu söylem soruşturmanın hukuki değil, siyasi olduğunun en büyük kanıtı. Aynı zamanda, basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının ne denli büyük bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.
Çağlayan Öz: Demek ki bizim bilmediğimiz gizli bir liste dolaşıyor ellerde. Cumhuriyet gazetecilerinin isimlerin karşılarına, daha iddianame yazılmadan, yargılama olmadan ‘terörist’ yazılmış bile... Ben asıl bu listeyi hazırlayarak Cumhurbaşkanının doğru olmayan bir açıklama yapmasına sebep olanların büyük bir suç işlediklerini düşünüyorum. Bunların kimliğinin derhal tespit edilerek haklarında dava açılması gerekir. Çünkü bir ülkeye karşı işlenebilecek en büyük suç, o ülkede hukuku iftira ile katletmektir. İftira ve yalan hukukun yerine geçerse 80 milyonluk Türkiye’ de hepimiz kayboluruz. Ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak: Ülkemizin itibarını yerle bir eden bu ‘terörist gazeteci’ listesinde 40 yıllık gazeteci Güray Öz isminin karşısına ne yazıldığını görmek istiyorum.
Hapisteki gazeteciler Ömer Çelik, Tunca Öğreten, Murat Aksoy ve İnan Kızılkaya’nın yakınları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine tepki gösterdi.
DİHA Haber Müdürü Ömer Çelik’in eşi Tülay Çelik: Türkiye’de hiçbir hırsızın, istismarcının evine terörle mücadele polisleri ile girilmedi. Bizim evimiz basıldığında eşimi alan polisler, ‘Hadi şimdi de haber yapsana’ diyerek Ömer’in annesine ‘Sen ne biçim annesin. Oğlunu neden gazeteci yaptın’ dediler. Gazetecilerin birinin canına kastedeni gören varsa bize de anlatsınlar. Bizim evimizden kalem, kitap ve yazıları götürdüler. Patlayıcı bir madde ele geçirmişler mi göstersinler. Artık somut delilleri ortaya koysunlar ve tutuklu gazetecilerin ididanamelerini bir an önce hazırlasınlar.
Eski Diken editörü Tunca Öğreten’in eşi Minez Öğreten: Ben Erdoğan’ın açıklamasından memnuniyet duydum çünkü 144 iddianame okumuş onu anlıyorum. Bizde iddinameyi okuduğuna göre hazırlandığını anlıyoruz ve artık mahkeme gününü bekliyoruz. Biz de Tunca’nın orada terör faaliyetlerini öğreneceğiz. Aslında ben cumhurbaşkanının açıklamasına şaşırana şaşırıyorum. Artık en kısa sürede mahkemeye çıkarlar da suçlamaları görürüz. Tunca’nın en büyük terör suçu demokrat olmak ve haber yapmak.
Gazeteci Murat Aksoy’un eşi Şehriban Aksoy: Ne duysak şaşırmıyoruz kim bilir daha neler duyacağız. En aklı selim insan olması gereken kişinin de böyle sözler sarf etmesine pes artık diyorum. Murat 17/25 Aralık dosyasının kapatılmaması, o dönemin bakanlarının yargılanması, gerektiğini üzerine bir dünya yazı yazdı. Çocuk istismarları konusunda yazılar yazıldı ve biz kendi evladımız gibi göz yaşı döktük. Şimdi tecavüz, hırsızlık, istismar, terör örgütü diye suçlanıyoruz. Bu sözlerini iyi dilek olarak algılıyorum, sağolsun varolsun.
Kapatılan Özgür Gündem’in yazı işleri müdürü İnan Kızılkaya’nın kardeşi Hasan Kızılkaya: Devletin en tepesindeki kişinin savcı gibi iddianamede olmayan şeyleri söylemesini artık insan hazmedemiyor ama alışılır hale geldi. Nasıl düzeleceğine dair bir öngörümüz yok. İnan’ın mahkeme salonlarında söylediği bir cümleye söylemek istiyorum: Bizi yargılayacak yerler mahkeme salonları değildir ancak okullarımız ve gazetecilik örgütleri eleştirebilir. İddianamede gazete küpürlerinden başka bir şey yok.