Tutuklu yazarlar Kadri Gürsel ve Güray Öz'ün eşleri anlatıyor: Bu ülkede herkesin evi tehlike altında

Nazire Kalkan Gürsel (solda), Meltem Yılmaz, Çağlayan Öz

125 gündür özgürlüklerinden alıkonan ve haklarında henüz bir iddianeme hazırlanmayan 11 Cumhuriyet çalışanından gazeteci yazarlar Güray Öz ve Kadri Gürsel’in eşleri Çağlayan Öz ve Nazire Kalkan Gürsel, yaşadıklarını anlattı.

Nazire Kalkan Gürsel, "Hayatlarımız çarmıha gerildi. Bu 4 aylık süreçte neler yaşadık, hepsi de acı. Hepsinin ciddi birer sağlık sorunu oldu, bunlar belli bir yaşı da olan insanlar. Bu davanın bu kadar absürt bir şekilde uzamasına tahammülümüz kalmadı” diyor.

Çağlayan Öz de, yaşadığı dramı şu sözlerle anlatıyor:

“31 Ekim sabahı bizim evimiz elimizden alındı. Çekmecelerde özenle sakladığım eski resimlere, mektuplara, notlara, her şeye el uzatıldı. İşte o zaman diyorsunuz ki bu ülkede artık benim bir evim yok. Eğer bu ülkede Cumhuriyet tutuklu ise, yalnız benim değil, herkesin evi tehlike altında.”

BirGün gazetesinden Meltem Yılmaz'ın sorularını yanıtlayan (6 Mart 2017) Öz ve Gürsel'in açıklamaları şöyle:

Güray Öz ve Kadri Gürsel gazetecilik mesleğini hakkıyla icra eden isimlerdendi. Siz, en yakınları olarak, onların gazetecilikteki önceliklerini nasıl anlatırsınız?

Çağlayan Öz: Güray lise yıllarında başlamış edebiyatla, ülke sorunlarıyla ilgilenmeye. Hukuk fakültesinde okumak için İstanbul’a geldiğinde, devrimci gençlik hareketinde aktif bir şekilde yer almış. Hem 12 Mart hem de 12 Eylül askeri darbelerinde sosyalist fikirlerinden dolayı baskıya uğramış, birçok sıkıntı çekmiş. Bana göre Güray’ın gazetecilik yaparken en temel ilkesi , insanların gerçekleri bilim ve aklın açtığı aydınlıkta görmelerini sağlamak. Onun gözü, kulağı hiçbir zaman yönetenlerde, gücü elinde bulunanlarda olmadı. Güray üreten, yaratan ama hep ezilen işçi ve emekçilerin safında oldu. Son 15 yıldır demokratik ve laik Cumhuriyet’i korumak için mücadele vurgusu, yazılarında ağırlıklı yer tuttu.

Nazire Kalkan Gürsel: Kadri, bu mesleğe 30 yılını vermiş bir gazeteci olarak, elbette demokrasi ve insan hakları alanlarına öncelik vermekle birlikte, son yıllarda en hassas olduğu konu laiklikti. Türkiye’nin laik kazanımlarının kaybedilmeye başlaması, onda büyük bir hassasiyet oluşturdu. Türkiye’nin Batı ittifakından kopmaması onun önemli bir meselesiydi. Zaten tam da bu nedenle, başta ABD ve Batı olmak üzere, dünyanın hemen her yerinde onu yalnızca bir gazeteci olarak değil, aynı zamanda bir fikir adamı olarak gördüklerini bilirdik. Bir başka değişle, çalıştığı kurumları aşan bir isimdi.

Eşlerinizin yaşadıkları baskıyı, yıldırma girişimlerini, tehditleri tahmin etmek zor değil. Peki onlar bu durumu nasıl karşılıyorlardı?

Çağlayan Öz: Onlar üstündeki baskı, ülkedeki baskı ortamına paralel gidiyordu. Kadının kahkahasının tonuna ayar verenden tutun, bir bitki gibi evinin süsü olduğunu, çalışan kadınını fuhşa hazırlık yaptığını utanmadan söyleyen erkeklerin iktidarı bugüne kadar gelen sürecin yapıtaşları oldu. Güray ve tüm Cumhuriyet ailesi bu korkutucu gelişmelere tüm güçleri ile karşı çıkıyorlardı. Güray hakkında gazetedeki yayınlar yüzünden çok sayıda dava açıldı. Sürekli adliyedeydi ve bu durum o kadar normalleşmişti ki ben onun yine ifade vermeye gittiğini tesadüfen öğreniyordum.

Nazire Kalkan Gürsel: Bu ülkenin son 15 yıllık tarihi ile bizim ailemizin tarihi o kadar örtüşüyor ki… Öyle ki, ilerde sadece bizim ailenin başına gelenleri yazarak ülkenin başına gelenleri anlatmış olurum diye düşünüyorum. Kadri, AKP iktidara geldiği dönem hem Milliyet’te yazıyor hem de televizyon programı yapıyordu. Ancak biz her yeni seçimde çok ciddi meslek hayatına yönelik çok ciddi müdahalelerle karşılaştık. Önce televizyonda program yapması yasaklandı. Sonra yazı yazmaması için çalıştığı kurum tarafından telkinde bulunuldu. O yine de yazdı ama çok ağır baskılara maruz kaldı. Daha sonra attığı bir tweet nedeniyle işten attılar. Biz, ailece, maddi ve manevi çok büyük bedeller ödedik. Zira Kadri’nin gazetecilikten başka geçim kaynağı yok. Arkamızda hiçbir güç yoktu, ne bir siyasi parti ne bir cemaat, ne bir örgüt ne de bir etnik grup. Hiçbir angajmanının olmaması Kadri’yi hem güçlü kıldı hem de yalnız bıraktı. Pek çok sözde gazeteci kendi düşük ve sefil hayatına sponsor ararken bizler demokrasinin sponsoru olduk. En son da, Cumhuriyet’te yazarken, Cumhuriyet’e patron baskısı yapamayacaklarını gördüklerinde, operasyon düzenlediler.

Vekillerin, gazetecilerin tutuklanmaları, akademisyenlerin ihraçları, derneklerin kapatılmaları derken, “sıra bize geliyor” dediniz mi?

Çağlayan Öz: Türkiye’deki gidişatı görüyorduk tabii. Evet, her gün bir dernek basılıyor, her gün bir akademisyen ihraç ediliyor, her gün bir gazeteci gözaltına alınıyordu. “Bir şeyler geliyor” diye düşünmeye başladık. Ancak kendinizi her ne kadar hazırlamaya çalışsanız da bir şafak vakti uykudayken kapı çalındığında, karşınızda kol kola girerek teröristin kaçmasını engelleyecek bir bariyer oluşturmuş 5 kişilik terörle mücadele timini gördüğünüz an, her şey bambaşka oluyor. Bu öyle acayip bir duygu ki, bir anda o güzel, sıcak sığınağınızda, evinizde, bütün odalarınızda, bütün çekmecelerinizde, bütün hayatınızın içindeler. Eviniz elinizden alınıyor. Benim yaşadığım en büyük şok bu oldu. 31 Ekim sabahı bizim evimiz elimizden alındı. Çekmecelerde özenle sakladığım eski resimlere, mektuplara, notlara, her şeye el uzatıldı. Üstelik terörle uzaktan yakından ilgisi olmayan, aksine hayatı terörü lanetlemekle geçmiş insanlara bu yapıldı. İşte o zaman diyorsunuz ki bu ülkede artık benim bir evim yok. Ve herkesin bilmesini isterim ki, eğer bu ülkede Cumhuriyet tutuklu ise, yalnız benim değil, herkesin evi tehlike altında. Hükümetin düşüncelerini beğenmediği bütün vatandaşların yaşamı ve yuvası tehlike altında. Bir ihbar ya da bir şüphe yetiyor.

Nazire Kalkan Gürsel: Bir kere, Kadri her ne kadar muhalif bir yazar olsa da, ne hapse atılmayı ne de Cumhuriyet’e böyle bir operasyon yapılmasını kesinlikle beklemiyordu. Evi polis bastığı gün Kadri oğlumuzu okula bırakmaya götürmüştü. Ben polisleri karşımda görünce fenalaştım. Polis, Kadri’yi eve çağırmamı, evden alacaklarını söylediğinde ben de gidin gazeteden alın dedim fakat hayır dediler. Çünkü tepkiden çekiniyorlardı, onlar da bunun hukuksuz bir operasyon olduğunun farkındaydı. Ben de Çağlayan hanım gibi, hayatımın elimden alındığını hissettim. Polis evde Kadri’yi beklerken hayatımın en kırılgan anlarını yaşadım. Şimdi bazı Bakanlar çıkıp “Türkiye’de hiçbir gazeteci, gazetecilik nedeniyle cezaevinde değil” diyebiliyor. Ben bu açıklamalara Türkiye adına çok kızgınım çünkü ülkemizi küçük düşürüyorlar. Asla affedilemez, tarihi bir suç işliyorlar.

Onlar içerde, siz dışarda. Peki dışarda olmak kendinizi rahat ve güvende hissetmenizi sağlıyor mu?

Çağlayan Öz: Güray Ankara’ da gözaltına alındığında ondan 3 gün haber alamadım, kabus gibi 3 gün... Sonra zorlayarak Güray’a anlattırdım. Götürüp 80 kişinin bekletildiği bir spor salonunda FETÖ’cü, IŞİD’cilerle bir araya koymuşlar. Güray geceyi buz gibi zeminde kabanının üzerinde yatarak geçirmiş. Bir fikir adamına, değerli bir gazeteciye bunu yapan ülkede bence hukuk ölmüştür. Ve bu uygulamanın fütursuzca yapıldığı bir ülkede kendimi artık hiçbir zaman güvende hissedemem. Güray içeride, ben de dışarda hapishanede hissediyorum kendimi. Belki hapishaneden de kötü. Yaşantımız pamuk ipliğinde. Bir delilsiz iftiraya bağlı tüm yaşamınız.

Nazire Kalkan Gürsel: Bende de aynı duygu var. Bugün Türkiye’de sorgulayan her insan bu tehdidi hissediyor. Her an herkesin başına her şey gelebilir. Ve belli bir dünya görüşü değil, tüm görüşler için aynı durum geçerli.

Onları ziyarete gittiğinizde nasıl tepkilerle karşılaşıyor, neler yaşıyor, ne düşünüyorsunuz?

Çağlayan Öz: Güray bana her görüşmemizde moral veriyor. “Hiç üzülme, sen kendine iyi bak, bizim rahatımız iyi , yürüyüş yapıyoruz, kitap okuyoruz” diyor. Fakat o bunu her söylediğinde benim içimden senin yerin burası değil haykırışı yükseliyor. 12 Eylül ile karşılaştırınca, bir tek çarmıha gerilmiyorlar. Bunun için sevinir hale geldik.

Nazire Kalkan Gürsel: Ama hayatlarımız çarmıha gerildi. Kadri bu sürecin uzamasından rahatsız. Hiçbirimiz bu kadar uzayacağını tahmin etmiyorduk. Bu 4 aylık süreçte neler yaşadık, hepsi de acı. Süre uzadıkça dramlar artacak. Çünkü her yaşanan olay orada binle çarpılarak yaşanıyor. Hepsinin ciddi birer sağlık sorunu oldu, bunlar belli bir yaşı da olan insanlar. Bu davanın bu kadar absürt bir şekilde uzamasına tahammülümüz kalmadı.

Çocuklarınız nasıl bir ruh hali içerisinde?

Çağlayan Öz: Çocuklarımın bu ülkeye ve geleceğe olan inançları sarsıldı. Çevrelerindeki bütün genç kuşak bu ülkeyi terk etmek istiyor. Bu beni en çok üzen durumdur. Çocuklarıma, torunlarıma daha özgür bir Türkiye bırakamadık diye kendimi suçlu hissediyorum.

Nazire Kalkan Gürsel: Ben çok endişeliyim. Çünkü çocuğum çok küçük. Hayatımız trajediye dönüştü. Çocuklarımız ailemizi hedef almış kötücül bir güç olduğunu hissediyorlar.

Ergenekon sanıklarının birçoğunun çevresindeki insanlar onlardan uzaklaşmıştı. Bugün sizin için de aynı durum geçerli mi?

Çağlayan Öz: Ben çok yoğun geçen çalışma hayatımda politik bir çevre içerisinde olamadım. Devrimci gençlik hareketi içinde aktif olarak yer aldığım 12 Eylül’den sonra mesleğime, mimarlığa yoğunlaştım. Güray alındıktan sonra yakın akraba çevrem, yakın arkadaşlarım beni sıcacık kucaklarında sarıp sarmalıyorlar. Geniş akraba çevrem ise tutucu, MHP ağırlıklı bir yapıya sahip. Onların bu yaşananlardan derin bir korku içinde olduğunu görüyor ve çok üzülüyorum. Biliyorlar ki akrabalarına söyleyecekleri bir geçmiş olsun sözünden bile suç üretip hayatlarını karartmak için bekleyen bir sistem kuruldu. Ama ben onlara kızmıyorum, acıyorum. Bir yerde çalışıyorlar ve işsiz kalırız korkusundalar. Bazı mahalle komşularımızı korumak için Güray’ a gönderdikleri selamları görüşte söylemiyorum. Kara listeye alınmasınlar diye... Öte yandan dünyadan tüm tutuklu Cumhuriyet ekibi için birçok destek görüyoruz. Örneğin dünya haber ombudsmanları organizasyonu Güray’ ın serbest bırakılması için etkili bir çağrı yaptı.

Nazire Kalkan Gürsel: Beni çevrem hiç yalnız bırakmadı. Hatta bazen beni arayanlara “telefon dinleniyor” diyorum, karşımdaki de “dinlesinler bir şeyler öğrenirler” diyor. Çok iyi tanımadığım insanların ne kadar sağlam durduklarını gördüm.

Türkiye’deki korku imparatorluğunun yıkılmaya başladığının sonucuna da varabilir miyiz?

Çağlayan Öz: Başka çare yok ki. Her gün tekrar ve tekrar yeni korkular yaşıyoruz. Cezaevi için gereken alışverişleri yaparken, silivri evraklarını hazırlarken muhatap olduğum herkes bana, biraz da muzipçe ‘cezaevi için değil mi’ diye sorduğunda anladım bunu... Buna satıcı da, sırada bekleyen de dahil... Ama ben gözlerde korkudan çok haksızlığa duyulan öfkeyi, nasıl olsa bir gün gelecek adaleti beklemeyi bir de mizah kıvılcımını görüyorum.

Nazire Kalkan Gürsel: Çünkü korkunun ecele faydası yok noktasına gelindi. Herkesin hayatının bir yerine dokunuldu.

4 aydan fazla zaman geçti, ortada hala iddianame yok. “Neyi bekliyorlar” diyor musunuz?

Çağlayan Öz: Ocak ayı sonuna kadar Güray en fazla 3 ay içinde iddianamenin yazılıp, tutuksuz yargılamanın başlayacağını düşünüyordu. Ama bu olmadı. Şimdi iddianamenin referandumdan sonraya bırakmak istendiği şüphesi içerisindeyiz. Referandum ile durumu, güçlerini görmek istiyorlar. Ona göre kesecekler cezayı... Biz Cumhuriyet’in tüm tutuklu eşleri, bu tehlikeli plana herkesin karşı durmasını istiyoruz. Eşlerimizin kesinlikle referandumdan önce bırakılmalarını istiyoruz.

Nazire Kalkan Gürsel: Ben bu davanın referandumdan sonraya bırakılmasını çok büyük bir tehdit olarak görüyorum. Demek ki bunlar referandumdan çıkan sonuca göre hareket edecekler, o zaman da nasıl hareket edecekleri de hiç belli değil. Çocuğum bile kendini tehdit altında hissediyor.