Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası Gülen cemaatine yönelik olarak başlatılan soruşturmalar kapsamında tutuklanan eski Zaman yazarları Şahin Alpay, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan ve Mümtazer Türköne'nin de aralarında bulunduğu 30 kişi bugün ilk kez hâkim karşısına çıktı.
Silivri Cezaevi Yerleşkesi'nde görülen duruşmada şimdiye dek eski Zaman yöneticileri Ahmet Metin Sekizkardeş, Alaattin Güner ile köşe yazarları Ali Bulaç ve Şahin Alpay, Faruk Akkan, Cuma Kaya, Hüseyin Belli, Hakan Taşdelen, İbrahim Karayeğen, İsmail Küçük, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne, Onur Kutlu ve Sedat Yetişkin savunma yaptı.
21:10 - Sedat Yetişkin kendisinin Samanyolu TV'ye ortak yapıldığını söyledi. Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak istediğini belirtti.
21:00 - Duruşmada Onur Kutlu'nun ardından Sedat Yetişkin savunma yapıyor.
20:50 - Onur Kutlu: Gazetede reklam-pazarlama bölümünde çalışıyordum. Gazeteden alacağımı araç olarak tahsil etmem nedeniyle suçlanıyorum.
20:40 - Mümtazer Türköne tahliyesini talep ederek savunmasını tamamladı. Duruşmada şimdi Onur Kutlu savunma yapıyor.
20:30 - Benim darbeci olma ihtimalim yer çekimi kanununa aykırı. Yazarlık dediğiniz sadece kalemle gösterilen bir şey değil, hayatımızı koyduk ortaya. 28 Şubat sürecinde çok tehdit aldım. Bir darbeyi önlemenin en önemli yolu demokratik alternatifi canlı tutmaktır. Savcılığın görevi aynı zamanda lehte delil bulmak. Ben savcılığa suçlandığım 10 yazıyı lehte delil olarak sunuyorum.
20:15 - Mümtazer Türköne: Ben bir asker çocuğuyum. Menderes'in asıldığı gün annemin ağladığını unutmuyorum. 5 yaşındaydım. Darbelerle olan problemimi şöyle de anlatabilirim: 12 Eylül’de yargılandım. Bir hafta boyunca tahta sopayla dayak yedim.
19:45 - Mümtazer Türköne: Darbelere karşı bir aktivistim. Zırhlı birliklerin, tank birliklerinin şehir dışına çıkarılması konusunda yazılarım oldu. "Ordunun teşkilatlanması darbe yapma üzerine, bunu lağvedip yeniden yapılandıralım" diye yazmıştım. "Darbecileri yağlı kazığa oturtmak lazım" dedim. Çok tepki geldi o zaman."Ölen darbeciler mezarından çıkartılıp asılsın" dedim. Tabi toplumun dikkatini çekmek için bazen abartılı olmak gerekiyor. 28 Şubat'ı engellemek için çok uğraştım. Tansu Hanım'ın danışmanlığını yapıyordum o zaman. 2007 muhtırasında en sert yazıları yazdım. Kapatma davasında AK Parti'nin savunmasının önemli bir bölümünü ben yazdım. Darbecilere karşı tavrım 15 Temmuz'da da devam etti. Meşru hükümetin yanında olduğumu, darbenin ihanet olduğunu belirttim.
19:30 - Duruşmada Mümtazer Türköne savunmasına başlıyor.
19:00 - Mustafa Ünal: Görünende olmayan görünmez suçla yargılanıyorum. İddia makamına soruyorum, hangi yazımda ifade özgürlüğü sınırlarını aşmışım?Benim yazılarımın tamamı basın ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.Tahliyemi ve beraatimi talep ediyorum. Bu dava Avrupa'ya kalmamalı, kararı Türk hâkimler vermeli.
18:40 - Mustafa Ünal: Biz terrorist değiliz, düşünen ve düşündüğünü ifade eden gazeteci ve yazarlarız. Biz yazı yazarak hayatını idame ettiren fikir işçileriyiz.Akıl ve vicdan sahibi AK Partililere soruyorum: "Biz terörist miyiz?"
18:25 - Duruşma verilen aradan sonra tekrar başladı. Mustafa Ünal savunma yapıyor.
18:00 - Duruşmaya 18:20'ye kadar ara verildi.
17:50 - Duruşmada Murat Avcıoğlu kısa bir savunma yaparak tahliyesini istedi.
17:45 - İsmail Küçük tahliyesini isteyerek savunmasını tamamladı. Mahkeme başkanının sorusu üzerine avukatı olmadığını belirtti.
17:40 - İsmail Küçük: İşten ayrılırken tazminat ödemesi yapılamayabileceği gerekçesiyle alacağıma karşılık bir araç önerildi. Paramı alamayacağım endişesiyle 40,000 TL alacağıma karşılık 5,000 TL borçlanarak arabayı aldım Bu arabayı satın alarak örgüte finansman sağlamakla suçlanıyorum. Bu suçlama doğru değildir.
17:30 - Duruşmada Zaman gazetesi reklam, satış, pazarlama çalışanı İsmail Küçük savunma yapıyor.
17:22 - İbrahim Karayeğen: Ne darbeci ne silahlı terör örgütü üyesiyim. Darbecilerin en ağır cezaya çarptırılmalarını istiyorum. Tahliyemi istiyorum
17:20 - İbrahim Karayeğen: Darbecilikle suçlanmam için cebir ve şiddet kullandığımın kanıtlanması gerekir.
17.11- İbrahim Karayeğen: Bir başka iddia da ByLock uygulaması kullandığım yönünde. Ancak ben telefonumda ByLock kullanmadım.
17.09- İbrahim Karayeğen: Tamamen yasal yollardan yurtdışına çıkarken gözaltına alındım. Seyahat isteği iddianameye suç kanıtı olarak girebilir mi?
16.51- İbrahim Karayeğen: Binlerce gazetecinin işsiz gezdiği bir ortamda nerede iş bulup geçimimi sağlayacaktım?
16.50- İbrahim Karayeğen: Biri sorabilir, "Neden Zaman gazetesinden ayrılmadın?" diye. Bu çok insafsız ve acımasız soru. 16.49- İbrahim Karayeğen: Gazeteyle örgütsel değil mesleksel bir bağım vardı.
16.46- İbrahim Karayeğen: Ben orada çalıştığım sürece Zaman meşru ve yasal bir gazeteydi. Gazete kayyuma geçtikten sonra çalışmaya devam ettim.
16.45- İbrahim Karayeğen: Ben bir gazeteciyim, 12 yıl boyunca Zaman gazetesinde gece editörüydüm. Gece editörü yayın politikasını belirlemez.
16.42- İbrahim Karayeğen: Adım sanıklar arasına yazılıyor ama neyle suçlandığımı bilmiyorum. Tahminlere dayanarak kendimi savunmaya çalışacağım.
16.40- Hüseyin Turan savunmasını yaptı. Duruşmada şimdi İbrahim Karayeğen savunma yapıyor.
16.27- Duruşmada Hüseyin Belli savunma yapıyor: Zaman gazetesinde çalıştığım dönemde yasadışı olduğuna yönelik bir bilgim yoktu.
16.26- Faruk Akkan'ın ardından Cihan Medya çalışanı olan ve daha sonra bir canlı yayın aracı kiralama şirketi kuran Hakan Taşdelen savunma yaptı.
16.01- Duruşmada Faruk Akkan savunmasına başladı.
15.45- Cuma Kaya: Herhangi bir örgüt üyesi değilim. Hakkımda yapılan suçlamaları kabul etmiyorum. İşimi kaybettim, mağdurum, tahliyemi istiyorum. 15.42- Cihan Haber Ajansı'nda up-link operatörlüğü yapan Cuma Kaya, çalışma dönemi ve Hakan Taşdelen'e ait şirkete geçişi hakkında açıklama yapıyor
15.19- Şahin Alpay savunmasını tamamladı. Duruşmada Cuma Kaya savunmasına başlıyor. 15.17- Şahin Alpay: Tahliyeme hükmederek ömrümün kalan birkaç yılını da eşim, çocuklarım ve torunlarımla geçirmeme izin vermenizi diliyorum. 15.16- Şahin Alpay: İddianamede ileri sürülen suçların hiçbirisini işlemedim. Yargılama sonunda tümüyle aklanacağımdan kesinlikle eminim.
15.15- Şahin Alpay iddianamede suçlandığı yazılarının suç işlemediğinin kanıtı olduğunu belirterek bu yazılardan alıntılar yaptı.
15.14- Şahin Alpay: İddia edilen suçların hiçbiriyle ilgim yok. Yaşam tarzım ve inançlarım gereği bir dini cemaate üye olmam söz konusu değildir.
15.11- Şahin Alpay: Gülen hareketi mensuplarının bir askeri darbe girişiminde rol alabilecekleri aklımın ucundan geçseydi, asla Zaman'da yazmazdım.
15.10- Şahin Alpay: Gülen hareketinin bir suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı, bir gün bile Zaman'da yazmayı sürdürmezdim.
15.09- Şahin Alpay: İtiraf edeyim ki, o güne kadar hareketin gayrimeşru işlere karışan bir karanlık yüzü olduğunun bilincinde değildim.
15.08- Şahin Alpay: Ak Parti ile ilgili hayal kırıklığım 2011 seçimleriyle başladı. İktidar otoriter bir "tek adam rejimi" getirmeye yöneldi. Gülen hareketi ile ilgili hayal kırıklığım 15 Temmuz 2016'daki askeri darbe girişimiyle patlak verdi.
15.02- Şahin Alpay: Ak Parti iktidarına karşı askeri ve yargısal darbe girişimlerine karşı çıktım.
15.01- Şahin Alpay: Ekim 2009'da "Nobel Barış Ödülü'nü Erdoğan almalı" diye yazdım.
14.57- Şahin Alpay: 3 Kasım 2002'de Ak Parti'nin iktidara gelmesini Zaman'daki 5 Kasım tarihli ilk yazımda "demokrasinin zaferi" olarak yorumladım.
14.56- Şahin Alpay: Yazı/TV programlarında belirttiğim görüşlerimle kamuoyu beni Taha Akyol'un tabiriyle "tam anlamıyla bir liberal" olarak tanıdı.
14.44- Şahin Alpay: Zaman okurlarına hitap ederek muhafazakâr kesimlerin demokrasinin erdemlerini kavramalarına bir katkım olabileceğini düşündüm.
14.40- Şahin Alpay: Zaman'da yazmayı kabul etmemin 3 nedeni vardı: Birincisi, öteki gazetelerin hiçbirinde yazarlık yapma imkânı bulamamıştım. İkincisi, hem yorum yazarak görüşlerimi paylaşmak alışkanlığı ve arzusundaydım hem de ek bir gelire ihtiyacım vardı.
14.35- Şahin Alpay: Hayatım boyunca askeri darbelerin mağduru oldum. 12 Mart 1971 darbesi üzerine İsveç'e sığınmak zorunda kaldım.
14.34- Şahin Alpay: Benim siyaset bilimci-akademisyen ve gazete yorum yazarı olarak iki şapkam var.
14.31- Duruşmada Şahin Alpay savunma yapıyor.
14.29- Ara'nın ardından savunmasına devam eden Ali Bulaç şunları şöyledi:
Bence Gülen hareketi “cemaat” iken iyi idi, güzel hizmetlere imza atıyordu; zaman içinde kötüye dönüştü, FETÖ oldu. Onu övenler, destek verenler suç ortakları değil, iyi vasıflarına, hizmetlerine teveccüh gösterdiler, destek verdiler.
Bir keresinde Sn. Cumhurbaşkanı şöyle sitem etmişti: “Ne istediniz de vermedik?” Doğru, her istediklerini alabiliyorlardı. Çünkü istedikleri iyi şeylerdi. Fakat cemaat “Allah rızası”na dönük hizmet yolunda dev adımlar atarken;
1) Güç zehirlenmesine uğradı.
2) Hormonal büyüme onlarda kibre yol açtı.
3) “Her istediğimizi yaparız, yaptırırız” vehmine kapıldı.
4) “Biz Nuh’un gemisiyiz. Hak ve Hakikat’i biz temsil ederiz, diğerleri kumda oyun oynayan çocuklar. Hele Afganistan, Irak, Filistin de işgal edilmiş toprakları için mücadele edenler “terörist”tir. Biz İslam’ın tek barışçı, gülen yüzüyüz’’ demeye başlayıp diğer İslami grupları küçük görmeye başladılar.
5) Bazı mensupları girdikleri yerlerde istilacı davrandılar, diğer gruplardan insanlara neredeyse hayat hakkı tanımadılar. En azından benim şahit olduğum birkaç olay var.
6) Hak ve Hakikat üzere olduklarına inandıklarından grup adına bazı gayrimeşru işler yapmaya göz yumdular. KPSS sınavlarıyla ilgili sonradan ortaya çıkan itiraflar gibi.
7) İlk ortaya çıkışlarında cemaat piramidi iyi insanlardan oluşuyorken, büyüdükçe içine “Şeytanlar ve iyi saatte olsunlar” karıştı. Ak süte kirli su katıldı.
8) 18 sene boyunca Amerika’da oturan lider, herkesin gözlediği gibi Türkiye’de olup bitenleri belli-küçük, dışarıdan birilerinin nüfuz edemeyeceği şekilde dar bir kadro aracılığıyla öğrendi. Gözlemler eksik, bilgilerin bir kısmı yanlış, haberlerin önemli bölümü manipülatif oldu.
9) Yargı, Emniyet ve Askeriyede güç kazandıkça devlet çarkını kendi inisiyatifleri altına alabileceklerini vehmetmeye başladı.
10) Temel bir gerçeği gözden kaçırdılar: Savcı, hakim, polis ve asker, şu veya bu cemaatin değil, sadece devletin savcısı, hakimi, polisi ve askeri olur. Bu Hanefi hukukçuların icma ettiği temel bir ilkedir. Bu ilkeye aldırış etmediler. Hanefilere göre, sosyal grupların bayrağı, bastığı parası, adliyesi, hakimi, polisi, askeri olmaz. Bunlar sadece devlete aittirler.
11) FETÖ olduktan sonra ve birtakım dış servislerle fazlasıyla içli-dışlı oldular.
12) İyi niyetle onlara bağlananlara “Büyüğümüz bu hafta yine Hz. Peygamber’i rüyasında görmüş.” diye neredeyse “haftalık rüya seansları” uydurdular; böylece “sadık rüya” haberini istismar ettiler, Efendimiz (s.a.)’in hukukunu ihlal ettiler.
13) Onlara bağlanan on binlere “Biz bir gün darbe yapacağız” demediler. Bir cemaate girmek akittir yani sözleşmedir. Kimseyle darbe sözleşmesi yapmadılar. Darbe teşebbüsüyle akde ihanet ettiler. Yüzbinlerce insanı çoluk çocuklarıyla, aileleriyle büyük mağduriyetlere uğrattılar.
14) Bu ülkenin her kesiminden akademisyen, aydın, entelektüel, yazar, STK temsilcileri bu yapıya teveccüh gösterdi; “farklı kesimler bir araya gelip konuşabilir, uzlaşmaya dayalı bir toplumsal sözleşme çıkar” diye umuda kapıldı. İnsanlar bu umutla koşarak Abant Toplantıları’na katıldı.
Siyasi ayak
Evet, herkes iyi niyetliydi, umutluydu. Meğer bunca akademisyen ve fikir adamının bu yapının nezdinde bırakın polis ve asker kadar, çeyrek değeri bile yokmuş. Belki de toplantılarına iyi niyetle katılan aydınları, akademisyen ve fikir adamlarını kendi “şakirtler”i zannettiler. Onlara gayrimeşru iş ve amellerinde kayıtsız şartsız destek verecekleri vehmine kapıldılar. Sonunda Yapı’nın “güvenlikçi kanadı” her şeyi çivi gören çekiç misali, meşruiyetin dışına çıkarak güç kullandı; ya iç ve dış şer odaklarının aleti oldu veya bu şer odaklarıyla darbe düzenleyerek güç ve iktidar sahibi olabileceği vehmine kapıldı; 249 şehide mal olan bir darbe teşebbüsüne girdi; böylece üstünlüğün ve nihai kararın maddi güç sahiplerine ait olduğunu bir kere daha göstermiş oldu; yüzlerce akademisyen ve fikir adamını pişman etti, hüsrana uğrattı.
Aklımdan geçmedi
Bu yapının iyi, meşru ve aydınlık yüzüne bakıp da destek veren siyasilerin ben iyi niyetlerine inanıyorum. Dolayısıyla “FETÖ’nün siyasi ayağı” varsa, bu kendi içindedir. Belki şu anda tabanda on binlerce insan da aldatıldığını düşünüyor, derin bir pişmanlık duyuyor. Siyasilerin yanılmaları, pişman olmaları mümkünse, piramidin “ibadet ve ticaret” tabanında samimi olanların da pişman olmaları mümkündür. İnsanların “tövbe etme hakkı vardır.” Çok önceden de bu yapının bazı zaaflarını teşhis edebiliyordum. Ama her ne olursa olsun, bir darbeye kalkışabilecekleri aklımdan geçmedi.
13.49- Duruşma verilen aradan sonra #AliBulaç'ın savunmasıyla devam ediyor.
12.37- Duruşmaya bir saat ara verildi. Aradan sonra savunmalara devam edilecek.
12.36- Ali Bulaç'ın savunmasınan öne çıkanlar:
Adalet denen sabır taşı çatlamıyorsa ilahi inayet sonucudur. Çünkü 6 yazısına yapılan atıfla bir yazar için istenen ceza ile 15 Temmuz'u planlayan ve o gece 249 insanı şehit edenler için de tamı tamı tamına aynı ceza isteniyor.
Bir yazarı sivil yerleşim alanlarını bombalayan, kalabalıklara ateş açanlarla aynı cezaya çarptırma talebinde bulunan savcının bu talebi elbette tarihe geçecektir ve mutlaka burada değilse de mahkeme-i Kübra'da hayatını İslam'ın barış, adalet, özgürlük ve bir arada yaşama ideali üzerine bina etmiş bir yazara 'Hangi suçtan dolayı' bu cezayı istedin” diye sorulacaktır.
14 aydır tutukluyum. 66 yaşındayım. Kalbimin 4 damarı değişti. Stentim var. Kalp, şeker, tansiyon, guatr ve prostat olmak üzere 5 kronik hastalıkla boğuşuyorum. Tecrit edilmiş vaziyette başkalarıyla koridorlar değil selamlaşmak, göz temasının dahi yasak olduğu, son derece gayri insani şartlarda neredeyse torumun yaşındaki memurlarca 9. kısımda zevkle aşağılanan, denetimli serbestlik adlı cevazla affedilen katillerle, hırsızların, yankesici ve kaçakçıların boşalttığı bir hapishanede, Türkiye'nin en korunaklı Silivri Cezaevi'nde yatıyorum. 14 aydır ne savcı yüzü gördüm ne bir mahkemeye çıktım.
Kendimi savunacağım ama bilmelisiniz ki;
Doğru dürüst hukuki yardım alma imkanlarında mahrum, avukatımla son derece kısıtlı görüşebildiğim kadarıyla, yanımızda memur ve bizi kaydeden kamera karşısında, bazen sadece 10 dakika görüşerek, avukatımın bana getirdiği bir dokümana ancak 2.5 gün sonra kavuşarak, ihtiyacım olan bilgi kaynaklarına erişemeden, hafızamı zorlayarak bu savunma metnini hazırlamış bulunuyorum.
Kimseye kırgın veya kızgın değilim. Allah'tan tutukluluğumu ve çektiğim eziyetleri günahlarımın kefareti ve ahirete yatırım saymasını diliyorum. Bu 14 ay zarfında kendimi hapishanede değil, manevi bir hastanede farz edip 66 yılın muhasebesini yapmaya, manevi hastalıklarımı tedavi etmeye çalıştım.
İddianameye karşı yapılacak bir savunma yok. Ben bir yazarım ve savcı benim 6 yazıma, sadece atıfta bulunmakla yetinip hangi cümlelerin suç teşkil ettiğini belirtmemiş. İddianamenin son sayfasında gayet açık bir biçimde yazılarda 'suç unsuruna rastlanmamış”, “yazılarda suç unsuru belirlenememiş” demiştir. Ancak yine de savcı soyut bir 'duruş' kavramı kullanarak suçlu olduğumu belirtmiştir. Duruşun ceza kanunundaki tarifine ve hangi maddeyle suç sayıldığını bilmiyorum.
Devlet madem bu yapıyı terör örgütü saydı, yapması gereken, mezkur yapıyla ilişkili her birim ve faaliyeti mahkeme kararıyla yasaklamaktı. Hukuk devletinde bir eylemin suç olup olmadığına siyasetçiler, medya, troller veya idari kurumlar değil, yasalar ve mahkemeler karar verir.
Cebir, şiddet, kin, nefret ve tehdit kullanmadan terör örgütü üyeliği olunmayacağı hukukun evrensel kurallarından olduğu gibi, on yıllardır süren terör suçlarına ilişkin içtihat kararları da bu yöndedir. Ben hangi silahlı-bombalı eyleme katıldım. Nereye molotof kokteyli attım, kimin eğitim kampına gittim, hangi silahlı çatışmaya girdim, ne zaman ve nerede güvenlik kuvvetlerine saldırdım? Sahte kimlik mi kullandım? İllegal bir toplantıya mı katıldım?
Gülen ve grubuna övgü yağdıranlara baktığımızda, içlerinde çarpıcı isimler görürüz ki bunlar ülkemizin siyasi ve idari hayatında kilit noktada yer işgal etmişlerdir. Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik, Süleyman Soylu, Faruk Çelik, Recep Akdağ, Hüseyin Kocabıyık, Melih Gökçek, Recep Tayyip Erdoğan, Bekir Bozdağ. Bu siyasetçiler örgütün gizli-karanlık yüzünü görmemiş olabilirler. Ama görevi icabı bilmek durumunda olanlar bilememişlerse vahim bir durum vardır. Devletin en tepedeki zatları bu örgütü bilememişse, benim konumumda olan biri nasıl bilebilir ki? Hayatım boyunca askeri vesayete ve darbelere karşı durmuş bir insanım. Siyasilerin 'yanılma, kandırılma hakları' var da, sorumlu mevkideki zatların görev ihmallerini anlayışla karşılamak var da, neden benim bu hain-sinsi örgütün karanlık yüzünü fark edememe hakkım yok?
Araştırmak, tecessüs etmek benim işim değildir. Tecessüs’te bulunmak yetkili devlet kurumları ve şahıslarına aittir. Onlar şüphe edip araştırmamışlarsa, bu görevi ben mi yerine getirecektim? Ben de aynen 11. Cumhurbaşkanımız Sn. Abdullah Gül gibi bu grubu “hayırlı faaliyetler yapan sivil bir hareket” olarak gördüm. Ben bu ülkenin iç ve dış güvenliğini her türden tehdide karşı korumakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar dışında kalan siyasetçilerin, sivillerin, aydın ve akademisyenlerin 15 Temmuz öncesine ait teveccüh ve övgülerini samimi buluyorum.
11.02- Duruşmada Ali Bulaç savunmasına başlıyor.
11.19- Alaattin Güner: Gazeteleri okura ulaştırma işiyle bu kadar ağır suçlamaların nasıl ilişkilendirildiğini anlayamadım.
11.18- Alaattin Güner: Çalıştığım süre içinde yasal sınırlar içinde gazete dağıtım işi yaptım.
11.16- Alaattin Güner: 2014 sonunda yeni yatırım kararı alınmış ve bazı satın almalar yapılmıştır. Benim bu alımlarda yetki ve sorumluluğum yoktur.
11.13- Alaattin Güner: Abone dağıtımı insan gücüne dayanır. Çalışan sayısı tiraj raporlarının doğruluğu konusunda belirleyici unsurlardandır.
11.09- Alaattin Güner: Cihan Medya Dağıtım'ın dağıtımını yaptığı gazeteler arasında Zaman ve Bugün dışında Referans ve Radikal de vardı.
11.06- Alaattin Güner: Cihan Medya Dağıtım'ın abone dağıtımı yaptığı firmalar arasında Yay-Sat ve Turkuvaz firmaları da vardır.
10.54- Alaattin Güner: Cihan Medya Dağıtım gazete, dergi, katalog, broşür vb. baskı ve dağıtımı yapar.
10.50- Alaattin Güner: İddianamede benimle ilgili bir suçlama yok. Cihan Medya Dağıtım içerikle ilgili değildir. Bunların dağıtımından sorumludur.
10.48- Alaattin Güner: 14 aydır tutukluyum. 2 kızım vardı. Tutukluluğum sırasında bir kızım daha dünyaya geldi.
10.46- Duruşmada Cihan medya eski dağıtım direktörü Alaattin Güner savunma yapıyor.
10.41- Ahmet Turan Alkan savunmasına başlamadan önce avukatı müvekkilinin görüşme talebi olduğu gerekçesiyle sıra değişikliği istedi.
10.40- Ali Metin Sekizkardeş: İddianamede hakkımda somut bir suçlama yok. Neden suçlandığımı öğrenmek istiyorum.
10.10- Duruşmada ilk savunmayı Ahmet Metin Sekizkardeş yapıyor: Sorumluluğum attığım imzalara ait kararlarla sınırlıdır.
Ahmet Metin Sekizkardeş, Ahmet Turan Alkan, Alaattin Güner, Ali Bulaç, Cuma Kaya, Faruk Akkan, Hakan Taşdelen, Hüseyin Belli, Hüseyin Turan, İbrahim Karayeğen, İsmail Küçük, Mehmet Özdemir, Murat Avcıoğlu, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne, Onur Kutlu, Sedat Yetişkin, Şahin Alpay, Şeref Yılmaz, Yüksel Durgut ve Zafer Özsoy.
İhsan Duran Dağı, Ahmet İrem, Ali Hüseyinçelebi, Süleyman Sargın, Osman Nuri Arslan, Osman Nuri Öztürk, Lale Sarıibrahimoğlu, Nuriye Akman ve Orhan Kemal Cengiz.
Davanın 64 sayfalık iddianamesinde tüm sanıklar hakkında 'Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme' suçlamalarıyla üçer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 'Silahlı terör örgütüne üye olma' suçlamasıyla da 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor.