Türkiye'deki demokrasi mücadelelerinin anlatıldığı, 'Uçurumun Kıyısında Türkiye' adlı belgeselin Türkiye prömiyeri gerçekleştirildi. İzleyicilerin yoğun ilgisiyle karşılanan belgeselde, özellikle 15 Temmuz sonrası yaşanan olağanüstü hâl (OHAL) sürecine ve 16 Nisan'da yapılan referanduma odaklanılıyor. Yönetmen İmre Azem’in Türkiye’deki demokrasi mücadelelerini anlattığı "Uçurumun Kıyısında Türkiye" adlı belgeselinin Türkiye prömiyeri Beyoğlu’nda bulunan Ses Tiyatrosu’nda yapıldı. Gebrueder Beetz Filmproduktion, ZDF ve Kibrit Film ortak yapımı ayrıca ARTE iş birliğiyle çekilen belgesel, dört ana karakter üzerinden Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmelere dair bir bakış açısı sunuyor.
Belgeselde, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat; Türkiye’deki basın özgürlüğüne dair verilen mücadeleleri, kanun hükmünde kararname (KHK) ile üniversiteden ihraç edilen ilk akademisyenlerden Mimar Gül Köksal; ihraç edilen akademisyenleri, Beyoğlu Kent Savunması Aktivisti Deniz Özgür, 16 Nisan Referandumunda “Hayır”a dair nasıl örgütlendiklerini, Mimarlar Odası ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Mücella Yapıcı ise Gezi eylemleri bu yana verilen mücadeleri kendi gündelik hayatlarından örnekler ile anlatıyor.
Çok sayıda kişinin katıldığı belgesel gösterimi sonra belgeselde yer alan dört ana karakterin ve Yönetmen İmre Azem’in de katılımıyla Nazım Dikbaş’ın moderatörlüğünde Türkiye’de son dönemde yaşananların ele alındığı ve çeşitli alanlarda verilen demokrasi mücadelelerinin tartışıldığı bir panel gerçekleşti. Dikbaş, belgeselin birkaç ay öncesine dair yaşanan gelişmeleri anlatmasına rağmen “Sanki çok uzun bir zaman geçmiş hissi var. Her şeyin çok değişti belki de çok kötüleştiği hissi var” diyerek bu his ile ilgili konuşmacıların görüşlerini almak istediğini belirterek paneli başlattı. İmre Azem, Alman bir yapım şirketi ile belgeselin çekildiğini hatırlatarak; “Oradan bakıldığı zaman Türkiye, uçurumun kenarında değil, aşağıya yuvarlanmış olarak gözüküyor. Çok umutsuz, dönüşü olmayan bir yola girmiş gibi gözüküyor. Bu film aslında öyle olmadığını, Türkiye’de de bir demokrasi mücadelesinin hala canlı olduğunu gösteriyor. Bu filmi “Umut” verelim diye yapmadık ama baktığımız tablo buydu gerçekten” dedi. Referandum sürecinin bir canlılık yarattığını belirten Azem, bundan sonrası için de umutlu olduğunu sözlerine ekledi.
Akademisyen ve Mimar Gül Köksal, birlikte sadece direnmeye değil birlikte üretmeye de devam ettiklerini ifade ederek, “Yalnız olmadığımı biliyorum, burada birçok mücadele dostum var. Şu ana kadar ne yapıyorsak yan yana yapmaya devam edeceğiz. Eksiklerimizden hatalarımızdan ders almaya devam edeceğiz. Bu böyle sürmeyecek. Bu devran dönecek elbette biz de buna tanık olacağız” dedi.
Mimar Mücella Yapıcı, belgeselin çok ciddi bir çalışmayla oluştuğunu ve belgeseli çok değerli bulduğunu belirterek sözlerine başladı. Dışarıdan bakıldığında haksız ve anti demokratik koşullarda referanduma gidildiğini tekrar gördüğünü ifade eden Yapıcı, Belgeselde söylediğim “Her birimiz kazandık” sözü referandumdan önceydi. Ben gerçekten ona inanıyorum gerçekten de kazandık. Asıl kazandığımız şey; korku gömleğini defalarca yırtıp atmak ama tekrar bize bir korku gömleği giydiriyorlar. Belki yavaş yavaş o gömleği hiç giymemeyi öğreneceğiz” dedi. Belgeselde özellikle kurgulanmamasına rağmen bir umut halinin olduğunu da vurgulayan Yapıcı, şöyle dedi: “Bu, Avrupa’da inanılmaz bir heyecan yarattı. O özellikle oraya son zamanlarda göçmüş, göçmek zorunda kalmış arkadaşlarımız var. Kendilerini mağdur ve yalnız olarak görüyorlar. Bu film onlara da çok iyi geldi. Bu savaşı kazanacağız. Bu açık. Dünya halklarıyla kazanacağız hem de. Çok canımız yanıyor. Nuriye ve Semih açlık grevinde. Ama inadına gülmemiz, inadına umut etmemiz gerekiyor.”
Deniz Özgür, “Beraber oluşturduğumuz bir bütünü beraber izleyelim diye buraya geldik” diyerek söze başladı. Bu filmin dünyaya Türkiye’de olanları anlatma potansiyeli olduğunu belirten Özgür, “Belgesel ve referandum bitti ama bizim için biten bir şey yok. Biz akan bir sürecin hem nesnesi hem de öznesiyiz. Sürekli değişiyor ve değiştiriyoruz. Şimdi Nuriye ve Semih’ler... Her şey devam ediyor. Film kısa bir dönemin aktarımı oldu ama hepimizin bir parçası olduğu bir süreci izlemiş olduk” dedi.
Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Cumhuriyet Gazetesinin yönetici, yazar ve çizerlerinin 255 gündür özgürlüklerinden yoksun olduğunu vurgulayarak 24 Temmuz’da görülecek Cumhuriyet Gazetesi davasına katılım ve dayanışma çağrısı yaparak sözlerine başladı. Polat, sözlerine şöyle devam etti:
“DİHA muhabiri Nedim Türfent 426 gündür tutuklu. 9 Ağustosta ikinci duruşması var. Şahin Alpay, 348 gündür tutuklu. İnan Kızılkaya, 324 gündür tutuklu. Murat Aksoy, 309 gündür özgürlüğünden yoksun ve onunla birlikte tahliye kararı çıktıktan sonra tekrar tutuklama kararı verilen gazeteciler aylardır tutuklu. Ahmet Altan, 293 gündür tutuklu. Ben Gazeteciyim inisiyatifinde beraber çalıştığım arkadaşım Tuncay Öğreten, Mahir Kanaat ve Ömer Çelik 176 gündür tutuklu. 200 gündür özgürlüklerinden yoksun. Deniz Yücel, 134 gündür tutuklu, 147 gündür özgürlüğünden yoksun. Ve şuan cezaevlerinde 165 gazeteci var onlara buradan selam gönderiyorum. Hepsi özgür oluncaya kadar mücadele edeceğiz” dedi. Polat, ayrıca 24 Temmuz’daki Cumhuriyet Davasına hazırlık için başlattıkları çalışmaya dair Türkiye Gazetesinin “24 Temmuz planı çöktü” manşetine tepkisini dile getirdi.
Yapım süreciyle ilgili seyircilerden gelen bir soru üzerine yönetmen İmre Azem, beraber çalıştıkları Alman ortak yapımcı Gebrueder Beetz Yapım şirketinin Almanya'da ödüllü birçok kaliteli ve çoğu zaman muhalif belgeseller yapan bir yapımcı olduğunu, projenin başından beri oldukça şeffaf ve güvene dayalı bir ilişki ile sorunsuz bir yapım süreci geçirdikleri anlattı. Azem, "Ne yazdığım metinlerde tek bir harfe müdahale ettiler, ne de çektiğimiz tek bir kareye. Sürecin başında nasıl bir film yapmak istiyorsak bunu özgürce perdeye yansıttık" dedi.
Başka bir soru üzerine, yurtdışına çıktıklarında veya uluslararası heyetler ile görüşmelerinde durumun “filmin bittiği yer” olarak görüldüğünü ifade eden Fatih Polat, “Ama biz şunu görüyoruz. İnsanlar dik duruyorlar. Gazeteciler basın özgürlüğünü savunuyor. Akademisyenler; bilimi, ülkeyi ve barışı savunuyorlar dolayısıyla benim bakış açımdan Türkiye, insanların eğilmediği yerdir” dedi.